Formula 1, geçmişten beri her zaman markalardan pilotlara, mühendislerden mekanikerlere kadar herkesin içinde bulunmak istediği motorsporları arasında en büyük hayran kitlesine sahip organizasyon oldu. Dünya üzerinde milyonlarca fan, bol sıfırlı sponsorluk anlaşmaları ve medyanın gözbebeği olmak dışında çok az kişi bu sporda başka hiçbir şeyi umursamadan sadece yarışmayı sevdiği için var oldu. Formula 1’in içindeki şovlar; sorunlar ve politikalardan uzak, daima otomobiline yakın ve içine oturduğunda dünya şampiyonluğuna gidecek kadar da yetenekli bir pilotun kariyeri geçtiğimiz hafta sonu bitti. Şimdi doğduğu günden bugüne, ilk yarışından son zaferine kadar her şeyiyle onu konuşma zamanı. Peter Sauber’e göre Eskimo, Ron Dennis’e göre Iceman. Bize göre ise sadece Kimi. Formula 1’in alışılagelmiş şovunun gerektirdiği gereksiz niteliklerden uzak ve kendi deyimi ile “normal hayat”ın içinden. 20 yıllık bir kariyer gibi uzun ama bir puan farkla kazanılan şampiyonluk gibi heyecanlı bir yazı ile Buz Adam’ı anlatmaya başlıyoruz.
Kimi Matias Raikkonen isminde bir çocuk, 17 Ekim 1979 tarihinde Finlandiya’nın ikinci büyük şehri olan Espoo’da dünyaya geldi. Pek iyi durumda olmayan ailesini geçindirmeye çalışan baba Matti Raikkonen hafta içleri buzlu ve karlı Finlandiya yollarında greyder ve kepçe operatörlüğü yaparak kapanan yolları açarken hafta sonları da ralli araçları ve kar motosikletleri tamir ediyordu. Hafta sonu yerel yarışlara yanında oğullarını da götüren Matti, hayli hevesli olan iki kardeş Kimi ve abisi Rami’yi de çocuk yaşta bu işlere alıştırmıştı. Öyle ki çocuklar bisikletlerini ve babalarının eski kar motosikletini kendi başlarına modifiye etmeye henüz 5-6 yaşlarında başlayacak, sonrasında Kimi sekiz yaşındayken hurdalıktan alınan bir Lada 1200’ü babalarıyla beraber tamir edip siyaha boyayacaklardı. Kimi’nin çocukluğu babasından kaptığı makinelere olan aşkı sayesinde oldukça hızlı, maceralı ancak bir o kadar da tehlikeli geçecekti. Henüz beş yaşındayken bisikletten düşüp boğazını gidona çarpan Kimi’nin ses tellerinde hasar oluşmuş ve tam olarak iyileşememişti. Konuşmaya üç yaşında başlayan ve yaşıtlarına göre hep daha az konuşan Raikkonen için annesi Paula, çocuğunun kendisi gibi disleksi hastası olduğunu düşünüp oğlunu bir psikoloğa götürmeye karar vermişti.
Psikoloğun hazırladığı bir düşünsel koordinasyon testini ortalama üç saatte çözen yetişkinlerden farklı olarak sadece 20 dakikada çözen Kimi için psikolog, ortalamanın üstünde bir zekaya sahip olduğu ancak disleksi hastalığının da mevcut olduğu kanısına vardı. Ayrıca istemediği bir şeyin yaptırılması konusunda da pek toleransı olmayacağını ve bunun ona yarar sağlamayacağını da söyledi. Raikkonen, okulda da pek başarılı değildi. Jimnastik ve el işi derslerinde oldukça iyiydi fakat ana derslerde hep talep edilen kadarını yapmakla yetinirdi. Onu mutlu eden şey bahçede kendisinden 20 cm uzun olan abisinin saatte maksimum sekiz kilometre hıza çıkabilen motosikletiyle turlamaktı. Sporun her branşında aşırı rekabetçiydi; çocukken buz hokeyi, futbol, atletizm ve kayak onun için hiç fark etmezdi. Amaç her zaman aynıydı ve sekiz yaşında annesine bir söz verdi: “Bir gün dünya şampiyonu olacağım fakat henüz hangi sporda şampiyon olacağımı bilmiyorum.” Birkaç yıl sonra baba Matti, artık büyüyen çocuklarına birer karting aracı alabilmek için gözü gibi baktığı arabası Lada 1600’ü eskiden çalıştığı tamirhaneye sattı. O ana kadar bisiklet ve kızaklarla yarışan iki çocuğun altında artık bakım isteyen ancak sağlam iki tane karting aracı vardı.
Babaları Matti’nin mekanikerliğini yaptığı kardeşler, 1987’de Kimi sekiz yaşındayken yerel karting şampiyonalarında yarışmaya başladı. 1991’de Kimi 12 yaşındayken kendi yaş kategorisinde sezonu ikinci bitirmeyi başardı. Şampiyon olan Toni Vilander ise Kimi, Finlandiya dışına çıkıp uluslararası seviyede yarışmaya başlamadan önce uzunca bir süre en büyük rakibi olacaktı. İleride askerde de beraber olacak olan ikilinin kartingdeki rekabeti kısa sürede dostluğa dönüştü. Raikkonen gösterdiği performans ile kısa zamanda Finlandiya içinden sponsorlar buldu ve 1995’de uluslararası seviyede ilk yarışına çıktı. Bu süreçte geçmişte baba Matti ile beraber çalışan ve yarışarak pek başarılı olamadıktan sonra geçimini mekanikerlik yaparak sağlayan Kalle Jokinen, Kimi’nin ekibine katıldı.
Jokinen’in katılımı ile ayar konusunda ciddi anlamda gelişen Kimi, Nordik Şampiyonası’nda üçüncü olurken Vilander 11. olarak hayal kırıklığı yaşayacaktı. 1996’yı askerde geçiren Raikkonen, 1997’de Finlandiya Şampiyonu olarak geri döndü. Aynı yıl Karting Dünya Şampiyonası’na da katılan Raikkonen otuzuncu oldu. Kimi, ekipman anlamında Avrupa’nın gelişmiş ülkelerindeki takımlardan oldukça geride olduğunu anlamıştı. 1998 sezonu için yeni kurulan düşük bütçeli Hollandalı PDB Racing takımı ile anlaştı ve böylelikle ilk kez Finlandiya dışında yaşamaya başladı. Sezonu Finlandiya ve Nordik Şampiyonalarında birinciliklerle kapatan Raikkonen, Dünya Şampiyonasında ise 24. sırada kaldı. 1998 Monaco Kart Kupası ise bir rekabetin başladığı yerdi. Lider giden Raikkonen’i geçmeye çalışırken hata yapıp bariyerlere çarpan pilot, sonradan en büyük rakibi olacak olan Fernando Alonso’nun ta kendisiydi.
Raikkonen’in İskandinavya’da kazandığı başarılar ve sınırlı imkana rağmen Dünya Şampiyonası’nda gösterdiği performans, geçmişte Lotus, Williams ve Benetton takımları için çalışmış olan ve Nigel Mansell, Johnny Herbert ve Alex Zanardi gibi isimleri keşfedip menajerliğini yapan Peter Collins’in dikkatini çekti. Ayrıca geçmişte Hakkinen ve Salo ile de ilgilenmişti. Kartingde bir yeteneği kilometrelerce öteden tanıyacak kadar tecrübeliydi. Collins, Raikkonen’i takibe alması için aile dostu olan ve aynı kendisi gibi genç yeteneklerin menajerliğini üstlenen David Robertson’a tavsiye verdi. Robertson ise kısa süre önce yarışları bırakıp Robertson’ın şirketine ortak olan eski bir F3 pilotu ve Porsche ile Dünya Spor Otomobil Şampiyonasında da yarışmış olan Norveçli Harald Huysman’a durumu bildirdi. Huysman’ı kısa zamanda büyüleyen Raikkonen, artık Robertson için işlenmemiş ancak çok değerli bir cevher haline gelmişti. 1998 karting sezonunun bitimi ile beraber Robertson, Raikkonen ile anlaşmaya vardı.
Kimi’nin 1997’de kartingde rakibi olan Jenson Button’ın da menajeri olan Robertson, 1999 için önceki sene Britanya Formula Ford’da Button ile şampiyon olan Haywood Racing ile sözleşme imzaladı. Ancak 1999 sezonunda Formula Ford’dan Formula Renault serisine geçen takımda ciddi maddi yetersizlikler vardı. Sezonun ilk üç yarışında iki podyum gören Raikkonen, dördüncü yarış hafta sonunda takımın kepenkleri kapatması sonucunda kartinge geri dönmek zorunda kaldı. 1999’da İtalyanlar tarafından domine edilen Dünya Şampiyonası’nda 10. olarak en iyi derecesini elde etti. Formula Renault’da takım konusunda yanlış seçim yapan Robertson, 2000 sezonunda koltuk bulmasını kolaylaştırabilmek adına Raikkonen’i Britanya Formula Renault Kış Şampiyonası’na soktu. 1999’da ana sezonda Antonio Pizzonia ile şampiyonluğa ulaşan Manor Motorsport ile yarışan Kimi, kış şampiyonasını dört yarışta dört birincilik ile domine etti. Bu performansı ile Pizzonia’nın F3’e geçmesi sayesinde boşalan koltuğu kapan Raikkonen, 2000 Britanya Formula Renault’da 10 yarışta yedi galibiyet ile şampiyonluğa ulaştı. Aynı yıl Felipe Massa’nın kazandığı Formula Renault 2.0 Eurocup’da da katıldığı iki yarışı da kazanan Raikkonen iyice göz doldurmuş, 2001 sezonu için daha üst seviye olan Britanya F3 ve günümüzün F2’si olan dönemin F3000 Şampiyonası’ndan takımlar henüz sezon bitmeden Robertson ile irtibata geçmeye başlamıştı. Ancak David Robertson’ın aklında bambaşka planlar vardı.
