Futbolla ilgilenen herkes Dünya Kupası, Şampiyonlar Ligi gibi büyük organizasyonların kura çekimini heyecanla bekler. Bu bekleyiş esnasında da çoğu kişi kendi “ölüm grubu”nu yazar. Her torbadan gelebilecek en iyi takımların eşleşmesiyle oluşan bu zor grupların futbol tarihinde fazlaca örneği var. Şampiyonlar Ligi’nin grup formatı ile oynanacak son sezonunun gruplarının belirlenmesiyle turnuva tarihinin en sert gruplarını sizler için derledik.
1998-99
D Grubu: Bayern Münih, Manchester United, Barcelona, Brøndby
Şampiyonlar Ligi 90’lı yıllarda bugüne nazaran daha az takımla oynanıyordu. 1998’de turnuva elit liglerin 3. ve 4. takımların da katıldığı bir yer değildi, kupa sadece kıta takımlarının şampiyonları ve bazı ülkelerin ikincilerini kapsamaktaydı. Zamanın formatında 6 grup vardı ve grup birincileriyle en iyi ikincilerden iki takım direkt çeyrek finale yükseliyordu (Bir sezon sonra 3. ve 4. takımlar dahil olmaya başladı, takım sayısı 32 oldu ve format değişti). O sezonun grup kura çekimi torbalarına baktığınızda yazabileceğiniz belki de en zor grup gerçek oldu. Tarihinde ilk kez gruplara kalan Brøndby tarafı için iyi bir açılış sayılmazdı: Rakipleri Louis Van Gaal yönetimindeki İspanya şampiyonu Barcelona, Sir Alex Ferguson’un İngiliz futbolunu domine etmeye başlayan ekibi Manchester United ve Alman futbol devi Bayern Münih oldu. Bayern’i iç sahada mağlup ettikleri maç dışında puan alamadı Brøndby, buna rağmen diğer maçlarını kaybetmeyen Bayern grubu lider bitirdi. Liderden iki maçta da puan alabilen Kırmızı Şeytanlar da hemen arkalarında ikinci sırayı aldı. En iyi ikincilerden biri olarak çeyrek finale kaldılar. Sonrası zaten malum, bu gruptan çıkan iki takım o yılın finalini oynadı. Turnuva tarihinin en iyi finallerinden olarak anılan o finali, son anlara 1-0 mağlup girmesine rağmen uzatmada maçı çeviren Manchester United kazandı. O sezon “treble” yaparak futbol tarihine adını altın harflerle yazdırdı 99′ Manchester United kadrosu.
Şampiyonlar Ligi tarihinde birçok kez karşı karşıya gelen Bayern ve United’ın temsilcimiz Galatasaray’ın da yer aldığı grupta yeniden karşılaşacak olmaları şüphesiz herkes için dikkat çekici. Robben’in 2010 çeyrek finalinde attığı harika gol sayfalarda paylaşılmaya başlandı bile.
2002-03
G Grubu: Milan, Deportivo La Coruña, Lens, Bayern Münih
Ancelotti ile son derece iddialı bir yapı kuran Milan, İspanyol futbolunun o dönemki görkemli ekiplerinden “Los Turcos” Deportivo, son Fransa ikincisi Lens ve Avrupa’nın devlerinden Bayern… Eğer bir ölüm grubu tanımı yapacak olursak verilecek en iyi örneklerden olur bu grup. Rekabet üst seviyedeydi. Öyle ki gruptan çıkan Milan ve Deportivo aynı puandaydı. Taraflar birbirini deplasmanda yenmişti. Milan zaten yoluna doludizgin devam edip şampiyon oldu. Böylelikle “Efsane Milan” fenomeni yeniden ortaya çıktı. Deportivo da ikinci tur gruplarından çıkmayı averajla kaçırdı. Zaten sonraki sene yarı final oynayacak ve rüştlerini ispatlayacaklardı. Diğer yandan Lens 8 puanla UEFA Kupası’na giderek iyi bir iş başarmıştı. Şaşırtıcı olan Bayern Münih’in iki puanla sonuncu olmasıydı. Almanya’da şampiyon oldular ancak bu grup başarısızlığı onların pek yaşamadığı bir durumdu.
Lens’in uzun yıllar sonra yeniden Şampiyonlar Ligi’nde olması sevindirici. Arsenal’in Lens’in de olduğu grupta lider çıkması kuvvetli muhtemel ama Sevilla ve PSV maçları ilginç geçebilir Fransız ekibinin. Deportivo ise bugün elit seviyenin çok uzağında..
