“Ben kralım.
Ben en iyisiyim.
Ben en iyisinin de iyisiyim.”
17 Ocak 1942 yılında ABD’nin Kentucky eyaletinde Lousville kentinde dünyaya gelen Afro-Amerikan, İrlanda kökenli şampiyon: Cassius Marcellus Clay Jr. Tüm zamanların en iyi boksörü olarak tarihe geçecek ve 20. yüzyılın en karizmatik spor figürü olarak bilinecek olan Clay, boksa ilk adımını bisikletinin çalınmasıyla attı. “Eğer boks bilseydin bisikletin çalınmazdı” diyen boksör polis memuru sayesinde 12 yaşında başladığı boks ile hem kendi yolunu çizdi hem de tarihe unutulmaz bir iz bıraktı.
Amatör ligde çıktığı 167 maçın 161’ini kazanarak rekor kıran Clay, 18 yaşında profesyonel lige çıktı, kendini dünyaya 1960 Roma Olimpiyatlarında hafif ağır sıkletteki şampiyonluğuyla duyurmaya başladı. Dünya Şampiyonu olan Clay, dönüşte bir lokantanın siyahilere hizmet vermemesi sonucu altın madalyasını Ohio nehrine fırlattı. Nehre fırlattığı altın madalya, 1996 Atlanta Olimpiyatlarında olimpiyat ateşini yakacak olan Ali’ye özel bir törenle yeniden verildi. Nitekim sonrasında yalnızca başarılı bir boksör olarak değil aynı zamanda Müslümanların ve siyahilerin tarafında gerçekleştirdiği eylemler sonucu aktivist kimliği ile de tanınacaktır.
22 yaşına geldiğinde, 1964 yılında ağır sıklette Sonny Liston’u yenerek en genç Dünya Şampiyonu olan Clay Müslüman olduğunu açıkladı ve “kölelik ismim” diye nitelendirdiği Cassius ismini değiştirerek Muhammed Ali adını aldı. Devamında Muhammed Ali, Vietnam savaşına gönderilmeye çalışıldı. Savaşa karşı çıkan ve Amerikan ordusunda görev almayı reddeden Ali’den lisansı ve unvanı alındı, hapis ve para cezasına çarptırıldı. 1967- 1971 yılları arasında bokstan menedildi, temyiz davasını kazandıktan sonra lisansına kavuşup ringlere geri döndü.
İkisi de daha önce mağlup olmamış iki dövüşçü Joe Fraizer ve Muhammed Ali “asrın maçı”na çıktılar. Gazeteciler daha önce hiçbir zaman böyle bir karşılaşmanın yaşanmadığını söylediler. 1971 yılındaki bu maçta, 15. rauntta Muhammed Ali ilk kez mağlup oldu. “Ali yere düşerken zaman durdu.” Bu maçın Muhammed Ali için önemi büyüktü, zira bu maçın gerçekleşebilmesi için büyük efor sarf etmişti. Öyle ki, Fraizer’in evinin önüne bir kamyonetle gidip megafondan onunla maça çıkmayı kabul etmeyen bir korkak olduğunu bağırdığı aktarılır. 1974’te Fraizer ile rövanş maçını nakavt ile kazanarak unvanını geri aldı. Muhammed Ali, ilk olarak 1964 yılında edindiği Dünya Şampiyonu unvanını 1974’te Fraizer’e ve 1978 yılında Sprinks’e karşı yeniden edinmiş, bu yıllar arasında 19 galibiyet ile unvanını korumuştur.
1976 yılında Muhammed Ali, ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosuna karşılık hükümetin ABD’li tanınmış Müslüman kişileri Türkiye’ye çağırmaya yönelik uyguladığı politika itibariyle bir günlüğüne Türkiye’ye geldi. Muhammed Ali’yi Türkiye’de karşılamaya giden binlerce hayranı havaalanında izdihama sebep oldu. Sultanahmet’te kılınan cuma namazının ardından Muhammed Ali’den bir konuşma yapması istendi. Belki de o ana dek yapılan en büyük mitinge Sultanahmet ev sahipliği yaptı.
Muhammed Ali’nin Müslüman olması, Türkiye’de geniş kitlelerce desteklenen bir boksör olmasını beraberinde getirmiştir. Muhammed Ali’nin çıktığı maçlar sanki milli maçmışçasına heyecanla ve destekle her zaman takip edilmiştir. Türkiye’de dini ve milli kimlik ayırımının tam olarak gerçekleşmemesi, Muhammed Ali’nin dini kimliğiyle kendilerini özdeşleştiren Türk halkının önemli bir kısmının, onun adeta Türkiye’yi temsil ettiği algısıyla takip etmesine neden olmuştur. Muhammed Ali Türkiye’de adeta birleştirici bir güç haline gelmiştir. İslam’ı seçmesinin ardından Türkiye’de olduğu gibi özellikle diğer İslam’ın yoğunlukta olduğu ülkelerde, bir başka yaklaşımla ise “üçüncü dünya ülkelerinde” Ali bir rol model ve bir mit haline dönüşmüştür. 70’li yıllarda Türkiye’de çıktığı maçların saat farkı gözetilmeksizin takip edildiği, sabaha karşı insanların Ali’nin maçları için uyanıp televizyon karşısına geçtikleri hep anlatılır. Galibiyetlerinin kitlesel bir sevinç; mağlubiyetlerinin de kitlesel bir üzüntü yarattığı da açıktır.