2000 sezonunun sonlarına yaklaşırken İtalya’nın kuzeyine yakın, dar yapılı ve motosiklet yarışları için tasarlanmış, bu yüzden de F1 takımlarının favori test mekanı olmayan Mugello pistinde bir F1 test programı ayarlandı. Bu tarz, iki yarış arası testlere pek rastlanılmasa da İtalya ve ABD Grand Prix’lerinin arasında bulunan iki haftalık boşlukta takımların ayarlama konusunda test yapması normaldi. Çünkü takvime yeni giren Indianapolis pisti ve Bridgestone’un oraya getireceği sert hamurlu lastikler için araçların ayarlanması konusunda Mugello, uygun bir pistti. Pistte üç günlük bir test programı ayarlayan takımlardan biri de Sauber’di. 2001 için henüz elinde pilot sözleşmesi bulunmayan ve iki koltuğu da boş görünen Sauber-Petronas, David Robertson’ın yeni hedefiydi. Bir önceki sene Jenson Button’ı F1’e sokan ve Button’ın performansı sebebi ile eli kuvvetli olan Robertson’ın Peter Sauber’e yoğun baskısı sonrası Kimi, Sauber ile 12 Eylül 2000 tarihinde ilk testine Mugello’da çıktı.
Takımda iki yıldır bulunan Brezilyalı pilot Pedro Diniz’den aracı ayarlama konusunda yardım alan Raikkonen, testlerin ilk gününde 29 tur attı ve aynı gün pistte 86 tur atıp günün en iyi derecesini elde eden dönemin McLaren test pilotu Olivier Panis’den tam dört saniye, diğer Sauber ile 78 tur atan Pedro Diniz’den de aynı lastik hamurunda 1,5 saniye geride kaldı. Testlerin ikinci gününde ise Diniz dinlenirken pistte Kimi ve Panis ile birlikte bir isim daha vardı. Şampiyona lideri Hakkinen’den iki puan geride olan ve Ferrari’si ile test yapan Michael Schumacher o gün pistte 96 tur atarken araca alışan ve istekleri doğrultusunda mühendislere nokta atışı ayarlar yaptıran Raikkonen, günü 40 tur ve Schumacher’den sadece yarım saniye geride bir derece ile bitirerek büyüleyici bir performansa imza attı. Kimi o gün sadece takımını değil pistteki diğer pilotları da etkilemişti. Sauber ile geçmişten gelen iyi ilişkileri olan Schumacher, test mühendisi Jacky Eeckelaert’a önce bu gizemli çocuğu nereden bulduklarını sordu ve sonrasında da hayran kaldığını belirtti. Peter Sauber ile de konuşan Schumacher, Raikkonen’in tarzını beğendiğini ve mutlaka uzun süreli bir kontrat imzalamasını söyledi.
Olivier Panis ise yıllar sonra açıkladığı düşüncelerinde Raikkonen’i ilk gördüğünde oldukça hızlı bulduğunu ve araçta olmadığı anlarda pist kenarında onu izlemekten zevk aldığını söylemişti. Üç günlük olarak düşünülen testlerin son gününde Mugello, önceki haftasonu Monza’da yaşanan start kazasında hayatını kaybeden itfaiyeci Paolo Ghislimberti’nin cenaze töreni sebebi ile kapalı olacaktı. Başta Peter Sauber olmak üzere Sauber’in önemli isimlerinden Willy Rampf, Beat Zehnder ve Jacky Eeckelaert’ın fazlasıyla gözüne giren Raikkonen’in 2001 koltuğu için büyük bir aday haline gelmesi için sadece iki gün yetmişti. Ancak Sauber’in asıl planı Raikkonen’i 2001’de test pilotu olarak kullanıp tecrübe kazanmasını sağlamaktı, ayrıca isim sponsoru Red Bull’un danışmanı olan Helmut Marko da kendi pilotları Enrique Bernoldi’nin direksiyona geçmesini istiyordu. Bernoldi’nin iki yıllık Sauber test pilotluğu macerası pek iyi gitmemiş olduğundan Sauber’in onunla imzalamamak için haklı sebepleri vardı. Pilot kadrosu için istenilen ilk isim 1999 F3000 şampiyonu olarak gride giren ancak inanılmaz dayanıksız ve sürülemez derecede dengesiz olan Prost AP03 ile 2000 yılını puansız kapatan Nick Heidfeld’di. Yeteneğine güvenilen Heidfeld, ilk sezonunda tecrübeli takım arkadaşı Jean Alesi ile denk bir performans göstermiş ve de geleceğinin parlak olduğunu kanıtlamıştı. Genç Heidfeld’in yanına tecrübeli bir pilot isteyen Sauber için adaylar arasında halihazırdaki pilot kadrosundan Diniz ve Salo ile birlikte BAR pilotu Ricardo Zonta ve Briatore ile geçinemediğinden Benetton’dan ayrılan Alexander Wurz vardı.
Ancak kötü geçen 2000 sezonu ve takımın geleceği konusundaki şüpheler sebebi ile ikinci Sauber koltuğu kimsenin istemediği bir deneyimdi. Pedro Diniz yarış kariyerini sonlandırıp Prost GP’nin %40 hissedarı olurken Mika Salo ise 2002’de F1’e girmeye hazırlanan ve 2001’i tamamen test yaparak geçirecek olan Toyota ile anlaştı. Alex Wurz, Panis’in McLaren test pilotluğu sonrası yeniden gridde koltuk bulmasından ilham alarak Sauber’i reddetti ve İngiliz ekip ile anlaşmaya vardı. Ricardo Zonta ise iki yıllık BAR macerası sonrası tıpkı Wurz’un yaptığı gibi Jordan ile bir test anlaşması yaptı. Bu olaylar sonrası Raikkonen’i planlanandan erken F1’e sokmak zorunda kalan Sauber’in önünde ise artık yeni bir engel vardı. Karting hariç sadece 23 otomobil yarışına katılan Raikkonen’e süper lisans verilmesi konusunda oluşan şüpheler sebebi ile FIA, Jerez ve Barcelona’daki testlerin sonuçlarını beklemeye karar verdi. 2001 araçları ile Jerez’de yapılan testlerde her iki pilot da araca alışmaya çalıştı ve mümkün olduğunca fazla tur attı. İlk günün sonunda Heidfeld’den yarım saniye geride kalan Raikkonen, üçüncü ve son günde takım arkadaşı ile aynı dereceleri elde etmeye başladı ve bir kez daha ne kadar çabuk öğrendiğini herkese gösterdi.
Testler sırasında hiç spin atmayan ve yağmurlu zeminde de gayet tempolu süren Raikkonen için Dünya Motorsporları Konseyi toplandı ve Barcelona testlerini beklemeden süper lisansın verilmesi için karar aldı. Kimi, 25 delegenin 24’ünden geçer oy aldı ancak süper lisansı 4. yarış Imola’dan sonra yeniden değerlendirmeye alınacaktı. Böylelikle Raikkonen, modern F1 tarihinin en tecrübesiz pilotu olacaktı. Ancak Raikkonen’in önünde şimdi başka bir problem vardı. 200 beygir gücünden biraz daha fazlasını üreten Formula Renault araçlarına nazaran Sauber’in Ferrari V10’u ile donatılmış C20’si 825 beygir gücü ile yürürken sadece 600 kilogram ağırlığındaydı. Bu canavarı testler sırasında zapt edebilmek için harcadığı kuvvet Raikkonen’i yavaşlatmamış fakat ciddi boyun ve bel ağrıları şeklinde geri dönmüştü. İki yıl önce motokros yaparken de sırtından sakatlanmıştı ve kayan bir disk sebebi ile ağrı çekiyordu. Ayrıca askerde kırdığı incik kemiği de soğuk havalarda ayrı bir sorundu. Üstelik yarım saatlik yarışlara alışık olan Raikkonen, iki saat sürecek bir yarışa hazır değildi. O dönemler Sauber’de çalışan ve geçmişte Ayrton Senna’nın da antrenörlüğünü yapan Josef Leberer ile sıkı bir antrenman programına giren Raikkonen, sezonun ilk yarışı Avustralya için hazırlanmaya başladı.
