Milli takımımızda Şenol Güneş dönemi bittikten kısa bir süre sonra Stefan Kuntz dönemi başladı. İşlerin bizim adımıza çok karışık olduğu zamanlarda görevi devralan Kuntz, geçen zaman içinde Türk futbol kamuoyunu tam anlamıyla ikna edebilmiş değil. Bu yazıda da onun yönetiminde oynadığımız 16 maçı ve ilerleyen dönemde neler yapabileceği üzerinde duracağız. Aynı zamanda kendisine yöneltilen eleştirileri de değerlendireceğiz.
Sanıyorum ki Şenol Hoca görevinden ayrıldıktan sonra kimse yerine gelecek adayın Stefan Kuntz olacağını düşünmezdi. Almanya U-21 takımında 2 Avrupa şampiyonluğu kazanan Kuntz, Hamit Altıntop’un vizyonuna uygun bir isimdi. Kendi kategorisinde iyi iş çıkaran ve oyuncularla iletişimi üst düzeyde olan Kuntz’dan uzun vadeli beklenti bunu Türkiye için de yapmasıydı. ‘Genç” jenerasyonumuza liderlik etmesi isteniyordu kuşkusuz. Öncesindeyse kısa vadede Dünya Kupası elemelerinde alınabilecek en iyi sonucu almalıydı.
Not: Kuntz’un yönettiği 16 maçın üçü hazırlık karşılaşmasıydı. Daha çok resmi maçlara odaklanmak istediğimden bu maçlara ayrıntılı bir şekilde odaklanmayacağım. Kısa değerlendirmeler göreceksiniz.
2022 Dünya Kupası Elemeleri
6-1’lik ağır Hollanda mağlubiyetinden kısa süre sonra göreve gelen Kuntz’un kritik Norveç maçına hazırlanması için az vakti vardı. Kendisinden gerçekçi beklenti son aylarda taktiksel olarak dağılmış milli takımımızı toparlamasıydı. O zamanki form durumları göz önüne alındığında mantıklı bir ilk 11 çıkarttı Kuntz. Yoğun baskıyla başladığımız maçta golü de baskının ardından kazandığımız topla bulduk. Ne var ki bu baskı maçın geneline yayılamadı. Norveç takımı birçok geçiş pozisyonu buldu ama değerlendiremedi. Bizse topa daha fazla sahip olmamıza ve pas sayılarında önde olmamıza rağmen çok net şans bulamadık. Bizim toplu oyundaki sorunlarımız ve Norveç’in fiziksel açıdan iyi bir takım olmasıyla alakalıydı bu sanırım. Neticede 1-1 berabere kaldık. Ardından daha farklı profildeki üç takımla oynadık: Letonya, Cebelitarık ve Karadağ. Kağıt üstünde dokuz puan yazdığımız üç maçı da kazandık ancak ikisi hiç de kolay geçmedi.
Letonya maçında 4-2-3-1’den 4-1-4-1’e geçti Kuntz. Cengiz ve Kerem’in çizgide iyi iş çıkarması muhtemeldi. Orkun ile Hakansa topla kat etmekten ziyade pas becerileriyle forvet hattını destekleyici roldeydiler. Milli takımımızın topa rakipten daha fazla sahip olduğu maçlarda sorun yaşadığı bir gerçek. Açıkçası Letonya maçından önce bundan çekiniyordum. Kısmen böyle de oldu. İkinci yarıda ilk yarıdan daha fazla şans bulduk. 1-0 geriye düştükten sonra Kuntz risk almaktan çekinmedi ve hücumdaki performans yükseldi. Serdar Dursun’un kafa golüyle dengelediğimiz maç dramatik bir sonla bitti. Burak Yılmaz’ın son dakika penaltısıyla grupta umudumuzu sürdürüyorduk. Maç bitiminde Kuntz’un ağladığı görüntüler gündem olmuştu. Kendisinin göreve neden geldiğinin tartışıldığı, üstelik psikolojik açıdan yönetmesi zor bir maçın ardından verdiği tepkiyi son derece insani buluyorum. Göreve ne kadar konsantre olduğunu anlamak mümkündü. Bir ay sonrasında Cebelitarık’ı kolay biçimde 6-0 yendik. Karadağ deplasmanına giderken işler karışmış durumdaydı. Direkt gitme ihtimalimiz bile vardı ama her koşulda önce biz kazanmak zorundaydık. Letonya maçına benzer şeyler yaşandı Karadağ karşısında. İlk golü biz yedik. Sonrasında bence Kuntz sonrasındaki belirgin bir gelişmeyi yeniden gözlemledik: Takım baskı altında oyundan kopmadı. Rakibi zorlamaya, üstüne gitmeye devam etti. Nitekim maçı çevirdik. Play-off’a uzanırken çekebileceğimiz en zor eşleşmeyi çektik belki de.
