Kolombiya doğumlu, Bogotá’da yaşamış ve ismi Pablo olan birinden bahsettiğimizde aklan gelen tek bir isim var: Juan Pablo Montoya! Adaşı Pablo Escobar’ın aksine Juan, daha legal bir kariyeri ve motor sporlarını tercih etti. Cart serisinden Formula 1’e, Nascar’dan dayanıklılık yarışlarına kadar motor sporlarının birçok alanında yeteneklerini bize sundu ve hala sunmaya devam ediyor. Yeteneklerinin yanında ilginç kariyeri de onu motor sporlarının en özel isimlerinden biri haline getirdi.
Göç
Amerikan yarış serilerinden Formula 1’e pilot geçişi çok fazla görülmez. Genelde bu senaryo ters şekilde gelişir. Günümüzde Colton Herta bu geçişi yapmaya çalışsa da FIA’in getirmiş olduğu “süper lisans” sistemi de bu durumu zor hale getiriyor. FIA’nın getirdiği sistem ile Indycar’dan elde edilen puan Formula 2’den bile az. Bu yüzden kariyerini Amerika’dan başlatan isimlerin Formula 1’e geçmesi çok daha zor bir yola çıkıyor.
Fakat bu durum her zaman böyle değildi. Geçmiş dönemlerde bu geçişi yapmak oldukça rahattı. Mario Andretti geçiş yapanların en başarılı örneği oldu. 3 USAC şampiyonluğunun ardından 1978’de koleksiyona Formula 1 şampiyonluğu ekledi. 1984’de Indy Car şampiyonu olarak tarih kitaplarına adını yazdırdı. Emerson Fittipaldi, F1 şampiyonluklarının ardından Amerika’ya gidip CART şampiyonu oldu. Nigel Mansell 1992’de F1 şampiyonu olduktan sonra 1993 yılında Emerson’u yenerek şampiyon oldu. Son örneğim ise yine CART serisinde şampiyon olup, iki yıl sonra Formula 1 şampiyonluğunu eve götüren Jacques Villeneuve.
Wonderkid
Yukarıda bahsettiğim isimlerden Mansell ve Villeneuve şampiyonluğa Williams ile ulaşmışlardı. Villeneuve 1997 yılında şampiyon olurken Sir Frank Williams gözünü genç bir yeteneğe dikmişti. Adını tek turdaki saf hızıyla duyurmaya başlayan Juan Pablo Montoya. Montoya 1997 yılını F3000 serisinde yarışarak geçirmişti. Çaylak sezonunda olan Kolombiyalı, 10 yarışlık sezonda 3 pole pozisyonu elde ederken 3 tane de galibiyet aldı. Sadece 1.5 puan farkla şampiyonluğu kaçırsa da burada gösterdiği yetenek ile Williams’dan test sürüşü kazandı. Barcelona’da testlere çıkan Kolombiyalı, bir kez daha Frank Williams’ı etkilemeyi başarınca gelecek sezon için test sürücüsü olarak takıma katıldı.
Test görevleri devam ederken F3000’de bir sezon daha geçirecekti. Geçen sezon kıl payı kaçırdığı şampiyonluğu bu sefer net şekilde kazandı. 12 yarışlık sezona 4 pole ile başlayarak rekor kırdı. Sezonu da 4 galibiyet 7 pole pozisyonu ve 9 podyum ile bitirdi. En etkileyici performansı ise Pau Grand Prix’de geldi. Pole’den başladığı yarışta tüm gride tur bindirerek kazandı ve bambaşka bir sınıfta olduğunu dünyaya gösterdi.
Mühendisim gerçekten endişeliydi çünkü ikincilik için savaşan adamlardan tur başına bir saniye alıyordum. Bu yüzden onları dümdüz önümde gördüğümde daha da heyecanlandım ve daha da hızlı gitmeye başladım! Mühendisim radyodaydı: ‘Hey, hey, hey, onlara tur bindirmeye gerek yok, bunu çöpe atma!’ Ben de geri çekildim ama yine de onları yakaladım ve geçtim.