Ve nihayet Mart ayının ilk haftasında çok beklenen 2001 sezonu Melbourne Avustralya’da başladı. Cuma günü olan antrenman turlarını Raikkonen takım arkadaşını geçerek 7. sırada tamamladı. Ancak vites kutusundaki problemden dolayı cumartesi sabahındaki antrenman seansına katılamadı ve sıralamalarda Heidfeld’den 0.3 saniye yavaş kaldı. Sıralamalarda Benetton sürücüleri Fisichella ve Button ile Prost’dan Alesi’yi geride bırakmayı başardı ve 13. oldu. Startta 16’ncılığa kadar düştü. Sonrasında arkadan atak yapan Bernoldi’ye karşı yerini iyi savundu ve koltuğunu kaptığı Brezilyalı pilotu hataya zorladı. Bernoldi 3. turda fazla zorlayıp duvara çarpınca nefes alan Raikkonen yarışın kalan kısmında Alesi ve Verstappen’e güzel ataklar yaptı. Finiş çizgisine 7. sırada ulaşan Raikkonen, sarı bayraklar altında geçiş yaptığı için 25 saniye ceza alan Olivier Panis’i geçerek yarışı 6. sırada bitirmiş oldu ve Formula 1 kariyerindeki ilk yarıştan puan ile ayrıldı.
Raikkonen hakkındaki şüpheleri daha ilk yarıştan fazlasıyla temizlemiş, aldığı kötü starta rağmen iyi bir yarış temposu ile puanı kapmış ve yarıştaki en hızlı turunda da Heidfeld’i geçmeyi başarmıştı. Üstelik tüm hafta sonu boyunca tek bir spin atmadı ve hiç pist dışına çıkmadı. 1991 Phoenix’de Mika Hakkinen sıralamalarda ve yarışta 13. sırayı elde etmişti. Halefi Raikkonen’in yarıştaki altıncılığı, onu Hakkinen’den bu yana en iyi dereceyi alan çaylak yapmıştı. Albert Park’daki ilk yarış sonrası tüm gridin konuştuğu tek bir şey vardı: Yarışı dördüncü ve altıncı sıralarda bitiren biri tecrübesiz diğeri çaylak iki pilot ile Sauber inanılmaz bir şey başarmıştı. Şef tasarımcı Sergio Rinland’ın ısrarla direttiği ikiz omurgalı ön süspansiyon işe yaramış, sadece üç aracın finişe gelebildiği 1996 Monako’dan beri Sauber ilk defa iki araçla puan almıştı. Oldukça düşük bir bütçe ile üretilen Sauber C20 hafifti ve ön tarafta yolu oldukça iyi kavrıyordu fakat yeni süspansiyon tasarımı nedeniyle otomobil yavaşlarken frenlere fazla yük biniyordu. Her iki pilot da antrenmanlarda fren problemleri yaşasa da yarışta bir sorun çıkmadı ve testlerde dengesiz görünen arka tarafta da aerodinami departmanından Seamus Mullarkey ve Saif Akanni iyi iş çıkarmıştı.
Sauber, kendinden yüksek bütçeli çalışan Jaguar ve Benetton gibi rakiplerine karşı oldukça iyi bir otomobil üretmiş, Honda’nın desteğini alan BAR’a da sıralama temposunda yaklaşmıştı. Heidfeld elinde iyi bir otomobil varken neler yapabileceğini kanıtlayarak Frentzen’in yoğun baskısına karşı yarışı dördüncü sırada bitirmeyi başarmıştı. Fakat ondan daha fazla konuşulan isim, tarihin en tecrübesiz pilotu olan Kimi Raikkonen’di. Finlandiya, tarihi boyunca hep muhteşem ralli pilotları çıkarmasına rağmen asfalt pistlerde aynı başarıyı yakalayamamış ancak Mika Hakkinen’in gelişi ile sonunda Formula 1’e de damga vurmayı başarmıştı. Bir dönemler gridde yer alan Fin pilot JJ Lehto’ya bu başarının neden bu kadar geç geldiği sorulduğunda Lehto şöyle demişti: “İki tip Finli vardır. İskandinav ülkelerinden gelen melez soylular (Keke Rosberg gibi) ve gerçekten Finlandiyalı olanlar. Gerçek Finlandiyalılar her zaman ralliye yönelir. Çünkü çocukluklarından itibaren kötü yollarda otomobil kullanmaya alışkındırlar ve de eskiden gelen bu miras, onları şampiyonluklara götüren şeydir. Ancak Mika Hakkinen, Mika Salo ve benim gibi isimler gerçekten Finlandiyalı olup pisti seçen nadir insanlarız. Sayımız bu kadar az olduğu için başarının gelmesi de zorlaşıyor.”
Lehto bunları dedikten birkaç yıl sonra gride giren Raikkonen, ortalıktan yavaş yavaş çekilmeye hazırlanan Hakkinen’in ardından Finlandiya’nın bayrağını teslim alacak yeni isim olarak görülmeye başlanmıştı. Daha ilk yarış hafta sonunda kendisi gibi çaylak rakiplerinden farklı bir yapıya sahip olduğunu göstermişti. Champ Car’dan mütevellit şova alışkın olan Juan Pablo Montoya, biraz fazla konuşan Fernando Alonso ve silik bir karakter olan Enrique Bernoldi’ye nazaran Raikkonen, tıpkı Hakkinen gibi içine kapanık, soğukkanlı ve kaskını taktığında sadece işine odaklanan yapısı ile geleceğin Dünya Şampiyonu olabileceğinin sinyallerini vermişti. Röportajlarda sorulan sorular karşısında uzun duraksamalar ve ardından “bilmiyorum” ile başlayan cümleler, monoton bir ses ve Hakkinen’in ilk yılları gibi kötü İngilizcesinin ardına saklanan bir gençti. Üstelik yarıştan sadece yarım saat öncesine kadar garajın arkalarında bir yerde uyuyakalmıştı. Fakat henüz 21 yaşında olan Raikkonen, Peter Sauber’e göre iki sene önce takımda yarışan 36 yaşındaki Jean Alesi’den daha olgundu. Raikkonen Formula 1’deki ilk hafta sonundan tecrübesizliği ile alakalı birkaç tane rekor, ilk yarışından puanla ayrılarak kanıtladığı yeteneği ve de Michael Schumacher hariç griddeki tüm önemli isimlerin yarış öncesinde kendisi hakkında yaptığı şüpheci açıklamalara somut bir cevap vererek ayrıldı.
Sonraki yarış Malezya’da otomobil formasyon turunda arızalanınca yarışa başlayamayan Kimi, Brezilya’da ise 10. sırada başladı ve iyi bir yarış götürüyordu. Yağmur başladıktan sonra temposunu arttıran Kimi, tur zamanlarında Heidfeld’i geride bırakmaya başlamıştı ki arka düzlüğün sonunda kontrolü kaybetti ve spin atarak yarış dışı kaldı. Heidfeld üçüncü olup kariyerinin ilk podyumunu kazanırken F1’de ilk hatasını yapan Raikkonen ise kaçırdığı fırsatın farkındaydı. Dördüncü yarış Imola’da Heidfeld’i ilk kez sıralamalarda yendi fakat yarışın 17. turunda Tosa sonrası Panis’i kovalarken saatte 288 kilometre hızla giderken direksiyon yerinden çıktı. Duvara çarpmadan önce otomobili yavaşlatmayı başaran Raikkonen sorunsuz şekilde aracından indi fakat bu, onun F1’deki ilk tehlikeli kazasıydı. Imola sonrası süper lisans değerlendirmesi için toplanan heyet, Raikkonen’in devam etmesi yönünde karar aldı. Sonrasında Avusturya’da çok iyi bir yarış geçirerek dördüncü olan Raikkonen, Monako’da sıralamalarda bir kez daha Heidfeld’i geçti ancak yarışta mekanik arızalarla mücadele etti. Kanada’da sıralamalarda McLaren’in yedek aracı ile tur atan Hakkinen’i geçmeyi başardı. Yarışın ortalarında Ricardo Zonta düzlükte Raikkonen’e arkadan çarpmasa podyum mücadelesi içinde kalabilirdi. Ancak arka taraftaki hakimiyet azalınca Raikkonen, Hakkinen’e kolay bir yem oldu ve yarışı dördüncü bitirdi. Bu mücadele, F1’e girişinde destek veren Mika Salo’ya karşın konu hakkında pek bir şey söylemeyen Hakkinen’in de ilk defa ağzını açmasına yol açtı: “Kimi’den çok etkilendim. Onunla sürmekten zevk aldım ve gerçekten çok büyük bir iş başardı.” Puansız geçen Avrupa ve Fransa GP’leri ardından Silverstone’da 5-6 olarak yeniden iki araçla birden puan alan Sauber, şimdiden rekorları olan 1995’deki 18 puanın üzerine çıkmıştı. Sezonun geri kalan kısmında çeşitli mekanik arızalarla da mücadele eden Raikkonen, 2001 F1 sezonunu 10. sırada bitirmiş, geçmişte şampiyonluk mücadelesi vermiş Irvine ve Frentzen gibi pilotların yanı sıra, yarış galibiyeti bulunan tecrübeli Panis ve Alesi ile beraber defalarca podyum görmüş Giancarlo Fisichella’yı da geçmeyi başarmıştı. Raikkonen’in çaylak sezonundaki bu başarısı, 8. sıradaki takım arkadaşı Nick Heidfeld’e yenilmesine rağmen fazlasıyla dikkat çekmiş ve gelecek adına da meyvesini vermişti. 2001 Monako GP’den önce sezon sonunda emekli olacağını kendisine bildiren Mika Hakkinen’in ardından Ron Dennis, takımın iki önemli ismi Martin Whitmarsh ve Adrian Newey ile Woking’de haftalar süren değerlendirmeler yapmış, altı yıldır bozulmayan pilot kadrosunda Coulthard’ın takım arkadaşının kim olması gerektiğini tartışmıştı. Fisichella ve Trulli gibi iki yetenekli pilot ile birlikte eski test pilotları Panis ve halihazırdaki test pilotları Wurz’da düşünülmüş ancak çaylak sezonunda olmasına rağmen müthiş soğukkanlı olan ve yeteneğini aldığı sonuçlarla ispat eden Raikkonen’in gelecek vadede çok daha yarar sağlayacağını düşünmüşlerdi. McLaren’in Mercedes bağlantılı Nick Heidfeld’i tercih etmeme sebebi ise Hakkinen’in fikirlerinde yatıyordu. Ron Dennis’e “If you wanna win, get the Finn! (Kazanmak istiyorsan Finli’yi al!)” diyen Hakkinen, F1’den ayrılırken koltuğunu vatandaşına devretti. 2001 Monza’da sıradan bir basın toplantısında oldukça soğukkanlı bir şekilde Raikkonen’i açıklayan Dennis çoğu kişiyi şaşırtmıştı. Raikkonen’in Sauber’den ayrılması normaldi çünkü bu işlerden anlayan herkes 2001’in ortalarında Kimi’nin gelecek adına altın değerinde olduğunu ve en az Hakkinen kadar hızlı olacağını biliyordu. Fakat 1997’de imzalanan motor anlaşması sonrası Sauber ile Ferrari yakınlaşmıştı ve de Raikkonen’in Michael’ın yanında bir ikinci adam olabileceği düşünülüyordu. Sonuç ne olursa olsun Kimi Raikkonen, 2002 yılında yeteneğinin hak ettiği bir takımla yarışacak ve şampiyonluk kovalamayı umacaktı. Fakat bu hamle Ron Dennis’e biraz pahalıya patlamış ve Raikkonen’in Sauber ile kalan dört yıllık sözleşmesini iptal edebilmek için Hinwil’deki Sauber fabrikasına bir rüzgar tüneli yaptırmak zorunda kaldı.
