Formula 1 düzenli olarak skandallara konu olan bir spor dalı. Casusluk skandalı, kaza skandalı, gizli lastik testleri derken bir de çok büyük yaralara yol açan bir Amerika 2005 var. Geçen yıl Hungaroring’de Hamilton tek başına start alana kadar şüphesiz en ikonik start karesinin çekildiği bu yarış, olaylara sebep olan Michelin, kuralları dinlemek istemeyen takımlar ve tarihin en sıkıcı 73 turu ile hatırlanıyor. Çoğu kişi ise Michelin yanlış lastik getirdiği için yarışın bu hale geldiğini düşünüyor. Olayların başlangıcı, perde arkası ve sonuçlarıyla Amerika 2005’in arka planı sizlerle…
Amerika Birleşik Devletleri, IndyCar ve NASCAR ile motor sporları fanlarına çok şey sunuyor. Özellikle IndyCar, görünüş ve şasi yapısı olarak Formula 1 otomobillerine her zaman benzerliğiyle ön plana çıktı. Yıllar boyunca IndyCar pilotları F1 otomobillerinde testler yaptı, bazıları koltuk şansı bile buldu. Tersine baktığımızda da Formula 1 kariyerinin sonuna gelmiş isimlerin Birleşik Devletler’e giderek orada yarıştıklarını görüyoruz. Son zamanlarda Grosjean ve Ericsson, geçmişte de Fittipaldi, Mansell ve Sato gibi pilotlarla bunu yaşadık. Fakat genel olarak yakın görünse de bu iki seri birbirinden bambaşka şekilde ayrılıyor. Bunun temel ve en büyük sebebi ise kültür farkı. Zamanla dilimize yerleşen “Bir şeyi Amerikanlaştırmak” tabiri, Amerikalıların neden Avrupa organizasyonlarında patladıklarının ispatı. Pele ve Yasin Özdenak’ı aynı takımda buluşturarak başladıkları muhteşem “Soccer” tarihleri, sonrasında tuhaf penaltı atışlarıyla gündeme gelmişti. 1994’de Roberto Baggio’nun penaltıyı dışarı atması, bir 20 yıl daha akıllarda kalmalarını sağladı. Son zamanlarda da hiçbir gelişim kaydetmeden işin futbol kısmında devam ediyorlar. Formula 1’e gelindiğinde ise Indy 500, daha işin başındayken bile vardı. Çoğu pilot ve takım katılmasa da yine de resmi takvimde kendine yer buluyordu. Sonrasında iyi geçen bir Watkins Glen dönemi ve pilotlar tarafından pek sevilmeyen Phoenix, Detroit, Dallas ve Las Vegas gibi sokak yarışları yaptılar. Genel olarak Amerika yarışları hiçbir zaman Avrupa’daki fanlar tarafından sevilmedi. Kendi şov kültürlerini işin içine entegre etme hastalıkları, beceriksiz şekilde tasarlanmış pistlerle birleşince ortaya çıkan bu kanı, hala devam ediyor. 2000 yılında ise yaklaşık 10 yıllık aranın ardından takvime efsanevi Indianapolis pistiyle geri döndüler. Oval bölümün bir kısmını da barındıran pist, genel olarak çok şey vadetmese de yarışlara ilgi büyüktü. Fakat sıkıcı pist düzeni ve Ferrari dominasyonuna denk gelen bir dönem, Amerikalıların işe bakışını çabucak değiştirdi. Yeterli heyecanı bulamayan fanlar, Formula 1’den çabuk bıktı. Üstelik o dönemler şimdilerde Austin ve Miami’de yapılanlar gibi şovlar da yoktu. 2001’de Mika’nın son galibiyetine tanıklık etmek güzeldi ama ertesi sene iki Ferrari o kadar rahattı ki finiş çizgisinde yavaşlayıp yan yana geçmek istediler. Bu dominasyonun insanları sıkması iki sene daha sürdü ve Michael Schumacher 2003 ile 2004’ü de almayı başardı.
