İki Şehrin Hikayesi: Milano

by Barış Can

Volante Dergi ekibinden dört arkadaş, İtalya Grand Prix’i için gittiğimiz İtalya’da yaşadığımız deneyimleri ve ilerde yarışa gitmek isteyen insanlar için önerilerimi yazmak niyetiyle bilgisayar başına oturdum. Yarış hafta sonunda yaşadıklarımız kadar Formula 1 hafta sonu dışında Milano’da geçirdiğimiz keyifli vakitler aklıma geldi. Bu sebeple önce Milano gezimizi, ardından Monza’da yaşadığımız İtalya GP hafta sonu deneyimini anlatmak için hazırladığım iki yazılık mini seri sizlerle. Keyifli okumalar.

Giriş – 26 Nisan 2022

Volante Dergi’nin kuruluşunda birlikte yer aldığımız arkadaşlarım Emir, Eren ve Taylan ile çıktığımız bu maceranın eminim herkes için farklı bir anlamı ve hikayesi vardır. Bu seyahate gitmemizi sağlayan ilk adım, geçtiğimiz sene Taylan’ın kurduğu “Ne olursa olsun, kimle olursa olsun gelecek sene doğum günümü İtalya GP’sinde kutlamak istiyorum.” cümlesiydi. Bunu söylerken yaklaşık bir sene önceden kararını çoktan vermiş ve bizi de cesaretlendirmek istiyor gibiydi.

Benim kendi hikayem ise 2022’nin yanılmıyorsam şubat ayında başladı. İki yıldır pandeminin ve ülkemizin geçirdiği ekonomik sorunların yükünden bıkmış bir şekilde biriktirdiğim cüzi miktardaki para ile artık bir yurt dışı tatili yapmak istiyordum ve sıkıcı bir iş gününde bilgisayar başında otururken kendimi bir anda tatil planı yaparken buldum. Aklıma ilk gelen plan ise İtalya’nın Bologna şehrinde yüksek lisans yapan bir arkadaşımın yanına gitmek ve oradan da Modena ve Maranello’daki Ferrari müzelerine giderek ufak çapta bir Formula 1 turizmi yapmaktı. Sonra bir anda kendimi Formula 1 takvimine bakarken buldum ve nisan ayı sonunda Imola yarışı olduğunu gördüm. Plan kafamda oturmaya başlamıştı. Avrupa’ya vize almadan girebildiğim yeşil pasaportumun bitmesine de az bir süre vardı, anlayacağınız bu benim için son bir fırsattı. Fakat yarışa az bir süre kalmasına rağmen Imola yarışının biletleri bir türlü satışa çıkmadı. Çıktığında ise biletlerin pahalılığı biraz kalbimi kırmıştı. Böylece bu planı rafa kaldırmak zorunda kaldım.

O sıralar başka bir plan arayışı içindeyken; Taylan tekrardan eylül ayında koşulacak olan İtalya yarışına gitme konusunu açtı. Ben, Emir ve Eren de yarışa gitme konusunu ciddi olarak düşünmeye başladık. Fakat Avrupa takvimindeki çoğu yarışın bileti satışa çıkmışken İtalya yarışının biletleri bir türlü satışa çıkmıyordu. Burada Emir’in hakkını teslim etmemiz lazım. Bir nisan günü Emir’in yakın takibi sonucu biletlerin satışa çıktığını öğrendik ve hemen harekete geçtik. Birkaç dakika sonra artık 2022 İtalya GP’sine üç günlük genel giriş biletimiz vardı. Dört arkadaş olarak önümüzde yapmamız gereken bir seyahat planı, almamız gereken bolca bilet, yaptırmamız gereken birtakım rezervasyonlar ve Monza’da yapılacak olan yarışa bilet almış olmanın ufak şaşkınlığı ve heyecanı vardı. Hikayemiz bu şekilde başladı.

Gelişme – 8 Eylül 2022

Yaklaşık dört buçuk ay süren heyecanlı bir bekleyişin ardından artık gerçekten İtalya’daydık. Pistin bulunduğu Monza şehri 120 bin nüfuslu, ufak ve oldukça sakin bir şehir. Milano’nun hemen dışında bulunması sebebiyle o kadar yol gelmişken birkaç gün de Milano’ya ayırmak ve bol bol gezmek istedik. İyiki de vakit ayırmışız. Milano sokaklarında gezmek benim için en az yarış deneyimi kadar keyifli ve eğlenceli geçti. Milano —özellikle Avrupa’nın kuzeyindeki şehirlere göre— oldukça canlı ve yabancı dostu bir kent. Turistik açıdan gezecek çok fazla seçenek olmasa bile; gastronomi, alışveriş ve gece hayatı bakımından önünüzde oldukça çok seçenek var. Milano’da geçirdiğimiz dört gün içinde tadı damağımda kalan lezzetleri ve aklımın bir köşesinde kalan yerleri listelemek istedim. Ayrıca eğer Monza’da bir yarışa giderseniz; Milano haricinde Bergamo, Como, Lecco gibi yakın bölgedeki diğer şehirleri de rahatlıkla gezebilirsiniz.