2002’nin başında McLaren MP4/17 lansmanda tanıtıldığında çoğu kişi tek yere odaklanmıştı. 2001 kural değişiklikleri sebebi ile ön tarafta oldukça fazla yere basma gücü kaybeden McLaren’de Newey bu sorunu çözmüştü. Yeni ön kanat ve burun tasarımı ile birlikte Sauber’den esinlenilen ikiz omurgalı ön süspansiyon sistemi ile McLaren sezon öncesinde gerçekten iyi görünüyordu. Fakat aracın iki büyük kusuru vardı. Pist üzerinde bu aerodinami, otomobil yarış dışı kalana kadar gayet iyi işliyordu. McLaren’in sonraki yıllarda belası olacak olan dayanıklılık sorunları 2001 ile başlamış, 2002’de de artarak devam ediyordu. Motor gücünün önemli olduğu pistlerde de Ilmor yapımı Mercedes V10’unun BMW ve Ferrari’nin ürettiği canavarlardan yaklaşık 40 beygir güçsüz olması bir dezavantaj yaratıyordu. Raikkonen ilk yarışta, Avustralya’da kariyerinin ilk en hızlı turunu da atıp 3. olarak ilk kez podyuma çıktı. Ancak sonraki altı yarışın beşinde mekanik arızalardan dolayı yolda kaldı. Nurburgring’deki podyumun ardından Silverstone’da motor problemi yaşadı. Raikkonen kariyerinin ilk galibiyetine Fransa’da çok yaklaştı. Dördüncü sıradan başladığı yarışta Michael Schumacher’in önünde lider giden Raikkonen, bitime altı tur kala Allan McNish’in patlayan Toyota motorundan akan yağ sebebi ile pistten çıktı. Durumu fark eden Michael’ın temkinli gidip hata yapmaması sonucu ikinciliğe düşen Kimi, podyumun birinci basamağına ilk kez bu kadar yaklaşmıştı. Belçika, İtalya ve ABD’de üst üste üç yarış motor problemi nedeniyle yolda kalan Raikkonen, son yarış Japonya’da bir kez daha üçüncü olarak podyumla açtığı sezonu podyumla bitirmiş oldu. Raikkonen 17 yarışlık sezonda tam dokuz kez mekanik arızalardan dolayı yarış dışı kalmış ve tecrübeli takım arkadaşı David Coulthard’a geçilmişti. Kimi önceki sene Sauber’in kendisi için oynadığı kumarın meyvesini vermiş, takımın tarihinin en başarılı sezonunun önemli bir parçası olmuştu. Şimdi 2002’de de ona şans veren McLaren’e altında dayanıklı bir otomobil olduğunda neler yapabileceğinin sinyalini vermişti, zira saf hız konusunda DC’den oldukça öndeydi. İlk defa oturduğu otomobilde sıralamalarda onu mağlup etmişti. Üstelik 2002, McLaren’in Kimi’den ziyade Coulthard’a odaklandığı bir sezondu çünkü teknik müdür Adrian Newey garajın Coulthard tarafındaydı. Williams’da çalıştığı dönem 1994 ve 1995’de Coulthard ile Damon Hill takım arkadaşıyken ikisiyle de birlikte çalışmayı denemiş fakat bunun fazlasıyla zorlayıcı ve akıl karıştırıcı olduğunu anlamıştı. 1996’da tamamen Hill’in tarafında olan Newey çok daha iyi sonuçlar almış ve Hill o sezon Williams ile şampiyon olmuştu. McLaren’e geçtikten sonra da bunu Hakkinen ile sürdüren Newey, Mika’nın emekliliği sonrası Coulthard ile yakın çalışmaya başlamıştı. Bu durum Raikkonen için ilk başta dezavantaj olarak görülse de aslında kendini geliştirebilmesi adına önemliydi. Hayatı boyunca hep çok çabuk öğrenebilmesi ile göz doldurmuş olan Raikkonen, bu duruma kendini adapte edebilmek zorundaydı ve etti de. Sürüş stilleri pek uymadığından Coulthard’ın telemetri verileri ve geri dönüşlerine göre geliştirilen otomobile adapte olabilmek için sürüşünde bazı değişiklikler yapmak zorunda kaldı. Raikkonen 2001’de Sauber için yarışırken diğer pilotlardan farklı yarış çizgileri deniyor ve bu sayede hızlı olmayı başarıyordu. Takım arkadaşı Heidfeld gibi araçla bütünleşip sürmek yerine daha agresif ama zaman zaman istikrarsız sürüş performansları vardı. Ne de olsa 12 yıl karting yapmıştı ve düşük ağırlık merkezine oranla geniş dingil mesafeli karting araçlarındaki sert sürüş stilini aşırı güçlü F1 otomobillerine adapte ederken bazı yarışlarda zorluk çekmişti. Coulthard’ın daha yumuşak ve viraj girişlerinde aracın arkasını tutma konusunda temkinli sürüş tarzına nazaran Raikkonen’in viraja girdikten sonra problemlerle ilgilenme tercihi, ona göre tasarlanmamış bir otomobilde her zaman iyi işleyemeyebilirdi. Bu sebeple Raikkonen zaman içinde olabildiğince hızlı ancak fazla deli dolu hareketler yapmayan bir pilot haline geldi. Yapması gereken atakları başarı ile yapıp, olmayacak şeyler deneme konusunda da kendini tutması sebebi ile daha komple ve uzun vadede güvenilir bir sürüş tarzına sahip oldu.