Nihayet 2005 sezonu, Amerikalılar için fazlaca şey vadediyor, yeni kurallarla kötü durumda olan Ferrari’nin aksine Renault ve McLaren mücadele ediyordu. Yıllarca podyumun diğer basamakları için savaşan Kimi ve Fernando’nun kapışmaları ise oldukça heyecan veriyordu. Tam da bu zamanda Formula 1 izlemeye gidilirdi, öyle değil mi? İşte Amerikalıların 2012’de COTA’yı yapıp geri dönene kadar spordan soğumasına sebep olan olay da tam o zaman yaşandı. Taraftarları geri kazanmanın en büyük fırsatı gelmişken, F1 onları elinden kaçırdı ve tarihin en büyük skandallarından birine imza attı.
Ralf Schumacher 2005 ABD GP cuma antrenmanlarında 13. virajda sert bir kaza yaptı. Aynısını bir önceki sene de yaptığından dolayı sıradan görünüyordu. Aracından indi, dağılmış burun kısmına bir tekme salladı, eldivenlerini çıkardı fırlattı. Pit duvarını atlayıp Toyota garajına dönmek, neden F1’in en hızlı virajında arkayı kaybettiğini sormak istiyordu. Duvardan atlayamadı, başı döndü. Geçen sene aynı yerde 78-G’lik bir kaza yapmış, 3 ay sakat kalmış, 6 yarış kaçırmıştı. Bunları hatırladı ve uzun uğraşlar sonucu sağlık aracına binmeyi kabul etti. Ama kafasında başka şeyler vardı. Geçen sene ölümden döndüğü virajda bu sefer yine aynı nedenle kaza yapmıştı. Ancak iki kaza arasında bir fark vardı. 2004’de ilk virajda 4 aracın karıştığı kazada Ralf’in sol arka lastiği bir kanat parçasının üzerinden geçmişti. Bu 300 km/h ile giderken dağılan sol arka lastiği açıklayabiliyordu. Fakat 2005’e baktığımızda antrenman turları için takılan sıfır set lastik daha seansın başında nasıl patlıyordu?
Bu sorular sorulurken Indiana’daki hastaneden Ralf’in iyi olduğu haberleri yayıldı. Fakat Toyota hem bu kaza hem de geçen seneki kazadan dolayı Ralf ile ortak karar alarak yerine Zonta’yı yarıştırmayı seçti. Olayların Ralf ve Toyota ile alakalı kısmı bu kadar. Ayrıca Ralf’in haşat ettiği, Zonta’nın sıralamalarda 13. olabildiği araçla Trulli’nin pol aldığını da belirtelim.
Gelelim konunun Michelin ve Michelin kullanan takımlar kısmına. Michelin 2005 sezonunda bariz olarak Bridgestone’dan iyiydi. Bu avantajı, yumuşak lastik yapısı sayesinde yakalıyorlardı ve çoğu yarışta da büyük bir fark yaratıyorlardı. Fakat bu fazla yumuşaklık Indianapolis 13. virajda ters tepti. Süspansiyon ayarlarına göre değişse de ortalama 10 tur sonra sol arka lastikler dayanamıyor, patlıyordu. Cumartesi sabahı Michelin’in Clermont-Ferrand’daki mühendisleri Brickyard’ın ünlü bayırında (13. viraj) yüksek hızlarda ortaya çıkan sıradışı dikey-yatay yüklemelerin sol arkayı deforme ettiğini tahmin ettiklerini bildirdiler. Michelin Uluslararası Yarış Direktörü Pierre Dupasquier, takımlara 10 turdan fazla gitmemelerini söyledi. Cumartesi sabahı son antrenmanlarda kullanılan lastikler de Michelin’in Lexington’daki merkezine gönderildi. Bu sırada Clermont-Ferrand’daki mühendisler sorunun 13. viraj’dan kaynaklandığına emin olduklarını bildirdi. Michelin’in, olaylar ilk başladığında Barcelona’daki fabrikada apar topar üretip gönderdiği yeni set lastikler geldiğinde de Michelin’in 13. viraj simülasyonu hata veriyordu. İşte o anda Michelin kullanan takımlar olayın ciddiyetini kavradı. Bu olduğunda pazar sabah saat 6:30’du.