Lezzet Durakları:

Önceden belirtmekte fayda var. Bu bölümdeki önerilerde sadece hamur işi ve İtalyan yemekleri var. Bu sebeple İtalyan yemeklerinin pek hayranı değilseniz veya diyetteyseniz bu bölümü geçebilirsiniz.

  • Panzerotti Luini: Panzerotti dediğimiz yiyecek; içi çeşitli malzemelerle doldurulan, ayaküstü atıştırabileceğiniz, kızartılarak veya fırınlanarak pişirilen bir hamur işi. Bunu yapan en meşhur yer ise Milano’nun tam göbeğinde yer alan Luini. Gelmişken lezzetli ve uygun fiyatlı panzerottiyi denemeden geçmeyin derim.

  • Spontini: Milano’nun merkezinde birkaç şubesi bulunan bir restoran. Pizzası, bildiğimiz şişkin kenarlı Napoli pizzalarına değil aksine daha çok doyurma amacı güden Amerikan pizzalarına benzese de tadı gerçekten damağımda kaldı. Ayrıca büyük bir dilimi gerçekten de fazlasıyla doyurucu. Eğer canınız pizza istemiyorsa fesleğen soslu veya alışkın olduğumuz domates soslu lazanyalarının da çok iyi olduğunu duydum.

  • Aperitivo: Özellikle Kuzey İtalya’da yaygın olan ve insanların işten çıkıp soluğu bar veya restoranlarda aldığı, akşam yemeği öncesinde içkilerinin yanında birtakım yiyecekler atıştırdığı bir nevi İtalyan “happy hour” kültürü diyebiliriz. Biz “aperitivo yapmak” için Yguana Kafe’yi tercih ettik. Sadece içkinizin parasını ödüyor ve sonrasında açık büfenin tadını dilediğiniz kadar çıkarabiliyorsunuz. Tabii biz tüm gün oldukça fazla yürüyerek acıktığımız ve mümkün olduğu kadar çok İtalyan yemeği tatmak istediğimiz için bu kısmı biraz abarttık… Navigli bölgesine giderseniz orada aperitivo için daha uygun fiyatlı bir sürü yer bulabilir ve içkinizi yudumlarken Milano’nun canlı sokaklarının ve neşesinin tadını çıkarabilirsiniz.
  • Mr. Dick Sexy Pasticceria: Yalnızca penis ve vajina şeklinde waffle yapan ve çikolataya batırarak servis yapan bir pastane. Sadece Milano kapsamında değil genel olarak hayatımda yediğim en ilginç tatlılardan biriydi. Denemek isterseniz tadı fena değil fakat önünde genelde sıra oluyor.
Bir Uğrayın Derim:

Milano’nun; Duomo Katedrali, Galleria Vittorio Emanuele II gibi turistik olarak gezilebilecek tarihi yerleri oldukça etkileyici ve mutlaka gezilmeli. Fakat bu yerleri internetten oldukça kolay bir şekilde zaten bulabiliyorsunuz. Ben ise —belki bildiğiniz veya bilmediğiniz— benim gezmekten ayrı bir keyif aldığım yerleri yazmak istedim. Bir alışveriş tutkunu olmasam da özellikle yurtdışında mağaza gezmek ve Türkiye’de görmediğim farklı ürünlerle karşılaşmak her zaman hoşuma gidiyor. Bu sebeple buraya benim ilgi alanlarım dahilinde hoşuma giden mağazaları da eklemek istedim.