2003 sezonunda McLaren, yeni MP4/18 ile yarışmayı planlıyordu. 2002’deki fiyasko sonrası daha güçlü ve güvenilir bir motor sahibi olan takım buna rağmen bu sefer de şaside sorunlar yaşamaya başladı. Dar yapılı gövde yüzünden yeteri kadar soğutulamayan motor ile birlikte bir de FIA çarpışma testlerindeki başarısızlık, otomobilin kısa zamanda düzeltilemeyecek kadar yanlış tasarlandığını gösterdi. Bunun üzerine McLaren önceki yılın şasisine getirdiği birkaç güncelleme ile MP4/17D ile yarışmaya başladı. İlk yarış Avustralya’da sıralamalarda sönük kalan McLaren’ler yarışta iyi yükselmiş ve Coulthard kazanırken yarışa pit yolundan başlayan Raikkonen’de polden başlayan Michael Schumacher’e yaptığı sert savunma ile üçüncülüğü korumuştu. Sezonun ikinci yarışı Malezya ise Raikkonen için bir ilkti. Fernando Alonso’nun da kariyerinin ilk pol pozisyonunu aldığı yarışta Kimi, kariyerinin ilk galibiyetini görkemli bir zaferle elde etti. İkinci Barrichello’dan 40 saniye önde ve Michael’a da tur bindirerek yarışı kazanan Raikkonen bununla birlikte şampiyona liderliğine de yerleşmişti. Tüm yarış boyunca inanılmaz soğukkanlı olan ve istikrarlı geçişler ile tırmandıktan sonra kazanan Raikkonen, podyum seremonisinde görüldüğü üzere Sepang’ın 34 derecelik sıcağında tamamen tükenmişti. Yine de rahat bir yarış geçirdiğini söyledi ve takımına teşekkür ederek fazla konuşmadı. Sanki 23 yaşında birinin F1’deki ilk zaferi değilmiş gibi oldukça sakin ve soğukkanlı şekilde basın toplantısından ayrıldı. Hemen ardından gelen Brezilya GP’de ise ilginç şeyler yaşandı. İyi bir yarış götüren Mark Webber, yağmurun hızlanması ile büyük bir kaza yaptı. Arkasından gelen ve sarı bayrakları görmeyen Fernando Alonso ise Webber’in aracından ayrılan bir tekerleğe son süratle çarpınca otomobilden geriye sadece monokok şasi kaldı. Alonso hastaneye götürülürken yarış durduruldu ve iki tur öncesindeki sıralama üzerinden yarış sonuçlandırıldı. Bu anda ilk olarak Raikkonen galip ilan edilirken yarıştan beş gün sonra Fisichella’nın yarışın bittiği kabul edilen tura girilirken eskimiş lastikleri ile yavaşlayan Raikkonen’i geçtiği ortaya çıktı. Bu sayede Fisichella galip ilan edilirken Raikkonen ikinci oldu. Sezonun geri kalan kısmında istikrarlı sonuçlarla sekiz podyum alan Raikkonen, şampiyonluk şansını son yarış Japonya’ya kadar sürdürmeyi başardı. Fakat 2003 şampiyonluğunu iki puanla Michael Schumacher’e kaptırdı. Schumacher sadece Kimi’nin ikinci olduğu Brezilya’da kaza yapıp yarış dışı kalırken Raikkonen bir tanesi mekanik arıza iki tanesi de kendi hatası olmayan start kazaları sebebi ile üç kez yarış dışı kaldı. İlk pol pozisyonunu kazandığı Avrupa GP’sinde lider giderken motor arızası sebebi ile yarış dışı kalmıştı. Bunlar olmasa şampiyonluğu alabileceğinin farkında olan Raikkonen aynı zamanda kendinden beklenilen şampiyonluk mücadelesine girmiş, takım arkadaşı Coulthard’ı ezici şekilde yenmiş ve de her sene üstüne koyarak ilerlediğini herkese göstermişti.
2004 sezonu için McLaren, önceki sene kullanamadığı şasiyi geliştirerek MP4/19’u ortaya çıkardı. Fakat otomobilde 2002’yi hatırlatan bazı sorunlar vardı. Motor kısmında Ferrari ve BMW’den yaklaşık 30 beygir ile yine geride kalan McLaren aynı zamanda oldukça dayanıksızdı. İlk yedi yarışta iki otomobil toplamda 10 kez mekanik arıza yaşadı ve çoğunda da yarış dışı kaldı. Finişe gelebilecek kadar şanslı oldukları günlerde de genellikle dakikalar süren pit-stoplar ile çeşitli arızalar çözülmeye çalışılıyordu. McLaren 1981’den beri en kötü sezon başlangıcını yapmıştı. Üstelik Kimi, 2003 bittikten sonra elinden bir operasyon geçirmişti. Sağ elinin tendon kılıfından bir tümör alınan Raikkonen, sezon öncesi testlerine de katılamamıştı. Neyse ki sezonun ortalarında yeni şasi MP4/19B tanıtıldı ve Raikkonen yeni otomobille ikinci yarışta, Silverstone’da polü aldı. Yarışı da Schumacher’in ardında ikinci bitiren Raikkonen sezonun ilk podyumunu kazandı. Fakat bu başarıyı iki kötü yarış takip etti. Almanya’da start-finiş düzlüğünün sonunda kopan arka kanat korkutucu bir kazaya sebep oldu ancak bu Raikkonen için ilk değildi. 2002 İspanya’da da benzer şekilde arka kanat kopmuş ve Kimi korkutucu şekilde yarış dışı kalmıştı. Almanya sonrası Macaristan’da da elektrik sorunu ile yolda kalan Raikkonen, Belçika’da sezonun tek galibiyetini aldı. Yağmurlu geçen sıralamalarda lastik tercihlerindeki yanlışlık Raikkonen’e pahalıya patlamış, Fin pilot ancak 10. olabilmişti. Startta’da Felipe Massa’nın arkadan temasına rağmen kontrolü kaybetmeyen Kimi, Kemmel’in sonunda 5. sıradaydı. Birkaç tur sonra düzlüğün sonunda Michael’a da güzel bir atak yaptı. Takım arkadaşı Coulthard’ı da geçerek üçüncülüğe çıkan Raikkonen artık iki Renault’nun arkasındaydı. Motor problemi yaşayan önündeki Alonso’nun aracından sızan yağa karşın konsantrasyonunu koruyan Kimi hata yapmadı, ne de olsa 2002 Fransa’yı unutmamıştı. Fakat güvenlik aracının girişiyle bedavadan bir pit-stop yapan Schumacher yeniden arkasında belirmişti. Yarışın sonuna kadar ayağını gazdan çekmeyen ve üst üste en hızlı turlar atan Raikkonen, tur rekorunu da kırarak yarışı kazandı. Genelde diğer pilotlar hakkında az ve öz konuşan Schumacher ise şöyle dedi: “Bugün daha iyi olan pilot kazandı.” Sonraki dört yarıştan da iki podyum çıkaran Raikkonen sezonu, hiç podyum göremeyen ve McLaren ile son sezonunu yaşayan Coulthard’dan iki kat fazla puan toplayarak kapadı. Ayrıca Raikkonen genç pilotları yetiştirmek için de önemli bir adım attı. Kimi, Kasım 2004’de menajeri David Robertson’ın oğlu Steve ile birlikte Raikkonen-Robertson Racing (Double R) takımını kurdu. (Halen faaliyetlerini sürdüren takım uzun süreler F3 ve F4’de yarıştı. Bünyesinde yarışan pilotlardan Bruno Senna, Felipe Nasr, Valtteri Bottas, Marcus Ericsson, Roberto Merhi ve Antonio Giovinazzi Formula 1’e kadar tırmanırken takım ile 2006 Britanya F3’ü kazanan Mike Conway, 2021’de Toyota ile Le Mans 24 Saat yarışını kazandı.)
2005 sezonunun başında McLaren fazlasıyla umutluydu. Son yıllarda yaptıkları en hızlı otomobil olan MP4/20 ile birlikte takımdan ayrılan Coulthard’ın yerine hızlı ama sorunlu Kolombiyalı pilot Juan Pablo Montoya gelmişti. Montoya 2001’de Raikkonen ile beraber F1’e adım attığında ondan Michael’ı yenecek isim olarak bahsedilmişti. Güçlü BMW motoruna rağmen pek iyi otomobiller üretemeyen Williams ile birkaç yılını heba eden eski Champ Car şampiyonu, takım arkadaşı Ralf’den çok daha az bir maaş aldığı için bunu sorun haline getirmiş ve neticesinde takımla arası açılmıştı. Bu fırsatı değerlendiren Ron Dennis, Montoya’yı alarak pilot kadrosunda ciddi bir ilerleme ile beraber olası bir şampiyonluk savaşında iki otomobille beraber saldırmak niyetindeydi. Fakat McLaren yine bir şeyleri eksik yapmıştı. Otomobil önceki yıllara göre kesinlikle daha hızlıydı ama azaltılan dayanıklılık problemleri tam anlamıyla sonlanmamıştı. İlk iki yarışta çeşitli arızalarla yavaş kaldıktan sonra Bahreyn’de sezonun ilk podyumunu aldı. Sonraki yarış Imola’da sezonun ilk polünü almasına karşın lider giderken şaft sorunu nedeniyle yolda kaldı ve yarışı kazanan Alonso oldu. İspanya ve Monako’da gelen galibiyetler ile kendine gelen Raikkonen, lider gittiği Nürburgring’de bitime bir tur kala ön süspansiyonu kırılınca yarış dışı kaldı. Hockenheim’da ise yine lider gittiği yarışta hidrolik arızası sebebi ile yolda kaldı. Her iki yarışta da galibiyete konan taraf Alonso olurken İspanyol pilot 12. yarış sonunda farkı 36 puana kadar çıkarmıştı. Sezonun sonuna kadar olan bölümde yedi yarışın dört tanesini kazanan Raikkonen sadece polü almasına rağmen motor değiştirdiği için 10 sıra ceza alarak başladığı Monza’da podyum dışında kaldı. Raikkonen şampiyonluğu 21 puan farkla Fernando Alonso’ya kaptırdı. Sezon boyunca lider giderken yaşadığı üç mekanik arızada da galibiyete uzanan isim Fernando Alonso olmuştu. Raikkonen’in 2005 sezonu için griddeki herkes, dayanıklı bir otomobilde otursa şampiyonluğu gözü kapalı alacağının farkındaydı öyle ki, birçok dergi tarafından yılın sürücüsü seçilmişti. Liderken verdiklerine rağmen Alonso ile eşit sayıda galibiyet elde etmişti. Ayrıca yetenekli takım arkadaşı Montoya’dan da iki kat fazla puan toplamıştı. 2005, sezon olarak asla unutulmayacak olsa da Kimi’nin başrol oynadığı birkaç yarış şovun en önemli parçası oldu. Kazandığı yarışların ikisi hariç hep 25-30 saniye civarı farklarla yarışları domine eden Raikkonen, Türk seyircisinde de ayrı bir iz bırakmış ve İstanbul Park’taki ilk yarışı kazanmayı başarmıştı. Tarihin en iyi performanslarından biri olan 2005 Suzuka’da ise teknik sorunlar sebebi ile 17. başladığı yarışta istikrarlı şekilde tırmanmış ve son tura girilirken Giancarlo Fisichella’ya yaptığı muhteşem atak ile herkesten iyi olduğunu göstermişti. 2005 bir hayal kırıklığı olsa da aynı zamanda umut vericiydi. Sonuçta Raikkonen ve McLaren, 2006’da şampiyon olabilmek için neyi iyi yapmaları gerektiğini biliyorlardı. Yoksa bilmiyorlar mıydı?