—Juan Pablo Montoya
Amerikan Fırtınası
1997 sonrası Williams zor durumdaydı. Frank Williams ve takımı 90’lı yılların önemli bir dönemini domine etmişti. Mansell, Prost, Hill ve Villeneuve ile şampiyonluklar kazanmıştı fakat gücünü kaybetmişti. Renault motoru ile birlikte spordan ayrılınca, Williams kötü ve zayıf performans veren Mecachrome motoruna geçmek zorunda kalmıştı. Bu geçiş yeterince kötü değilmiş gibi Adrian Newey gibi bir dehayı da Mclaren’e kaptırmıştı. Durum böyle olunca 1998 sezonu felaket geçmişti ve 1999 sezonu için yatırıma ihtiyaç duymuşlardı.
Amerikan dostları ile iletişime geçen Frank Williams, çözümü yükselen yıldızını Amerika’ya takas etmekle bulmuştu. Chip Ganassi ile anlaşan Williams, Alessandro Zanardi’yi almak için Juan Pablo Montoya’yı gönderdi. Frank bu hamleyi yaparken bunu öngörebildi mi, emin değilim ama Zanardi hiç hatırlanmayacak bir sezon yaşarken Montoya ise tarih yazmakla meşgul oldu. Çaylak sezonunda agresif tavırları nedeniyle eleştiriler aldı. Fakat eleştirilere rağmen işine bakarak şampiyonluğu elde etti. Sezonu Dario Franchitti ile eşit puanda bitirdi ama Dario’nun 3 galibiyetine karşı Juan 7 galibiyet alınca kupanın sahibi oldu.
Crossover
2000 yılı için Formula 1 ihtimali olsa da Juan, bir sezon daha Amerika’da kalmaya karar verdi. Chip Ganassi takımı ise motor değişikliği yapmaya karar vermişti. Honda motorundan Toyota motoruna geçen Ganassi için işler istenildiği gibi gitmedi. Toyota motoru yeterince dayanıklı değildi ve takımı yarı yolda bıraktı. Montoya çoğu yarışı motor sorunları nedeniyle bitiremedi. Takım ise iyi geçmeyen sezondan sonra o dönem alışagelmedik bir işe imza atmaya karar verdi.
1996 yılında CART serisi ve Indy Racing League ayrılarak iki farklı şampiyona haline gelmişti. Ganassi takımı 2000 yılında bu ayrılığa rağmen IRL serisinin yarışı olan Indianapolis 500 yarışında mücadele etmeye karar verdi. Montoya ve takım arkadaşı Jimmy Vasser IRL kurallarına ve araçlarına çabucak adapte oldu.
Daha yavaştı, bu yüzden gerçekten kolay görünüyordu. (Indy) Arabaları CART arabaları kadar güçlü ve hızlı değillerdi.
—Juan Pablo Montoya
Sıralama turlarında Montoya ilk grubun ortasını elde ederken Vasser ise üçüncü grubun başında yer aldı. Yarışta ise Kolombiyalı adeta bir resital sundu. 200 turluk yarışın 167 turunu lider götüren Juan, rahat bir zafer elde etti. Efsane pilot Graham Hill’den sonra bunu başaran ilk çaylak olmayı başardı. Juan bu zaferi ile ilk Amerika seferini başarılı şekilde tamamladı ve 2001 yılında Williams ile Formula 1’e ilk adımını attı.
“OH DEER!”
Montoya’nın kariyeri ve sürüş stilini tek kelime ile özetlemek gerekirse bu “agresif” olurdu. Her zaman mantığından çok duygularını dinleyen biri oldu. Duyguları genelde onu fazla düşünmeye itmezdi. Çabuk öfkelenir, sert tepki verir ve bunu sürüşüne yansıttı. Yarıştığı her iki takımdan da sorunlar yaşayarak ayrıldı. Yeteneklerini ve agresifliğini sakınmaktan kaçınmadığı gibi lafını da sakınmaktan kaçınmazdı. 2002 yılında Kimi Raikkonen onu sıralama turlarında engellediğinde radyoyu açtı ve “F*****g, f*****g Raikkonen! What a f*****g idiot!” diye bağırdı. Tabii bu tavırları yeri geldiğinde karşılık da alırdı.