2011-12
A Grubu: Bayern Münih, Napoli, Manchester City, Villarreal
Listemize aldığımız bu grupta ilginçtir ki herhangi bir takım önceki sezonunu şampiyon tamamlamadı. Şampiyonlar Ligi’nin evrildiği yeri anlamak adına önemli bir detay diye düşünüyorum. Zira 2010’lu yıllardan itibaren elit liglerden takımlar turnuvadaki ekiplerin çoğunu oluşturmaya başladı. Hatta yakın gelecekte sayılarının artması muhtemel.
Gruba dönecek olursak, kalite olarak birbirine çok yakın ekipler görüyoruz. Zaten bu puan tablosuna yansımış. Lider Bayern 13, ikinci Napoli 11 ve üçüncü City 10 puana sahip. Bayern Münih o sezon kendi evinde oynadığı finali dramatik şekilde kaybetti, aynı şekilde ligi de. Ama kadroları üst düzeydi ve Jupp Heynckes gibi A sınıf bir teknik adam tarafından yönetiliyorlardı. Haliyle bir sene sonra kazandıkları “Treble” ile geçen sezonun telafisini mükemmel şekilde yaptılar. Grup ikincisi Napoli liginde zirveye oynayamıyordu belki fakat kaliteli ayaklara sahiplerdi. Özellikle Cavani, Hamšík, Lavezzi hücumda fark yaratıyordu. Şampiyon Chelsea’ye son 16’da elenirken onları çok zorlamışlardı. Avrupa Ligi’ne düşen City ise henüz yatırım almış, ivmesi giderek yükselen bir kulüptü. Klas hamleler yapmış olsalar dahi Avrupa başarısı düzenli olarak oralarda yer almayı gerektiriyordu. Dolayısıyla zamana ihtiyaçları vardı. Premier Lig’de neler olduğunu ise hepiniz iyi biliyorsunuz, günümüze gelen dominasyonları Agüero’nun meşhur son dakika golünün getirdiği o kupayla başladı. 6’da 0 yaparak Şampiyonlar Ligi tarihine kötü şekilde geçen Sarı Denizaltılar içinse sadece Avrupa değildi ters giden, ligde de 18.olarak küme düştüler. Akabinde hemen lig atladılar. Üstelik bu kötü serüvenden tam 10 sezon sonra tarihlerinin en iyi Avrupa hikayelerinden birini yazdılar. Futbol gerçekten enteresan bir oyun.
2012-13
D Grubu: Borussia Dortmund, Real Madrid, Ajax, Manchester City
Yazı üzerine düşünürken kabaca bir liste yapmıştım, o listeye ilk yazdığım grup bu oldu. Biri çıkıp “Şampiyonlar Ligi tarihindeki en zor grup bu.” dese pek itiraz edemeyebilirim. Sonuçta gruptaki herkes çok iyi. Dortmund son 2 sezonun Almanya şampiyonu ve Klopp’la oynadıkları “heavy-metal” oyununu durdurmak güçtü. Mourinho ve öğrencileri geride kalan yılda Barcelona’nın ligdeki egemenliğini rekorlarla sona erdirmişti, o kadroyu hangi sıfatla tanımlarsam tanımlayayım yetersiz kalacaktır anlatmaya. Manchester City’nin neler yaptığından zaten az önce bahsetmiştik. Grubun en zayıf halkası olarak görebileceğimiz Ajax dahi aslında kendi liginin şampiyonuydu ve ilerleyen yıllarda yıldızlaşacak oyuncuları bünyesinde barındırıyordu. Dört harika ekibin içinden hangi ikisinin yola devam edeceğini kestirmek zordu.
Dortmund 14 puanla grubu namağlup lider tamamladı. İkinci Real Madrid ile oynadıkları iki maçta da sağlam bir görüntü çizdiler. Sezon ilerledikçe bunların aslında bir fragman olduğunu bile düşünebiliriz zira yarı finalde tekrar denk geldiler ve Dortmund evinde Lewandowski’nin şov yaptığı o meşhur 4-0’lık maçla finale uzandı. Mourinho’nun kariyeri boyunca karizmasının en çok çizildiği maçlardan biriydi şüphesiz. Ajax’a gelince, City’nin yatırım sonrasında Avrupa’da yaşadığı sorunları yazmıştık, bunun da etkisiyle Hollanda temsilcisi Maviler’den 4 puan kopararak Avrupa Ligi’ne gitti. City’nin Şampiyonlar Ligi hayallerinin gerçekleşmesineyse daha 10 yıl vardı.