2006, Formula 1 için yeni bir çağın başladığı bir yıldı. 3 litre V10 motorların yerini alan 2006 yılının 2.4 litre V8 motorları, Turbo Hybrid çağı öncesi kullanılan güç ünitelerinin ilk nesliydi. Ancak McLaren dersine pek iyi çalışmamıştı. Otomobil aerodinamik anlamda halen iyi olmasına rağmen yine çok dayanıklı değildi. Bundan daha büyük olan sorun ise Ilmor ile anlaşmasını sonlandıran Mercedes’in yeni V8’inin yetersizliğiydi. Renault ve Ferrari’den yaklaşık 25-30 beygir daha güçsüz bir motor kullanan McLaren ve Raikkonen için işler, sinir bozucu şekilde kötüydü. 2003 sonrası 2004’de olduğu gibi başarılı geçen bir sezonun ardından yine silik bir performans ile karşı karşıyaydılar. Ve beklenen de oldu. Kendine gelen Ferrari’nin de Renault’ya katılması ile galibiyetten uzak kalan Raikkonen, sezonu üç pol ve altı podyum ile bitirdi. Takım arkadaşı Montoya, sezon ortasında F1’den emekli olunca McLaren’i takımlar şampiyonasında etkisiz eleman Pedro de la Rosa yüzünden tek başına sırtlayan Raikkonen, sezonu Renault’lar ve Ferrari’lerin ardında 5. bitirerek McLaren defterini kapamış oldu. Michael’ın tifosi önünde kazandığı, Kimi’nin polden başlayıp ikinci olduğu ve Kubica’nın ilk kez podyuma çıktığı 2006 Monza sonrası Formula 1 kariyerini sonlandıracağını açıklayan Schumacher’in yerini Kimi ile dolduran Ferrari, 2001 sonunda birçok taraftarın hayali olan Raikkonen-Ferrari ortaklığını gecikmeli de olsa gerçekleştirmiş oldu. Kimi’nin McLaren’deki yeri Alonso ile dolarken Michael’ın Fiorano’da boşalttığı kutsal koltuğa oturacak Kimi için yeni bir dönem başlıyor olacaktı.
2007 sezonu Formula 1 için her anlamda bir dönüm noktasıydı. 16 sene sonra ilk kez gridde Michael yoktu. Ayrıca Lewis Hamilton’ın da ilk sezonuydu. 2001 girişlilerden Raikkonen Ferrari’ye geçerken, Alonso ise onun boşalttığı McLaren koltuğuna oturmuş, Juan Pablo Montoya ise ortalıktan kaybolmuştu. Önemli pilot değişikliklerinin olduğu sezonda ilk yarış Avustralya’da Raikkonen fırtınası esti. Pol pozisyonu, en hızlı tur ve yarış galibiyeti ile şov yapan Kimi, Ferrari’deki ilk yarışını kazanmayı başarmıştı. Sonraki iki yarışta da üçüncü olan Raikkonen şampiyonadaki liderliğini korumuştu. Ancak sezon öncesi testlerinde daha iyi görünen taraf olan Ferrari, yavaş yavaş McLaren’e geçilmeye başlamış, Raikkonen ve Massa yarış temposunda iki McLaren’den geride kalmaya başlamıştı. Üstelik McLaren’in getirdiği güncellemeler, Ferrari’nin fark yarattığı yerlereydi ve İngiliz takımı hepsinden iyi sonuçlar almıştı. Gerçek çok geçmeden su yüzüne çıktı. 15 yıllık Ferrari mekanikeri Nigel Stepney, Ferrari F2007’nin çizimleri ve teknik detaylarını McLaren şef tasarımcısı Mike Coughlan’a ulaştırmış ve Coughlan’ın karısı 780 sayfa Ferrari dokümanını bir fotokopicide taratmaya karar verince olay tabii ki açığa çıkmıştı. Ayrıca Ferrari’lerin kaçıncı turlarda pite gireceğini bile paylaşan Stepney yüzünden strateji anlamında da Ferrari zayıf kalıyordu. Bu olay sonrası takımlar şampiyonasından diskalifiye edilen McLaren aynı zamanda 100 milyon dolar tazminat ödemek zorunda kalmıştı. Raikkonen’in eski dostu McLaren, onu ve Ferrari’yi yenebilmek için çok büyük bir kumar oynamış ve çok büyük kaybetmişti. Fransa ve Britanya’daki üst üste iki birincilik ile kendine gelen Kimi, sonraki yarış Avrupa GP’de polden başlamasına rağmen hidrolik arızası ile yarış dışı kaldı. Macaristan ve Türkiye’deki ikincilikleri İtalya’daki üçüncülük izledikten sonra Kimi, Belçika’da bir kez daha kazandı ve her seferinde ustalığını bir şekilde gösterdiği bu pistte 3. galibiyetini elde etti. Japonya’da Hamilton ve Kovalainen’in ardında üçüncü olan Raikkonen için şampiyonluk hayalleri oldukça zora girmişti. Bitime iki yarış kala Hamilton’dan 17, Alonso’dan beş puan geride olan Raikkonen’in son iki yarışı mutlaka kazanması ve rakiplerinin de sorun yaşaması gerekiyordu. İmkansız gibi görünen görevde Raikkonen’in sadece kusursuz sürmesi ona yetmeyecek, aynı zamanda kariyeri boyunca pek barışamadığı şansının da yanında olması gerekecekti. Çin’de Hamilton bir çaylak hatası yapınca Raikkonen finişe Alonso’nun önünde geldiğinde herkes “acaba?” dedi. Fakat Kimi yine de son yarışa Hamilton’dan yedi, Alonso’dan üç puan geride giriyordu. Kariyerinin en önemli yarışı olan Interlagos 2007’de üçüncü cepten start alan Raikkonen, ilk viraja gelmeden önündeki Hamilton’ı geçmiş ve Senna S’i sonrası rahat şekilde lider olan Massa’nın arkasına yapışmıştı. Sonraki turlarda takım arkadaşını geride bırakan Raikkonen’in şampiyonluğu için iki şeyin gerçekleşmesi lazımdı. Hamilton’ın 5. olması onu şampiyon yapacaktı. Öte yandan Alonso da ikinciliği alırsa şampiyondu. Kolay olan iki Ferrari’nin iyi bir tempo tutturup Alonso’yu ikinciliğe yaklaştırmamalarıydı ve bunu da başardılar. Fakat asıl sorun Hamilton’dı. Startta Alonso’ya da geçilip dördüncülüğe düşen Lewis, üçüncü virajda fazla iyimser bir atak deneyince dışarı uçtu ve sekizinci olarak piste geri döndü. Fakat McLaren için kabus birkaç tur sonra başlayacaktı. Aynı virajda yavaşlama esnasında vites kulakçıklarına fazla yüklenince McLaren’in şanzımanı durdu ve Hamilton otomobilin bilgisayarına direksiyondan reset atıp yeniden yola çıkmadan önce yaklaşık 30 saniye pistte öylece durdu. Bu olay onu 18. sıraya kadar geriletmişti. Önde gayet rahat şekilde yarışı götüren Ferrarilere nazaran mücadelelerle dolu bir yarış geçiren Hamilton ancak yedinci olabilmişti. Bu, Raikkonen’in ilk ve tek şampiyonluğu olurken Ferrari’nin de son pilotlar şampiyonluğu olacaktı. Raikkonen son iki yarışa 17 puan geride girip 1 puan farkla şampiyon olmayı başarmış, sezonda herkesten fazla yarış kazanmış ve daha da önemlisi, çocukken annesine verdiği sözü tutmuştu. O artık bir Dünya Şampiyonuydu. Kartingden gelen bunca yıllık birikim ve çabuk öğrenme alışkanlığı, yıllarca sürdüğü hızlı ama dayanıksız McLaren’lerden dolayı öğrendiği koşullarla başa çıkabilme yeteneği ile birleşmiş ve de karakterinden gelen soğukkanlılığı ile şampiyon olmuştu. Kim bilir belki de Monako’da 8. olarak aldığı o bir puan ile şampiyon olmuştu. Ama kesin bir şey vardı ki Kimi, 2003’de son yarışta kaybettiği ve 2005’de sonuna kadar hak ettiği şampiyonluğu almayı üstelik Ferrari’deki ilk yılında başarmıştı.
