Bir Mücadele Alanı: Sporda Kadın Bedeni

by Aslı Hilal Menteş
Spor hayatında sporun kendisinden, skorlardan, başarılardan veya başarısızlıktan daha öne çıkarılan bir olgu: Kadın sporcuların bedeni. Çağlar boyu siyasal iktidarın bir meselesi haline getirilmiş ve gündem olmaktan, cinsiyetçiliğe dayanan spor politikalarında bir nesne olmaktan kurtulamamıştır.

Antik Yunan gimnazyumları çıplak bedenin teşvik edildiği, sporcuların çıplak bedenle dövüştükleri ve yarıştıkları bir platformdu. Bir güç gösterisi olarak kaslar güçlendirilmeliydi. Çıplak ve güzel beden bir armağandı ve uygarlığı temsil etmekteydi. Fakat bu durum yalnızca erkekler için geçerliydi. Nitekim vücut sıcaklığı yüksek olan erkekler çıplak dolaşabilir, bedenini teşhir edebilirdi. Beden bu bağlamda bir gurur kaynağı idi. Kadınlar ise bedeninin soğuk olduğu gerekçesiyle erkeklerden aşağı görülüyor, bedenlerini örtmeleri gerekiyordu (Sennett, 2008, 25-30).

Disk Atan Adam (Discobolus) Heykeli

Erkek bedenine verilen bu temsiliyetten dolayı erkekler küçük yaşta beden eğitimine yönlendirilmekteydi. Sparta gimnazyumlarında ise Atina’dan farklı olarak kadınlar da beden eğitimi almaktaydı fakat bunun öncellikli sebebi erkekler gibi savaşmak değil; kadınları doğuma hazırlamaktı. Kadın ve erkek bedeni üzerinde kurulan iktidar görünür biçimde buradan itibaren karşımıza çıkmaktadır. Kadın bedeni doğurganlık esasında meşru görülmekteydi.

Biraz hızlı ve keskin bir geçiş olsa da Antik Çağ’dan Cumhuriyet dönemine gelmek istiyorum. 1938 Beden Terbiyesi Kanununu bir başlangıç noktası kabul ederek Cumhuriyet döneminde sporda ve spor politikalarında kadının yerine baktığımızda, kadının doğurganlığı vurgusunun bu keskin geçişte dahi yoğunluk kaybetmeden devam ettiğini görürüz. Öncelikle Cumhuriyet dönemindeki “gürbüz ve yavuz evlatlar” söylemiyle ilişkili olarak kadınların beden eğitimi ve spora teşviki annelik rolü üzerinden gerçekleşmiştir. İktidarda, kadının bu sayede kazanacağı bedensel becerilerin genetik yoluyla çocuklarına aktarılacağı motivasyonu söz konusudur.

Bir diğer vurgu ise güçlendirilmek istenen Cumhuriyet kadınının “kadınlığını” kaybetmemesi gerekliliğine yapılmıştır. Gençlik “gürbüz ve yavuz” olmalı iken kadınlar “kadınlık inceliğini” korumalıydı (Tokatlıoğlu, 2020, 70-71). Fazla spor yapmaktan artan kas oranı ile kadın bedeni “erkekleşmemeli”, “güzelliğini” kaybetmemeliydi. Bu düşünce paralelinde sporda cinsiyetçiliğin yansıması olarak voleybol kadınlarla özdeşleştirilmiş, kadınların doğurganlığına ve “zarafetine” zarar vermeyecek bir spor olarak, toplum ve iktidar tarafından adeta onaylanmıştır (a.e.: 176).

Öte yandan kadın bedeninden siyasal iktidarın spor politikasına ilişkin bir diğer beklentisi ise kadın sporcuların giyecekleri spor kıyafetleri aracılığıyla modernleşmeye katkı sağlamasıdır. Kadın bedeni “kadınlığa uygun” sporlar yaparak güzelleştirilecek, bu güzel beden de şort ve kısa kollu giyilerek “medeni cesaret” kazanmanın bir aracı olacaktı (a.e.: 179).