2017-18
C Grubu: Roma, Atletico Madrid, Chelsea, Karabağ
H Grubu: Real Madrid, Tottenham Hotspur, Borussia Dortmund, APOEL
Şampiyonlar Ligi’nde torba sistemi bahsedeğimiz sezondan 2 sezon önce değişmişti, artık ilk torba en iyi liglerin ve Avrupa kupalarının şampiyonlarına aitken diğer torbalar eskisi gibi katsayıya göre belirlenecekti. Kağıt üzerinde ikinci torbanın yer yer birinci torbayı geçmesi gibi garip bir sonuç doğurdu bu değişiklik. Haliyle gruplarda çok daha çarpıcı eşleşmeler olmaya başladı. 2017-18 sezonundaki gruplarda da bunu görmek mümkün. C ve H grupları iyi örnekler olacaktır.
1998-99’da Brøndby’nin yaşadığını bu kez Karabağ yaşayacaktı. Azerbaycan tarihinde ilk kez bir takım Şampiyonlar Ligi gruplarındaydı ancak rakipler çetindi. Roma, Monchi direktörlüğünde iyi bir yapı kurmuştu. Nitekim Alisson, Džeko, Cengiz Ünder gibi isimlerin yer aldığı o kadro grubu lider tamamlayıp yarı final görecekti. Roma ile aynı puanı alan ama ikili averajla ikincilikte kalan Chelsea ise Conte ile tarihi bir Premier Lig zaferi yaşayarak en büyük sahneye dönmüştü. Onun 3-4-3 temelli kurgusunu durdurmak zordu. Grubu 3. bitiren Atletico Madrid enteresan sonuçlar aldı. Gruptan çıkmalarını engelleyen şey aldıkları 4 beraberlikti. (Bunların ikisi Karabağ’a karşıydı.) Onlar için Devler Ligi erken bitse de klaslarını Kupa 2’de gösterdiler, Simeone dönemindeki ikinci Avrupa zaferi geldi.
H Grubu için de benzer grup yapısından söz etmek mümkün. APOEL Avrupa tecrübesi olan bir takım olsa da karşısında adeta 3 canavar vardı. Bu grup adına işleri enteresan kılan Dortmund’un kötü sezonunda olmasıydı. Tuchel sonrası görevi devralan Peter Bosz kötü bir performans sergiliyordu. Tottenham ve Real Madrid’e karşı varlık gösteremediler. APOEL ile iki maçta da 1-1 berabere kaldı Dortmund, averajla Avrupa Ligi’ne düşseler de orada da çabucak elendiler.(İlginç bir detay, 1-1 biten iki maçta da APOEL’in gollerini Adana Demirspor ile 1.Lig’de şov yapan Mickaël Poté attı.) Tottenham ikinci turda Juventus’a elenirken Real Madrid üst üste üçüncü kez Avrupa şampiyonu olacaktı.
2018-19
C Grubu: Paris Saint-Germain, Liverpool, Napoli, Kızılyıldız
Sezonun şampiyonu Liverpool tarihi şekilde 3-0’ın rövanşında 4-0 kazanarak finale yükselmişti. O esnada yorumculuk yapan efsanevi teknik direktör Arsene Wenger maç sonu yorumlarında şöyle söylüyordu: “Avrupa’da iyiler. Neden mi? Anfield. Bir iç saha maçı için rövanşlarda Avrupa’daki en alevli stadyum. Gitmek istemeyeceğiniz tek yer.” Hem Barcelona serisinde hem de grup maçlarında Anfield’daki güçlü atmosferin etkilerini görmek mümkün.
Gruptaki son maçlara girildiğinde Paris SG liderliği garantilemişti. Liverpool ve Napoli Anfield’da ikincilik için mücadele edecekti. Liverpool her ne kadar kıtanın en iyi takımlarından biri haline gelmiş olsa da Napoli herkese sorun çıkarabilirdi. Paris SG’den iki maçta da puan almayı başarmışlardı. Kızılyıldız deplasmanında kaybetmeseler iş son maça kalmayabilirdi doğrusu. (Liverpool’un da Belgrad’dan mağlup çıktığını hatırlatmakta yarar var.) Taraftarın müthiş desteğiyle Liverpool 1-0 kazandıysa bile tahmin edildiği üzere zor geçti mücadele. Aynı puan ve averaja sahip olduğu Napoli’yi attığı gol sayısıyla geride bıraktılar. Paris SG ve Napoli’nin o sezonki Avrupa yolculukları Liverpool kadar görkemli olmayacaktı. Paris dramatik bir sonla Manchester United’a elendi. Napoli ise Avrupa Ligi çeyrek finalinde Arsenal’e diş geçiremedi.