Çözüm yolları aranmaya başlandı. İlk çözüm ikinci tip lastikleri takmaktı. FIA 2005 kurallarında takımlara bir yarış hafta sonuna 2 tip lastik getirme imkanı veriyordu. Eğer bir lastik tipinde sorun çıkarsa daha güvenli ve yavaş olan diğer tip kullanılabilsin diye. Fakat Michelin kullanan takımlar hafta sonu için getirilen iki lastik tipini de en hızlı ve en yumuşak olan tek tip lastiklerden seçtiler. Ellerinde aynı tipte bolca set lastik vardı. Aldıkları bu risk büyük bir şekilde geri tepti ve bir anda ellerinde yarışabilecek bir tane bile lastik kalmamış oldu. İlk çözüm yöntemi kullanılamazdı. İkinci çözüm için takımlar, üçüncü bir tip lastik getirme teklifini FIA’ya sundu. Teklif reddedildi ve kurallarda esnetme olmayacağı belirtildi. Cevap mektubunda Charlie Whiting tarafından verilen bir ayar da söz konusuydu; “Indianapolis’deki bunca yıllık tecrübenize rağmen ikinci bir tip lastik getirmemenizi anlamak zor.” Üçüncü bir çözüm viraja bir şikan eklemekti. Pazar sabahı 11:40’da Ferrari hariç 9 takım (Bridgestone kullanan Jordan ve Minardi dahil) şikan yapılması konusunda fikir birliğine vardı. Toplantı sırasında Bernie, Briatore ve Ron Dennis telekonferansla FIA başkanı Max Mosley’e bağlanıp şikan fikrini sundu. Max “hayır” dedi. Dennis, Michelin kullanan takımların puan almamasını teklif edecek kadar ileri gitti fakat o da Mosley tarafından kabul görmedi. Mosley, olaylara çok geniş perspektiften bakıyordu. Mosley’e göre durum şöyleydi. Şikan pistin halihazırda bir parçası değildi. Takımların yaptığı, hazırladığı hiç bir simülasyonda bu şikan yoktu. Cuma, cumartesi şikansız geçilen T13, yarışta şikanlı geçilirse tüm stratejistlerin yaptığı çalışmalar, takımların yaptığı ayarların hepsi boşa gidecek, daha büyük kazalar olabilecekti. Herhangi bir F1 yarışı için cuma günü başlayan antrenman seansları varken şimdi pilotlar ilk defa geçecekleri bir viraj ile yarış içinde tanışacaklardı. Bu başlı başına bir güvenlik açığıydı. Dolayısıyla orada bir kaza olduğu, biri yaralandığı zaman, (özellikle seyircilerden biri),-şikanla doğrudan bir bağlantısı bulunmasa bile-FIA, dava açmaya hevesli kültürel atmosfer ve sert Indiana kanunları yüzünden Amerikan mahkemeleri karşısında savunmasız düşecekti. Buraya kadar hepsi doğru. Mosley son derece haklı. Fakat örneğin Imola 94’den 1 ay sonra Barcelona 94’de güvenlik kaygısı nedeniyle bir şikan yapılmıştı. Burada yapılması zorlanamaz mıydı diye düşünürsek de karşımıza 1997’de yenilenen Concorde Antlaşması’nın güvenlik bölümü çıkıyor. Fakat ister istemez insan sorguluyor bu şikan işi cidden çok mu tehlikeli? Mesela tek kaçış noktası Akdeniz’in suları olan Monaco’daki liman şikanından daha tehlikeli olabilir mi? Ayrıca Indy’den bir hafta önce Montreal’de beklenmedik sıcaklık artışı yüzünden asfaltın kırılmasını engellemek için yalnızca bir gecede birçok virajın apeksine beton dökülmüştü. Peki o virajlarda biri yaralansaydı ne olacaktı? Kanada yargı sistemi daha hafif değildi. Büyük cezalar orada da gelebilirdi. Tamam ikisi arasında biraz fark var. Indy’de olan pistin şeklini değiştirmekken, Montreal’de olan harap bitap durumdaki piste makyaj yapmak gibiydi. Ama yine de apeksteki beton, yarış öncesi simülasyonlar ile aynı sonucu vermeyebilirdi. Birbirinden farklı değişiklikler olsa da yine de ufak bir tutarsızlık söz konusu.