İktidarın, kadın bedenine spor üzerinden müdahalesi her coğrafyada ve her dönemde olağan ve süreğen bir şekilde gerçekleşmiştir. Günümüzde ise sporun endüstrileşmesine paralel olarak birçok parametre ortaya çıkmış olsa da sporda kadın bedenine yapılan toplumsal ve siyasal müdahale, iktidarın duruşu ve ideolojik bakışına bağlı olmak üzere baki kalmıştır. Kadın sporcunun şort giymesi; medeni cesaret ve modernleşmenin temsili olarak da görülse, açılıp saçılıp kendini teşhir etmek olarak da görülse bir türlü bu müdahaleden kurtulamamıştır.

Türkiye A Milli Kadın Voleybol Takımı 2020 Tokyo Olimpiyat Oyunları’na gitmeye hak kazandığında, ülkemiz için önemli bir temsiliyet ve gurur şansı elde etmişti. Fakat kimi siyasiler tarafından bu milli başarı herhangi bir şey ifade etmemiş aksine “Kendini teşhir edeceksin sonra da Tokyo’ya gidiyoruz diye sevineceksin. Dünya şampiyonu olsan ne yazar.” ifadeleri kullanılmıştı. Spor hayatında kadın bedeni, milli bir başarının önüne geçmiştir. Ahmet Talimciler, Rodrigues’in futbol için “Tek gördüğünüz topsa aslında hiçbir şey görmüyorsunuz demektir” sözüne istinaden, “Eğer voleybol ve diğer bütün spor branşlarında kadınların sadece kıyafetleri ve vücutlarını görüyorsanız aslında sizlerin aklı sadece ve sadece cinsellikte demektir. Bu ise sporu ve sporun yarattığı derin anlamı değil sadece cinselliğe odaklandığınızı ve olup bitenleri de sadece bu açıdan görmek istediğinizi ortaya koyar.” diyerek bu durumu yorumlar.

Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı, 2020

Foucault “İktidar her yerdedir, direniş de.” der. Spor da yoğun bir iktidar alanı olmakla beraber direnişin de bir alanı ve kimi zaman da aracıdır. Bazı rejimler altında kadınların spor yapabilme çabasının kendisi bir direnişi oluştururken, beden teşhiri söylemine dair gerçekleştirilen bir direniş örneği de Tokyo Olimpiyatları’nda karşımıza çıkmakta. Olimpiyatlarda Almanya Kadın Artistik Jimnastik Takımı eleme müsabakalarına klasik sporcu mayoları yerine vücutlarının tamamını saran mayolarla katıldılar. Almanya Jimnastik Federasyonu, kadın jimnastikçilerin bu seçimini “jimnastikte cinselleştirmeye karşı” bir hareket olduğu şeklinde açıklama yaptı. Bu sporculardan biri olan Seitz ,“Her kadının, kendi giyeceği kıyafeti kendisinin seçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Olimpiyatlarda da bunu gösterdik. Bu, alışılagelen mayo tarzındaki jimnastik kıyafetini bundan sonra giymeyeceğimiz anlamına gelmiyor. O gün nasıl hissediyorsak, istediğimiz kıyafeti giymek istiyoruz. Başka bir yarışta giyeceğimiz kıyafeti biz seçmeliyiz.” diyerek  “negatif” veya “pozitif” herhangi bir müdahaleyi reddettiklerini ifade etmekte.

Sarah Voss, Alman Artistik Jimnastikçi, 2021

Spor politikaları, mevcut ideoloji doğrultusunda doğrudan etkilenen ve şekillenen bir alan iken; spor hayatı içerisinde ise kadın sporcular en etkilenen taraf olmuştur. Siyasal iktidarlar kadın bedeni üzerinden politika yürütmeyi hep sürdürmüştür. Buna bağlı olarak spor hayatında kadın bedeni; gündem olarak sporun, sporcuların, performanslarının ve başarılarının önüne sıklıkla geçmektedir. Birçok başka meselelerde olduğu gibi spor alanında da kadın bedeni, bir iktidar ve aynı zamanda bir direniş alanı olmayı sürdürmeye devam edecek gibi görünüyor.

Kaynak: 123,

Sennett, Richard (2008), Ten ve Taş, İstanbul, Metis Yayınları.

Tokatlıoğlu, Ali Emrah (2020): “Biyopolitika Kavramı Çerçevesinde 1938 Beden Terbiyesi Kanunu” (Doktora Tezi), YÖK Ulusal Tez Merkezi.

 

You may also like

Leave a Comment