Juan kendi sürüşüne bakmak yerine diğer insanların stillerinden çok şikayet ediyor gibi görünüyor.
—Michael Schumacher (Imola-2004)
Bu kişiliğine baktığımızda, 20 yılı aşan uzun kariyerinde neden sadece altı yıl Formula 1’de kaldığını da görebiliriz. Hem Williams ile hem de daha sonra geçtiği Mclaren ile takım içi sorunlar yaşadı. Bu sorunlar ayrılıklara ve Amerika’ya dönüş biletini almasına kadar gitti. Fakat altı yıl boyunca sürekli kötü günleri olmadı.
Keçiye Kafa Tutmak
2000’lerin başları Michael Schumacher ve Ferrari hükümdarlığında geçti. Kral Schumacher olunca geri kalan herkes onu devirmek için çalışıyordu. Montoya da 2001 yılında Formula 1’e giriş yaptığında amacı hem Michael’ı devirmek hem de Williams’ı yeniden zirveye çıkarmaktı. Juan, 17 yarışın sadece altısında damalı bayrağa ulaştı. Umut veren hadise olan ise bu altı yarışın dördünde podyumda yer alması ve İtalya’da zafere ulaşmasıydı. 2002 yılı Ferrari’nin rakipsiz olduğu bir sezon olsa da Montoya kalanların en iyisi olmayı başardı. Sezon içerisinde beşi üst üste olmak üzere toplam 7 pole pozisyonu elde etmeyi başardı. Tek turdaki yeteneklerinin yanında pist üstünde Schumacher ile mücadeleleri ile de insanların dikkatini üzerine toplamıştı.
2003 yılı Kolombiya’lı için en büyük şanstı. FW25 aracı Montoya’nın sürüş stiline uygun hazırlansa da beklentileri bir türlü sonuçlara yansıtamadı. Araç birkaç yıldır “oversteer” problemi yaşarken BMW motoru da istenilen dayanıklılığa bir türlü ulaşamıyordu.
İvmeyi Yükseltmek
Sezonun ilk 6 yarışında takım ve pilot zayıf bir performans gösterince şampiyonluk uzak bir ihtimal olarak gözükmeye başladı. Fakat işler Monaco’da tersine döndü. Juan, sezonun ilk galibiyetini Monte Carlo’nun caddelerinde aldıktan sonra momentumu arkasına aldı. Üst üste 8 podyum ve Almanya’da gelen zafer ile Juan şampiyonluk savaşında önemli bir noktaya geldi. Williams, Ferrari güncellemelerinin gerisinde kalması ve yeni lastik kuralı yüzünden güç kaybetti. Bu olumsuzluklara rağmen Juani sondan ikinci yarış olan US GP’ye şampiyona ikincisi ve 3 puan geride geldi. Fakat Amerika’da işler istediği gibi gitmedi. Yarışın başında Barrichello ile temas ettikten sonra pitten geçme cezası alması ile şampiyonluk umutları daha yarışın başında sona erdi.
2004 yılı ise karmaşık bir yıldı. Williams FW26 aracı yavaş ve şampiyonluk savaşı vermekten çok uzaktaydı. Pist dışı problemler de artmaya başlamıştı. Juan’ın, Frank Williams ile ilişkileri gittikçe kötüleşmiş ve takımdan ayrılma kararını vermişti. 2004 sezonuna girilirken her iki taraf da Juan’ın gelecek sezon Williams’da kalmayacağını bilerek girdi. Sonuç da hüsran oldu.
Gümüş Hüsran
2005 sezonunda Montoya’nın yolu Mclaren’e geldi. Fakat beklentiler hiçbir zaman burada da karşılığını bulamadı. Montoya daha Mclaren kariyerinin başında aracı anlamakta zorluk yaşadı. Araç ona tahmin edilemez geliyordu. Bunun üstüne sezonun ikinci yarışından sonra tenis oynarken omzundan sakatlanınca işler kötüden berbat hale geldi. İki yarış kaçırmak zorunda kaldı. Monaco’da antrenmanlarda Ralf Schumacher’e “fren testi” yapınca dört araçlık kazaya sebep oldu ve ceza aldı. Kanada’da yarışı kazanabilecek durumdayken kırmızı ışık yanarken pitten geçtiği içi diskalifiye edildi. Olaylı Amerika yarışından çekilip, Fransa’da da arıza ile yarış dışı kalınca ilk 10 yarış felaket ötesinde geçmiş oldu.