Bir başka çözüm hız limiti getirmekti, ki bu da tehlikelere yol açabilirdi. T12’den çıktıktan sonra 13’e yaklaşırken bir noktada başlayan bir hız limiti fikri düşünüldü. Michelin kullanan takımlar bayırı daha geniş ve yavaş alacak, Bridgestone kullanan takımlar ise yarış çizgisinden gidebilecekti. Fakat bu da tehlikeliydi. Örneğin Michael, Kimi’yi geçmeye çalışırken Kimi bir anda frenliyor ve hız limitörünü açıyor. Arkadan gelen Michael’ın çarpma olasılığı çok yüksek. Kaçmayı başarabilse bile sağda ve solda yer alan beton bariyerlerin sağlamlığını zaten kardeşi Ralf’den dolayı iyi biliyoruz.
Bir diğer çözüm, araçların her tur pite girmesi, dolayısıyla 13. viraja girmeden pitten geçip gitmeleri fikriydi. Son iki çözüm yöntemini takımlar reddetti. Yavaş gitmeyi veya pitten geçmeyi istemediler.
Sonuç olarak Michelin kullanan takımlar sıralama sonuçlarına göre gride dizildiler. Formasyon turuna başladılar ve ardından pitlere geldiler. Yarış başlarken start-finish düzlüğünde 3 takımdan 6 araç kalmıştı. Çok sıkıcı bir yarışın ardından F1’in Bernie döneminde Amerika pazarı için yaptığı yatırımların hepsi bir yarışta çöpe atılmış oldu. Michelin, biletleri iade alacağını ve 2006’da yapılacak yarışta 20000 bilet hediye edeceğini açıklasa da hem F1’in hem de Michelin’in Amerika’daki itibarı ciddi şekilde sarsılmıştı.
Peki suçlu kimdi?
Michelin tarafından baktığımızda görevini layıkıyla yerine getirmeyen, dersine iyi çalışmamış bir mühendislik şirketi görüyoruz. Pist zemini 2004 sonunda yenilenmişti. Bu yenilenen zemin için Michelin gerekli Ar-Ge’yi yapmadığı için defolu lastikler üretmişlerdi.
Michelin kullanan takımlar tarafından baktığımızda, iki farklı tip lastik getirmemek ve olası çözüm yöntemlerine yanaşmamak onların hatasıydı. Gerekli lastikleri sağlamadıkları için haksızdılar ve aslına baktığımızda yarışın ne şekilde yapılacağı konusunda da söz sahibi olmamalıydılar. Öyle de oldu. Takımların isteklerini FIA reddetti ve kendince çözümleri sundu. Haksız olan bu takımların kendileri için yaratılan bu çözümleri kullanmaktan başka yolu yoktu. Ya 13. virajı yavaş geçecekler ya da her tur pitten geçeceklerdi. Sonuç olarak kalan 7 ve 8. pozisyonlar için savaşacaklardı, ki o puanlar dönemin puanlama sisteminde çok değerliydi. Birinciye 10 puan verilirken yedinciye 2 puan veriliyordu. Şimdinin puan sisteminde birinci 25 puan alırken yedinci 6 puan alıyor. Bir tarafta 8 puan fark öbür tarafta 19 puan fark var. 1 puan farkla şampiyonlukları gördüğümüz yıllarda kazanılan bu puanlar aşırı derecede önemliydi. Konumuza dönersek Michelin kullanan takımlar öncelikle kendilerine düşeni yapıp uygun lastik getirmediler. Sonrasında da çözüm yöntemlerini de reddedip yarışa çıkmadılar. Ve üzerine de kendi hatalarını FIA’nın, Bernie’nin ve hatta Ferrari’nin üzerine atmaya çalıştılar. Uygun lastikleri getiren ve dersine iyi çalışan Ferrari, Bridgestone’lar 13. virajda patlamadığı için suçlu ilan edilmiş