Portekiz deplasmanı UEFA ülkeleri içindeki en zor deplasmanlardan biri. Dolayısıyla işimizin çok zor olduğu kesindi, bundan sebep Stefan Kuntz’a büyük bir baskı yüklenmedi kamuoyu tarafından. Fernando Santos’un öğrencileri her ne kadar dünyanın en iyi takımlarında oynasalar ve kaliteli ayaklar olsalar da set oyununda tıkanıyordu. Tek maçlık bir elemede rakibe ikinci belki birinci bölgede karşılama yapıp geçiş kovalamak daha mantıklı olabilirdi. Maç kabaca böyle gelişti. Dizilişe bakacak olursak, Kuntz ilk kez üçlü savunma denedi. Bence kağıt üzerinde mantıklı bir tercihti. Rakibin üzerinde durduğum zaaflarını değerlendirmek adına iyi bir kadroydu. Ek olarak herkes gibi Berkan Kutlu’nun neden sol bek oynadığını anlayamadım. Hocaya ilk ciddi eleştirimiz bu olabilir. Ne düşünerek sol beke koydu bilmiyoruz, zaten planları da suya düştü muhtemelen. Berkan alışık olmadığı bir mevkiide doğal olarak zorlandı. Özellikle savunma tarafında yeterli olamadı. Yediğimiz ilk golde savunmamız aksadı. Akabinde farkı iki yapan gol geldi. Buna rağmen Portekiz bence maç boyunca inanılmaz iyi oynamadı. Kuntz ilk yarının ortalarına doğru baskıyı arttırdı. Portekiz yarı alanında birçok kez top kapsak da başarılı olamadık. İkinci yarı zaman geçtikçe momentum bize kaymaya başladı. Burak Yılmaz’ın golü, akabinde kaçan penaltısı maçın hikayesini yazan olaylardı. O penaltıyı düşünüp durmanın ne yazık ki bir anlamı yok. Kuntz’un Berkan Kutlu tercihi hariç iyi iş çıkardığını düşünüyorum ancak o hamle başlı başına çok şeyi etkiledi.
Portekiz maçından sonra Konya’da İtalya’ya karşı oynadığımız maçı stadyumda izleyenler arasındaydım. Elbette iki taraf için de enteresan bir maçtı çünkü Türkiye de İtalya da Dünya Kupası şansını kaçırmıştı. Yine de İtalyanlar belli bir seviyede oynamayı başardı. Kuntz yine üçlü savunma tercih etti. Kalite ve oyun üstünlüğü onlardaydı. Birkaç şans dışında pek kalelerine de gidemedik zaten. 3-2’lik yenilgi geldi.