Sezon içerisinde aracı anlamak için mühendislerle yoğun bir çalışma içine girmesi ona sonuç getirmeyi başardı. Britanya, İtalya ve Brezilya’da galibiyet alırken Almanya ve Türkiye’de podyuma çıkmayı başardı. Sezonun ikinci yarısında sonuçlar iyileşti fakat bu performanslar Fernando Alonso ve Renault’un şampiyonluklarını engellemek için yeterli olmadı.
2006 Mclaren için karmaşık bir yıldı. İki pilotun da 2007 için kesin anlaşması yoktu ve o sene Fernando Alonso takıma katılacaktı. Henüz Kimi’nin Ferrari’ye geçiş yapacağı belli değildi. Bu da Montoya’nın gidecek pilot olacağı izlemini yarattı. Araçla olan problemleri halen devam ediyordu. Hala araç yeri geldiğinde anlaşılmazdı ve Montoya da istenilen performansa çıkamıyordu. Kırılma noktası Amerika yarışında gerçekleşti. Halihazırda tıpkı Williams’ta olduğu gibi takımla ilişkileri kötüye gidiyordu. Bunun üstüne Amerika’da takım arkadaşının da dahil olduğu bir kazaya karıştıktan sonra Nascar’a dönmek için görüşme yaptığını açıklayınca ipler tamamen koptu. Ron Dennis onun bir kez daha yarışmasını istemedi ve koltuktan aldı.
İkinci Amerika Seferi
Amerika’ya yine Chip Ganassi ile dönse de bu sefer yarıştığı seri farklıydı. Nascar ile ülkeye dönen Juan için işler eskisi kadar başarılı geçmedi. 2006–2014 arasında bu seride yeri geldiğinde galibiyetler ve iyi sonuçlar elde etse de görkemli günlerinden uzak kaldı. Şampiyonluk savaşları veremese de 24 Saat Daytona yarışlarında zafere ulaşmayı başardı. 2007, 2008 ve 2013 yıllarında yarışı kazanmayı başarırken 2009 ve 2011 yıllarında ise ikincilik elde etti.
Formunu asıl yakaladığı yer ise Indycar serisi oldu. 2014 yılında Team Penske ile seriye döndü. Dönüş sezonunda şampiyona dördüncüsü olmayı başarırken Indy 500 yarışında da beşinci oldu. Sonraki sezon ise çok başka bir hikayeye sahipti. 2000 yılında ilk yarışında Indy 500 kazandıktan sonra, Juan 15 yıl aradan sonra tekrar zafere ulaştı. Indycar sezonunda ise son yarışa Juan şampiyona lideri olarak geldi. Fakat işler istediği gibi gitmedi. Şampiyonluk rakibi Will Power yarışı kazanırken Juan ise altıncılıkla yetindi. İkili 556 puanda eşit kaldı. Fakat Will, o gün sezonun üçüncü galibiyetini alırken Juan ise iki galibiyette kalınca şampiyonluk Will’e gitti.
Miras
Juan şu an 46 yaşına gelse de içindeki yarış tutkusu sürmeye devam ediyor. Birçok farklı seride mücadele etmeye devam ediyor. Amerikan serilerinde başarılar elde etse de onu bir türlü Avrupa’ya ve Formula 1’e taşıyamadı. Formula 1 tarihinin şampiyonluğa ulaşamayan en hızlı pilotlarından biri olarak tarihte yer aldı. Belki duyguları yerine mantığına biraz daha odaklansaydı başarılarını devam ettirebilirdi. O yarışmaya devam ederken Formula serilerinde yeteneklerini gösteren bir Montoya daha çıktı. Juan’ın oğlu Sebastian adını alt serilerde duyurmaya başladı. Bakalım babasının kariyerine ne kadar yaklaşacak.