Muhammed Ali, Türkiye ziyareti sırasında yaptığı konuşmada, “Daha önce rakiplerimi devirmek için kullandığım yumrukları artık İslam’a hizmet etmek için kullanacağım” diyerek profesyonel boks hayatından emekli olduğunu açıkladı fakat bu açıklamadan sonra boksu bırakmadı. 1978 yılında tekrar resmi olarak emekliye ayrıldığını açıklayan Ali, yine ringe çıkmaya devam etti. 1980 yılında Larry Holmes ile olan karşılaşması Mike Tyson ile bir anekdotun doğmasına vesile olur. Ali’nin Holmes karşısında aldığı mağlubiyeti kendine yediremeyen 14 yaşındaki Tyson, maçın ertesi günü antrenörü Ali ile konuşurken telefonu alır ve Ali için Holmes ile dövüşeceğini ve yeneceğini söyler. 1988 yılında Tyson ve Holmes karşılaşmasında Tyson verdiği sözü nakavt ile yerine getirmiştir.
Profesyonel spor hayatında yaptığı 61 maçın, 37’si nakavt olmak üzere 56’sını galibiyetle tamamlamıştır. “Tüm zamanların en iyisiyim” sözünü bu skorla ispatlamış ve dünyanın her yerinden topladığı hayranları tarafından bu adeta tasdiklenmiştir. Sports Illustrated tarafından “Yüzyılın Sporcusu”, BBC tarafından da “Yüzyılın Spor Adamı” seçilmiştir. Ali’nin boks kariyerinin sorgusuz başarısı dışında onun ayrımcılığa, ırkçılığa karşı sergilediği duruş ve Türkiye bazında özellikle İslam’ı tercih etmesi yaptığı sporun dışında da destek toplamasına neden olmuştur. Ali’nin benimsemiş olduğu roller ve kimlikler sayesinde çok yönlü temsiliyeti ve çeşitli boyutlarda çeşitli kesimlere yönelik hitabı onun efsaneleşmesinde şüphesiz rol oynamıştır.
Sporcuların ve sanatçıların biyografi filmlerini özellikle o kişiler hayata veda ettikten sonra görmeye alışkınız. Ali’nin hayatı ise 2001 yılında, Hollywood tarafından beyaz perdede yerini alması bakımından ayrıca dikkat çekicidir.
Parkinson hastalığıyla mücadele eden ve hastalığı ilerlediği için ringlere veda eden Ali, hayatının geri kalanında aktivist kimliğini sürdürmeye devam etti. Birleşmiş Milletler Barış Elçisi olarak Afganistan’a gitmek, Körfez Savaşı sırasında Amerikalı rehinelerin serbest bırakılması için Irak’a gitmek gibi diplomatik ilişkilerde de yer aldı. Ali’nin insan hakları savunucusu olmasıyla doğrudan ilintili olarak sahiplendiği bu kimlik ve gerçekleştirdiği misyonların, sporun birçok ayırımı aşmada sağladığı kolaylık sayesinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Öyle ki Muhammed Ali’nin “bir spor adamından küresel siyasi bir figüre dönüşümü” söz konusu olmuştur.
Ünlü boksör 3 Haziran 2016 yılına gelindiğinde solunum yolu rahatsızlığı nedeniyle 74 yaşında hayatını kaybetti. Afro-Amerikan kökeni, Amerikan vatandaşlığı, Müslüman kimliği ile farklı kesimlere olan hitabı ve bu alanlarda çeşitli mücadelesinin yanı sıra; tüm bu kimliklerin üzerinde birleştirici güç olarak sahip olduğu sporcu kimliği ve buradaki efsaneleşmiş başarısı sayesinde birey olarak da bir birleştirici güç olarak hareket etmiştir.
Sevilen veya nefret edilen, 50 yıl boyunca dünyadaki en tanınan isim oldu.
Ali’nin cenaze töreni adeta onun bu birleştiriciliğinin bir göstergesiydi. Spor, sanat ve siyaset dünyasından çok sayıda isim, farklı inançlardan din adamları cenazede yer aldı. Eski ABD başkanı Bill Clinton bunu, Muhammed Ali’nin insanlığın ortak iyiliği için mücadele etmesiyle açıklamıştır.
Bugün, ölümünün 6. yılında Muhammed Ali’yi saygıyla ve sevgiyle anıyoruz. İnandığın ve savaştığın gibi bir öbür dünyan olsun Kral.
“Keşke insanlar herkesi, beni sevdikleri gibi sevselerdi. Dünya çok daha güzel bir yer olurdu.” -Ali