2020-21
H Grubu: Paris Saint-Germain, RB Leipzig, Manchester United, Başakşehir
Şampiyonlar Ligi’nin kuruluşundan itibaren neredeyse her yıl bir Türk takımı mutlaka mücadele eder. Doğal olarak kura şansı takımlarımıza zaman zaman gülmedi. Takımlarımızın geçmişten bugüne birçok zorlu grubunu saymak mümkün ama bence en zoru bu. Pandemi gölgesinde geç biten sezonun ardından 2020-21 sezonu sıkışık fikstürle başladı. Çoğu ülke için geçerliydi yoğun fikstür durumu, yani kimse için Şampiyonlar Ligi oynamak kolay değildi. Türkiye Ligi’nin 6. şampiyonu Başakşehir de ilk kez yer alacağı gruplarda çekebileceği muhtemelen en zor kurayı çekti. Kadro kaliteleri, bahsettiğim fikstür durumu vs. derken Başakşehir’in 0 çekme ihtimali yüksek görünüyordu. Buna rağmen Başakşehir beklentileri aştı. Evinde Manchester United’ı 2-1 mağlup etti, ki bu maçı onlar kazansa gruptan çıkacaklardı. 5. hafta maçında İstanbul ekibi Leipzig’e son dakika golüyle 4-3 yenilse de o gün İrfan Can Kahveci; Tuncay Şanlı ve Burak Yılmaz’dan sonra Devler Ligi’nde hat-trick yapan ilk Türk oldu. Diğer yandan futbol tarihine kötü şekilde geçecek bir olaya da sahne oldu bu grup. PSG- Başakşehir maçının 17. dakikasında 4.hakem Sebastian Colțescu, Pierre Webo’ya ırkçı bir ifade kullandığı için oyun durdu. Temsilcimiz bu olaya kayıtsız kalmayıp sahadan çekildi, PSG ekibi de desteğini esirgemedi. Irkçılık sorununun maalesef hala konuşulduğu günümüzde Başakşehir’in sergilediği tavır takdir edilesiydi.
Bonuslar
Herhangi bir konuda liste yapmak zordur çünkü ne kadar dikkat ederseniz edin gözünüzden bir şeyler muhakkak kaçar. Biraz bunun önüne geçmek adına bu kısmı yazıyorum. Özellikle hikayesine değinmediğimiz ama hatırlamaya değer gruplar var. Yukarıdaki fotoğrafı futbolseverler hatırlayacaktır. 2019-20 grup kuralarında Slavia Prag yöneticileri düştüğü grubun zorluğu karşısında şaşkınlığa uğradı, hatta yüz ifadelerinden “Nereye düştük biz?”i okumak mümkün. Gruptan çıkamamış olsalar dahi Barcelona ve Inter deplasmanından bir puanla dönmeleri kayda değer diye düşünüyorum.
Zor grupları yakın tarihte daha çok görmek mümkün. 2 sezon evvel Manchester City ve Paris Saint-Germain gibi iki dev birbiriyle denk gelirken Leipzig ve Club Brugge’un da katılımıyla grubun seviyesini daha yukarı taşındı. Ayrıca 2013-14 sezonunda Dortmund, Arsenal, Napoli ve Marsilya’nın olduğu inanılmaz bir grup da var. Yazdığım sırayla dizildi takımlar ama kupa geçmişinde pek olmayan bir durum yaşandı. İlk üç takım 12 puanda, sonuncu Marsilya 0 puandaydı. Birbiriyle oynadıkları maçların averajlarının hesaplanmasıyla sıralandı ilk 3 takım, böylelikle Napoli üçüncü oldu.
Yazının sonunda bu sezonun gruplarının içindeki en sert grup olan F Grubu’nu da belirtmek isterim. Herhalde dört torbadan çekilebilecek en rekabetçi gruplardan biri oluştu. Paris SG Luis Enrique ile yeni bir yola girdi ve iyi hamleler yaptı. Dortmund Bellingham’ı gönderdi ancak yine iyi seviyede olduklarını düşünüyorum. Lige enteresan başlasalar bile toparlanacaktır takım. Milan zaten beklentilerin ötesinde bir giriş yapmış durumda sezona. Newcastle da Premier Lig’in en korkulan takımlarından biri haline gelmiş durumda, özellikle geçiş hücumu konusunda Eddie Howe ile çok iyi duruma geldiler. Özetle orada çok iyi maçlar olacağı kesin.
Grup formatındaki son sezonda herkese başarılar diliyorum. Umarım keyifli bir sezon olur. Avrupa’daki temsilcilerimize de başarılar dileyelim. Ayrıca Okan Buruk yazıda bahsettiğimiz grup kadar olmasa da yine zorlu bir grupta buldu kendisini. İşler kolay olmayacak gibi.