  • San Siro Stadyumu: Buranın adı Milano’da insanların siyahın yanına yakıştırdığı renge göre kimisi için San Siro Stadyumu, kimisi için de Giuseppe Meazza Stadyumu. Stadyum turu -biraz diyemeyeceğim- oldukça pahalı. Ücreti 30 € fakat biz sporsever dört arkadaş olarak bu tarihi stadyumu kesinlikle gezmek istedik ve fazlasıyla memnun kaldık. Stadyum turuna başlamadan önce sizi ufak bir müze karşılıyor ve sizi hem stadyumun hem de futbolun geçmişine geri götürüyor. Sayısız imzalı formalar, kramponlar, toplar ve kupalar… Ardından sempatik bir tur rehberi size stadyumu gezdirirken hem İtalyanca hem İngilizce olarak stadyumla ilgili bildiği her şeyi anlatıyor. Turu, özel bir İtalya A Milli Futbol Takımı sergisiyle bitiriyorsunuz. Inter veya Milan hayranı olmasanız bile bir futbolsever olarak bu turdan memnun kalacağınızdan şüphem yok. Hatta arttırıyorum, bir futbolsever değilseniz bile bu turdan memnun kalırsınız fakat giriş ücretini verip vermemek size kalmış.

  • Football Team Store: Burası için farklı farklı futbol takımlarına ait eski veya yeni formalar, nostaljik üstler bulabileceğiniz bir futbol müzesi diyebiliriz. Biz mağazaya ilk girdiğimizde etkisini bir süre atlatamadık fakat etiketleri gördükten sonra maalesef mağazaya sadece bakmakla yetindik. Yine de kesinlikle görmeye değer. Aklımda en çok kalan parça ise arkasında altı rakamının üstünde “R. Carlos” yazan Inter’in
    1995/1996 sezonu üçüncü forması.

  • Ferrari Store: Tarihi Galleria Vittorio Emanuele II binasının içinde bulunan Ferrari mağazasına, önünde -İtalya GP hafta sonu olması sebebiyle- uzunca bir kuyruk bekledikten sonra girebildik. Buraya Ferrari’nin özel giyim koleksiyonlarından çok, bu sezonki Formula 1 aracı F1-75’i görmek için girdik ve içerde çok daha fazlasıyla karşılaştık. Özellikle Ferrari-Schumacher birlikteliğinin Formula 1’i kasıp kavurduğu yıllara ait gerçek yarışlarda kullanılan birçok araç parçasını kıyafet asılı rafların arasında yakından inceleyebiliyorsunuz.

  • Starbucks Reserve: Dünyada yalnızca altı tane bulunan Starbucks’ın özel Reserve mağazalarından birisi de Milano’da bulunuyor. Eski bir postane binasının içine kurulmuş Starbucks binası dışarıdan oldukça görkemli duruyor. İçeri girdiğinizde ise bambaşka bir dünya sizi karşılıyor ve herhalde aklınıza gelen son şey bir kahve içmek oluyor. Çeşit çeşit Starbucks Reserve ürününün satılması yanında bir de içerde Starbucks’ın kendi kokteyllerini içebileceğiniz bir barı bulunuyor. Mağazanın ortasında ise İngilizce “roastery” denilen bir kahve işleme tesisi mevcut. Bildiğim kadarıyla dünyanın çeşitli Starbucks mağazalarında satılan Reserve kahvelerinin bir kısmı da Milano’daki bu tesisten çıkıyor. İtalya’daki son günümüzde, önünde sıra olmadığını görüp meraktan girdiğimiz Starbucks’tan kapitalizme boyun eğmiş bir şekilde elimizde torbalarla çıkıyoruz.

  • Armani reklam panoları: Gönül isterdi ki bu madde sponsorlu olsun ama içiniz rahat olsun bu maddeyi reklam amaçlı yazmadım. Milano gezimiz esnasında hoşuma giden konulardan birisi de İtalyan giyim markası Emporio Armani’nin, 2022 sonbahar koleksiyonu çekimlerinde köpeklere yer vermesi ve Milano sokaklarında bu fotoğraflara denk gelmek oldu.

İtalya GP deneyimlerini yazmak için çıktığım bu yolda gevezeliğime yenik düşerek kendimi Milano yazısı yazarken buldum. Fakat Milano gibi güzel bir şehrin hakkını yemediğim için mutluyum. Benim gözümde Milano kesinlikle ayrı bir yazıyı ve yeri hak etti.

Hatırlayacağınız üzere yazımın başında İtalya GP’sine gidiş hikayemizden bahsederek giriş yapmıştım. Milano gezisi ise bizim için seyahatimizin gelişme bölümü oldu.  Bir sonraki yazımda ise Volante Dergi ekibi olarak gittiğimiz İtalya GP’sine ait anılarımızı, deneyimlerimizi ve ilerde gitmeyi düşünenler için önerilerimizi yazmaya çalışarak sonuç kısmıyla noktayı koymayı umuyorum. Sevgilerimle.

You may also like

Leave a Comment