Uluslar Ligi
Kuntz ve ekibi için takımın geleceğini şekillendirmesi adına kritikti Uluslar Ligi. C Ligi için fazla bir kadromuz olduğunu söyleyebiliriz. O halde kendimizi kanıtlamalıydık. Haziran ve eylül aylarındaki maçları ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Haziran ayı içinde dört maç oynadık. UEFA’nın yoğun takvimi herkes için zorlacıydı, dolayısıyla dört maçın dördünde de yüksek ritimle oynamak zordu. Hedef gol yemeden dörtte dört yapmaktı. Nitekim başarılı da olundu. ”Bu grupta da yapsın zaten.” diyebilirsiniz ama milli takımın o profildeki takımlara karşı taktiksel olarak sıkıntı yaşayabildiğinden bahsetmiştim. Kaliteden bağımsız bir şey söylediğim. Ülke futbolu olarak böyle bir ekolümüz yok, oyuncularımız kalitesi iyi olmakla beraber büyük kısmı topa sahip olma oyunu oynayan takımlarda oynamıyor. Milli takım antrenörleri oyuncuya göre bir taktik belirlemek zorunda kalıyor genelde. Kuntz’un o dönemki açıklamalarında da toplu oyunda gelişim vurgulanan şeylerdendi.
2022 Haziran fikstüründe bu anlamda iyi iş çıkardık. Eylül maçlarıysa tam tersi şeklinde gelişti. Şans mı yanımızda değildi, biraz önce bahsettiğim sorunları mı yaşadık yoksa rehavete mi kapıldık bilemiyorum ama maçlar hayal kırıklığıydı. 3-3’lük Lüksemburg maçında kalemize gelen her şut gol oldu. Kolayca geçiş hücumları yedik ve bence yeterince konsantre değildik. Yenilmemek bu maçta kötünün iyisiydi, ne olursa olsun gruptan çıkmıştık. Sonrasında Faroe Adaları deplasmanında alınan 2-1’lik yenilgi Türk futbol tarihine negatif anlamda geçti. Yenilmekten üzücü olan takımımızın iyi oynamamasıydı. Lüksemburg maçının daha kötü haline benzetebiliriz bence bu maçı. Kuntz’un o maçtaki orta saha tercihi bence sorunluydu. Diğer yandan kendisinin yakın zamanda VOLE’ye verdiği röportajda Faroe maçında oynamayan oyunculara ”Neden oynamadınız?” sorusuna cevap olarak ”Daha farklı şekilde olabilirdi.” minvalinde cevap veren oyuncular olduğunu söylemişti. Sahadaki oyun eleştirilmeyi hak ediyor ancak sorunun sebebini ararken bunları es geçmemek gerekir. Hocanın olumsuz işleri olsa bile bence o sıkıntılı süreci iyi idare etti.
Dünya Kupası arasında İskoçya ve Çekya ile oynadığımız iki hazırlık maçını da kazandık. Farklı kadrolarla çıktığımız maçlarda bence fena iş çıkarmadık. Kuntz’un verdiği demeçlerde de beklentisine karşılık bulduğunu anlayabiliriz. Yine de kendimizi test etmenin en iyi yolu resmi maçlardı ve 2024 Avrupa Şamp. Elemeleri asıl kıstastı.
Euro 2024 Elemeleri
Ermenistan maçı her anlamda zorlayıcı olacaktı. İki ülke arasındaki siyasi gerilim herkesin malumu. ( Saha dışında fazla olay olmasa da maç öncesi İstiklal Marşımızın yuhalanması tarzı şeyler gerçekleşti.) Saha içinde de dikkatli olmalıydık, Faroe Adaları maçındaki gibi hatalar yapmamalıydık. Ne yazık ki Ozan Kabak’ın kendi kalesine attığı golle kötü bir başlangıç yaptık. İlk yarıda oyunu rakip sahaya taşımakta zorlandık. Orkun Kökçü ve Hakan Çalhanoğlu daha önce söz ettiğim gibi topla kat etmeyi seven oyuncular değil. Ferdi ve Onur dribblingi iyi olan bek oyuncuları fakat top ne zaman onlara gelse Ermenistan 2-3 kişiyle oraya baskı yaptı. Son çare olan stoperlerimiz de pek topla kat etmedi. İlk yarı için Kuntz’u ne kadar eleştirirsek ikinci yarıya müdahelesinde de tebrik etmeliyiz. Salih Özcan’ın orta sahayı üçlemesiyle daha rahat top çıkarmaya başladık. Kerem Aktürkoğlu da oyuna hareketlilik kazandırdı. Baskıyı arttırarak takım boyumuzu da uzatmaya başlayınca maç tamamen bize döndü. 2-1’lik galibiyetin ardından Bursa’daki Hırvatistan maçında Kuntz 4-3-3’e döndü. Hırvatistan maçı da Portekiz maçına benzer bir taktiksel yaklaşımla oynandı. Rakibe yer yer yaptığımız pres sonuç verdi. İkili mücadele anlamında iyi iş çıkardığımızı düşünüyorum, özellikle Salih Özcan bu anlamda iyiydi. Ne var ki bitiricilik anlamında sorun yaşadık. Kontraya çıkmamıza da anında baskıyla pek müsaade etmediler. 2-0’dan dönemedik. Hocaya Hırvatistan maçı özelindeki eleştirim kolay yenilmiş olmamız. Güçlü bir takımlardı ancak rakibin saha içi hamlelerine cevap veremeyince maça ortak olamadık. Mağlubiyet kaçınılmaz oldu.