2008’de son şampiyon olarak sezona giren Raikkonen ve Ferrari için işler biraz daha zorluydu. Motor gücü olarak McLaren’den az farkla da olsa geride giren Ferrari’nin F2008’i ayrıca biraz da ağırdı. İlk yarış Avustralya’da sıralama turlarında yakıt hortumunda sorun yaşayan Raikkonen yarışa 16. başlamış, yarışta beşinciliğe kadar tırmansa da bitime beş tur kala motor dayanmamıştı. Aynı yarışta Massa’da motor sebebi ile kalınca Ferrari sezona oldukça dezavantajlı başladı. Fakat sonraki dört yarışın ikisini Raikkonen, ikisini Massa ile kazanmayı başaran Ferrari yeni gelen burun güncellemesinin meyvesini fazlasıyla yemişti. Önceki yıl olduğu gibi Monako’da düşük bir performans gösteren Raikkonen hemen ardından Kanada’da galibiyete oldukça yakındı. Pitler sırasında geçtiği Hamilton’ın önünde pit yolunun sonundaki kırmızı ışığı bekliyordu Kimi. Kanada’nın pit çıkışı diğer pistlere göre daha tehlikeli olduğundan ışık sistemi sık kullanılıyordu. Beklemeyene de ağır cezalar uygulanmış, bir önceki yıl Massa ve Fisichella sırf bu yüzden yarıştan diskalifiye edilmişti. Fakat Raikkonen beklerken arkasından gelen Hamilton onu görmeyerek arkadan çarpmış ve iki pilot da yarış dışı kalmıştı. Bir sonraki yarış Fransa’da da bir hayal kırıklığı yaşayan Kimi, farklı lider götürdüğü yarışta egzoz problemi sebebi ile yavaşlamak zorunda kalmış ve galibiyeti takım arkadaşı Massa almıştı. Valencia’da motor sorunu ile yolda kalan, Belçika’da yağmurda kayıp yarış dışı kalan Singapur’da duvara çarpan Raikkonen, bu yarışlardan ikisini kazanan Massa ve sezon başından beri önde olan Hamilton’dan geride kalmış ve 2008 şampiyonluğundan kopmuştu. Yine de son üç yarışı da üçüncü bitirerek şampiyona üçüncülüğünü almış oldu ve Ferrari yine takımlar şampiyonasını kazandı. 2007 sonrası su gibi geçen ve sezon ortasından sonraki hatalar ve şanssızlıklarla kaybedilen 2008 şampiyonluğu ile Raikkonen’in Ferrari’deki birinci pilot pozisyonu, Massa’nın da iyi performansı sebebi ile artık yoktu. Raikkonen 2002’den beri ilk defa bir takım arkadaşına yenilmişti ve Ferrari sezon başında iki pilotuna da eşit davranacaktı. 2009, şasi ve aerodinamideki büyük kural değişiklikleri ile gelecekti ve Ferrari yine şampiyonluk istiyordu.
Fakat 2009, hem Ferrari hem Mclaren için kötü sürprizlerle dolu bir yıl oldu. Brawn GP ve Red Bull’un inovatif difüzör tasarımları sebebi ile öne çıktığı sezonda her iki takım da yokları oynamış ve takımlar şampiyonasında geride kalmıştı. Berbat bir otomobil olan Ferrari F60 ile Raikkonen ve Massa ilk üç yarışta sıfır çekti. Raikkonen Monako’da sezonun ilk podyumunu almış olsa da Brawn’dan Button farkı epey açmış, Ferrari’nin gerçekçi bir şampiyonluk şansı kalmamıştı. Raikkonen Almanya’da radyatör sorunu ile yarış dışı kalırken Massa’da sezonun ilk podyumunu almıştı. Fakat sonraki yarış Macaristan’da Barrichello’nun aracından kopan bir yay, arkasından gelen Massa’nın kafasına gelince Brezilyalı’nın sezonu orada bitmiş oldu. Raikkonen ise o yarışta ikinci olmayı başardı. Avrupa ve İtalya GP’lerindeki podyumların arasına çok sevdiği Spa-Francorchamps’daki galibiyet eklendi ve Raikkonen tek galibiyet ve dört podyum ile sezonu altıncı sırada bitirdi. Bu galibiyet, en çok kazandığı yer olan Belçika’daki 4. galibiyeti olacaktı. Sezonun sonunda Ferrari, Raikkonen’in 2010’da bitecek kontratını sonlandırdığını ve yerine Alonso’nun geçeceğini açıkladı. Hamilton’ın yanına McLaren’e döneceği uzun süre konuşulsa da McLaren, şampiyon Button ile anlaşmaya vardı. Toyota’nın bol sıfırlı teklifini de rekabetçi bir otomobil olmadığı için reddeden Raikkonen, 2010’da Formula 1’de yarışmayacaktı.
2010 için Kimi, F1’en ayrılan diğer pilotların yapmadığı bir şeyi yaparak ralliye yöneldi. Citroën Junior takımı ile WRC’ye adım atan Kimi, beş rallide puan aldı ve sezonu 10. sırada bitirdi. Bu, o sezon bir çaylağın yaptığı en iyi dereceydi. Türkiye rallisinde 5. olarak en iyi derecesini elde etmiş ve Almanya rallisinde de etap kazanmayı başarmıştı. 2011’de Citroën Junior takımı kapanınca yoluna aynı ekip fakat ICE 1 Racing takımı ile devam eden Kimi, katıldığı dokuz rallinin altısından puan almayı başardı ve sezonu yine 10. sırada bitirdi. Aynı yıl NASCAR’da da iki yarışa çıkan Raikkonen, Formula 1’i özlediğini, yeniden bildiği ve sevdiği şeyi yapmak istediğini fark etmişti. Önce Williams ile görüşen Raikkonen, takımın mücadeleci olamayacağını öngörmüş ve sonrasında Lotus ile iki yıllık bir kontrat imzalamıştı.
F1’den ayrı geçirdiği iki seneden sonra Raikkonen 2012 sezonu öncesi kış testlerine çıkmaya hazırdı. Fakat eskiye oranla daha motive ve daha istekli olan Raikkonen’in hevesi kursağında kalacaktı. Lotus, şasi tasarımında yaptığı hatadan dolayı Barcelona’daki ilk dört gün hiç piste çıkamadı. Fakat sonraki hafta yapılan dört günlük testlerin üçünü aynı adam lider bitirmişti. Kimi Raikkonen, yeteneğinden bir şey kaybetmediğini gösterircesine herkesi geçip üç günü lider bitirmişti. Ancak Avustralya’da sıralamalarda hata yaparak yarışa 17. sıradan başladı. Yarış boyunca iyi yükselen Raikkonen son turda üç pilotu birden geçerek 7. sırada bitirmeyi başardı. Sonraki yarış Malezya’da ise beşinci olduğu sıralamalara rağmen vites kutusu değişikliği yüzünden yarışa onuncu cepten başladı. Yarışta yağmurun gelmesi ile birlikte Pirelli’nin yağmur lastiklerini takmak zorunda kalan Raikkonen, daha önce bu lastiklerle hiç sürüş yapmamıştı fakat yine de yarışı 5. bitirmeyi başardı. Otomobile ve yeni kurallara kısa zamanda alışan, iki yıllık aranın ardından sanki önceki gün bırakmışçasına hızlı bir dönüş yapan ve GP2 şampiyonu takım arkadaşı Romain Grosjean’dan iki kat fazla puan toplayan Kimi, bir galibiyet ve beş podyum ile bitirmiş, otomobilin performansının üzerine çıkmış ve şampiyonada iki McLaren ile beraber şampiyon Vettel’in takım arkadaşı Webber’i de geride bırakmıştı. Bu kesinlikle muhteşem bir geri dönüştü ve Kimi, bitmediğini herkese göstermişti. Kazandığı tek yarış olan Abu Dhabi’de de şampiyonluk için savaşan Alonso’nun Ferrari’sini de arkasında tutmayı başarmış ve bunu yaparken de heyecandan yerinde duramayan pit duvarını sakin bir dille uyarmıştı: “Beni yalnız bırakın, ben ne yaptığımı biliyorum.” Bu yarış ile Lotus, 1987 Detroit’i Senna ile kazandığından beri ilk kez galip geliyordu.
2013 sezonu ise Raikkonen’in F1’deki son birkaç sezonuna göre çok daha iyi başladı ve ilk yarış Avustralya’da iyi bir strateji ve biraz da şansın yardımı ile galibiyete uzandı. Çin, Bahreyn ve İspanya’da üst üste gelen ikincilikler ile şampiyona lideri Vettel’in sadece dört puan gerisinde ikinci sıradaydı. Ancak Monako’da Perez kendisine çarpınca gerilere düştü. Almanya ve Macaristan’da ikincilikler geldi fakat Belçika’da fren arızası ile yolda kaldı. Sezonun geri kalan kısmında iki podyum daha alan Kimi, son iki yarışa kıl dönmesi ameliyatı olduğu için katılamayınca şampiyonadaki üçüncülüğü, beşinciliğe dönüştü. Böylelikle Raikkonen’in geri dönüşündeki Lotus macerası da sonlanmış oldu. İki yıllık kontrat bitmiş ve Kimi, eski takımı Ferrari ile yeniden anlaşmaya varmıştı. Böylelikle Fernando Alonso ile de ilk defa takım arkadaşı olacaktı.