gibiydi. FIA ile kulis yapıp yarışı zorla yaptırmakla ve şikana karşı çıkmakla suçlanıyorlardı. Eğer bir kulis yapıldıysa Michelin kullanan takımların arasında Ferrari karşıtı olarak yapılmışa benziyordu. Şikana karşı çıkmak her ne kadar yarış zevkini öldürse de hukuksal olarak haklarıydı. Ayrıca şikan fikri daha Ferrari’ye gelmeden Mosley tarafından reddedilmişti bile. Michael o sene İspanya’da iki defa lastik patlattığında kimse güvenlikten bahsetmiyordu. Özellikle de Ferrari’ye tur başına yarım saniye fark takan Renault ve McLaren’ler. Bu durumda İspanya’da çifte lastik patlatıp ağzını açmayan Schumacher’in aldığı galibiyet gayet temiz ve hakkaniyetli görünüyor. İşin Ferrari tarafına gelince de yine yapacaklarını yapıp arkalarında Jordan ve Minardi’ler varken Rubens’e takım emri verdiler. Kazanılacak bir duble ve 18 puan vardı evet ama “bari bu yarışta yapmayın” da diyor insan.
Sonuç olarak Indianapolis 2005, F1 tarihinin kendi kalesine attığı en komik gollerden biri oldu. Açılan davalar sonucu Michelin kullanan takımlar suçlu bulundu. Ferrari ve Schumacher antipatik de olsa bir zafer daha kazanmış oldu. Tiago Monteiro hayatında ilk ve tek kez F1 podyumuna çıktı. Minardi’ler ve Jordan’lar o seneki ilk puanlarını almış oldu.
Kaybeden taraflara baktığımızda, F1’in, Michelin’in, takımların itibarı zedelendi. Michelin geri ödemeler yüzünden milyonlarca dolar zarar etti. Takımlarda üçüncülük için yarışan Toyota ve Williams, Ferrari’ye bir yarışta 18 puan kaybetti. Yarış öncesi beşinci sırada olan Ferrari yarış bittiğinde üçüncü sıradaydı. Ama en büyük kaybeden kesinlikle Formula 1 oldu. Özellikle Amerikan pazarında ciddi bir düşüş yaşandı. Indianapolis iki sene daha takvimde kaldıktan sonra sessiz sedasız ayrıldı. Red Bull’un adamı Scott Speed ertesi sene Formula 1’e girse de vatandaşlarının gridde olması Amerikalıları heyecanlandırmaya yetmedi. Dönemin anketlerinde Amerikan motor sporları izleyicilerine Michael’ı pistte izlemek mi yoksa Britney Spears’ın Daytona 500 konserini izlemek mi sorusu sorulduğunda da Michael diyen kitle bir hayli azdı. Bu, Avrupa’daki saf yarışçılık kültürüne bir hayli uzak ve ‘entertainment’ bazlı yaşam tarzının bir sonucu olarak yorumlanabilse de bu yarış, ciddi anlamda seyircileri spordan soğuttu. 2012’de ise COTA’nın gelmesiyle yeni bir sayfa açıldı. İlk yarıştaki Hamilton-Vettel çekişmesi, 2015’de Hamilton ile Rosberg’in şapka olayı ve 2018’de Kimi’nin aldığı son galibiyet gibi anlara ev sahipliği yaptı. Her ne kadar yapısına göre beklenileni tam anlamıyla veremese de (Austin’deki pist, Dünya üzerinde kabul görmüş önemli pistlerden eserler de barındırıyor; Suzuka’nın veya Circuit de la Sarthe’ın ünlü S virajları ve İstanbul Park’ın 8. virajı gibi) yine de potansiyeli olan bir pist. Spa’dakine benzer kör ilk virajı ve Abu Dhabi’ye benzeyen arka düzlük çıkışı ve sonu sayesinde eğlenceli bir yarış görebiliriz. Umarız bu sefer 6 otomobille start alınmaz!