Genel Değerlendirme, İleride Neler Olur?
Stefan Kuntz bir futbol takımının her aşamasında çalışmış biri. Geçmişinde kulüp başkanlığı ve sportif direktörlük var. Almanya U-21 ile yaptıklarından bahsettim. Geride kalan 16 maça ve gelinen noktaya baktığımızda yazının başındaki beklentiyi kısmen karşıladığını düşünüyorum. Birçok genç isim Kuntz döneminde A Milli Takımımıza kazandırıldı. Genç ve tecrübeli isimlerden dengeli bir kadro oluşturuldu. Saha içine dönersek iniş çıkışlı bir performanstan söz edebiliriz. Bence hocanın iyi maçları da var kötü maçları da. Bu bağlamda kendisine yönelik ”Yetersiz, bizi taşıyamadı.” minvalindeki eleştirileri anlamakla birlikte bütün sorunların ondan kaynaklandığını düşünmüyorum. Eğer kendisinin ve ekibinin yetersiz olduğunu düşünüyorsanız teknik ekibimizdeki isimlerin geçmişine bakmanızı öneririm. Performansları eleştirilebilir ki zaten eleştirdim, yeterlilikleriyle karıştırmamak lazım bunu.
Kuntz oyuncularımızın yeteneğinin ve potansiyelinin farkında. Kulüplerle, oyuncularla iletişim halinde olmaya çalışıyor. Hocaya taşlama yapılırken değerlendirme kıstasının ne olduğunu anlamakta zorlanıyorum. Zannımca bazı kişiler hala Euro 2020’deki ”Finale gidelim.” modunda. Oyuncu grubumuz iyi olsa dahi bu gerçekçi bir beklenti değil. Sözün özü taktik anlamda gelişilmesi gerektiğini düşünürken hocanın işe olan tutumundan ve adanmışlığından memnunum. Türkçe öğrenmeye gayret etmesi, basın toplantılarında ya da röportajlarında yer yer Türkçe ifadeler kullanması buna iyi örnekler.
Avrupa Şampiyonası Elemeleri uzun bir süreç. Çok şey değişebilir hazirana kadar. Sakatlık vb. durumların olmadığını varsayarsak ilk iki sıra adına iddialı bir konumda olduğumuzu düşünüyorum. Özellikle Galler maçlarında daha evvel bahsettiğim toplu oyun sorunlarını yaşamamak gerekecek tabii. Ayrıca mental anlamda da mücadeleden kopmamamız lazım. Hoca-futbolcu iletişiminde de görünen bir sorun yok. Yeri gelmişken söyleyeyim: İftar, sahur tartışmaları üzerinden hocayı suçlamak ne yazık ki üzücü. Hele ki kesin olmayan tartışmalardan..
Türk futbolunda çok düşülen bir yanılsama var. Bir kişi veya kişiler gelecek ve her şeyi hemen düzeltecek. Değerlendirme ağırlıklı şekilde süreç üzerinden değil sonuç üzerinden yapılır. Kuntz’u değerlendirirken bunu da göz önünde bulundurmak gerek bence. Aksi halde ”O gitsin şu gelsin.” diyip bir yere varamamaya devam ederiz.