2014, tamamen değişen kuralların yılıydı. Şasiler ve burun tasarımları komple değişmiş, otomobiller çok daha çirkin bir hale gelmiş ve daha da önemlisi 2006’dan beri kullanılan 2.4 litre V8 motor konfigürasyonu yerini 1.6 litre V6 Turbo Hybrid motorlara bırakmıştı. Yeni kuralları her zamanki gibi geriden takip eden Ferrari için zorlu geçen sezonda Alonso iki podyum alırken Raikkonen’in en iyi derecesi Spa’da aldığı dördüncülüktü. Puan olarak da takım arkadaşına ciddi farkla yenilen Raikkonen’e yeni kurallar ile değişen otomobillerin sürüş dinamikleri yaramamıştı. Sezon sonunda Alonso ile de yollar ayrılmış ve Ferrari yeni bir çehreye bürünmeye başlamıştı.
2015’de dört kez şampiyon Vettel’in takıma katılması ile birlikte çoğu kişi Schumacher’in 1996’da Ferrari’ye gelişini hatırlarken bu bağlamda Raikkonen’in yeri, Ferrari’den kimse sözlü olarak belirtmese de belliydi. Vettel etrafında birleşen takımda tek amaç Mercedes’i yenmek iken garajın Raikkonen tarafı daha çok destek rolünde olacaktı. Ocak 2015’de ilk çocuğu da dünyaya gelen Kimi, artık motivasyonunu ailesine vermeye başlamıştı ve Formula 1’i sevdiği bir hobisi olarak görüyordu. İlk sezonunda üç galibiyet elde ederek çok iyi bir iş başaran Vettel’in ardında rahat bir ikinci pilotluk ile Kimi, artık omuzlarında büyük bir yük olmadan yarışıyordu. Vettel’in aksine, 2009’da çok da iyi ayrılmadığı İtalyan ekibinde büyük bir sorumluluğu yoktu ve sezonu üç podyum ile birlikte şampiyona dördüncülüğü ile kapattı. 2016’da benzer şekilde geçerken 2017’de otomobillerin aerodinamilerindeki değişimle Ferrari güç kazanmıştı. Sezon öncesi testlerinde de Raikkonen, Vettel ve diğer sürücülerin önünde en iyi dereceyi elde etmeyi başardı. Mercedes’e ilk defa bu kadar çok yaklaşan Ferrari’de Vettel, Singapur’a kadar sezonu iyi idare etmiş ve dört galibiyet almayı başarmıştı. Fakat sezonun geri kalan kısmında bariz daha iyi olan Hamilton şampiyonluğa ulaşmıştı. Raikkonen sezonu yedi podyum ile bitirirken, kaçırdığı birkaç tane yarış galibiyeti de vardı. Polden başladığı ve lider gittiği Monako’da takım güzel bir pit stratejisi ile Vettel’i öne almayı başarmıştı. Mutsuzluğu yüzünden okunan Raikkonen ise podyumda fazlasıyla somurtkandı. Macaristan’da da direksiyon sorunu yaşayıp yavaş kalan Vettel’i geçip yarışı kazanması, takım emri ile yasaklanmıştı. Singapur’da ise dördüncü cepten muhteşem bir start almış, fakat muhtemelen lider gireceği ilk viraj öncesi Vettel’in tetiklediği bir start kazasında yarış dışı kalarak olası bir galibiyetten olmuştu. 2017’de ikinci çocuğu da dünyaya gelen Raikkonen, zamanının çoğunu Sauber zamanlarından beri oturduğu İsviçre’deki evinde ailesi ile geçiriyordu. 2018 sezonuna aynı hedef ile başlayan Ferrari’de sezon öncesi testlerinde 2017’de olduğu gibi Raikkonen daha hızlı dereceler elde etmeyi başarmıştı. Yeni sezona Ferrari daha da iyi bir otomobille girince Vettel ilk iki yarışı aldı. Raikkonen ise dört yarışın üçünde podyumdaydı. Raikkonen düzenli podyumlar alarak Bottas’ı geride bırakırken, birinci pilotların savaşında Vettel bu sefer daha erken tükenecekti. Almanya’da elinde olan yarışı vermesinin ardından sonraki yarışlarda gelen üst üste sürüş hataları ile şampiyonluk bir kez daha Mercedes’e gitmişti. Kimi ise Austin’i kazanmayı başarmış, 113 yarış sonra galip gelerek iki zafer arasındaki en çok yarış rekorunu da kırmıştı. Çok iyi start aldığı yarışta Hamilton’ı arkasında tutmayı başaran Raikkonen bu galibiyet ile Mika Hakkinen’i de geçerek tarihin en çok yarış kazanan Finlandiyalı F1 pilotu olmuştu. Kimi, sezonu bir galibiyet ve 11 podyum ile tamamlayarak Ferrari’den ayrıldı ve her şeyin başladığı yere, Alfa Romeo kostümü ile yarışan ilk takımı Sauber’e geri döndü.
F1’in yeni süper yeteneği Charles Leclerc’i Ferrari’ye geri gönderen ve orta sıralarda pek mücadeleci olamayan Alfa Romeo ile sezona iyi giren Kimi, 2019’un ilk dört yarışından puan çıkarmayı başardı. Sezonun sonraki kısmında Fransa, Avusturya, Britanya ve Macaristan’da da puan alan Raikkonen yılın en iyi derecesini Brezilya’da aldı. Yedinci başladığı yarışta Ferrari’lerin kazası ve Hamilton-Albon olayı ile dördüncülüğe çıkan Raikkonen, sezonu da 43 puanla 12. sırada bitirmeyi başardı. Fakat 2019, Kimi’nin kariyerinde önemli yere sahip bir ismi kaybettiği yıl oldu. Kimi’nin babasından sonra ilk mekanikeri ve uluslarası yarışlarda İngilizce bilmesi sebebi ile de menajerliğini yapan Kalle Jokinen hayatını kaybetmişti. Jokinen, Raikkonen ve Robertson anlaşınca Finlandiya’da kalmış ve yolu sonradan F1’e düşecek olan Heikki Kovalainen ve Valtteri Bottas ile birlikte çalışmıştı. Bir süre sonra kartingdeki yeni yeteneği Topi Heikkinen’in, kariyerine rallide devam etme isteği doğrultusunda yakın arkadaşı eski WRC pilotu Toni Gardemeister ile temasa geçmiş ve sonrasında bu ortaklık, Esapekka Lappi ve Teemu Suninen gibi iki yetenekli ralli pilotunu da çıkarmıştı. Pandemi sebebiyle zorluklarla geçen 2020’de Ferrari’nin rezalet bir motor üretmesi sebebiyle orta sıra yarışından geride kalan Alfa Romeo ile dört puan alabilen Raikkonen, kariyerinin en kötü sezonunu geçirdi. Formula 1’deki son sezonunda ise artık arka sıralara demir atan takımı ile 10 puan toplamayı başardı ve sessiz sedasız emekli oldu.
Kimi Matias Raikkonen, 2021 yılında 42 yaşında Formula 1 tarihinin 353 yarışla en çok start alan ismi olarak bir şampiyonluk, 21 galibiyet, 103 podyum, 18 pol pozisyonu ve 46 en hızlı tur ile emekli oldu. Tüm Formula 1 kariyeri boyunca yarışlarda toplam 92636 kilometre yol yaptı. Bunların içinde son yarışta kaybedilen şampiyonluklardan bir puanla kazanılanlara, son turda yaşanılan şanssızlıklardan görkemli zaferlere kadar epey büyük ve oldukça da güzel bir kariyer ile veda etti Buz Adam. Önce kartingden geldi ve tüm şüpheleri ortadan kaldırarak daha üçüncü sezonunda şampiyonluk savaşı verdi. Şampiyon olması ile Formula 1’den ayrılması arasında iki sene olacak kadar dengesiz bir ilişkisi vardı Ferrari ile. Geri döndükten sonra da bazı nefis performanslar izletti ve kariyerinin sonlarını da fanlarını biraz üzmesine rağmen oldukça rahat geçirdi. Kariyeri boyunca sadece kazandığı yarışlar ve verdiği mücadelelerle değil aynı zamanda da medyatik tavırlardan uzak, kendi halinde ve en önemlisi 2001’de ne ise 2021’de de o olduğu için Formula 1 tarihinin en sevilen pilotlarından biri oldu. Saf yetenek konusunda Michael Schumacher dahil herkesin şapka çıkarttığı gerçek bir efsanenin artık gridde olmayacak olması elbette motorsporlarına gönül veren herkes için üzücü. Fakat Kimi her zaman olduğu gibi rahat görünüyor: “Ailemle birlikte yarış pistlerinden uzakta geçireceğim normal bir hayat için sabırsızlanıyorum.”