Kadınların Bitmeyen Engelli Koşusu

by Merve Elibirlik

Atletizmde koşu mesafesinin içine yerleştirilen engellerle zorlaştırılmış bir sprint koşusu olan engelli koşu, 100 metre parkurda 83 santim uzunluğunda on tane engelin aşılmasıyla kazanılacak bir branş. 1896’dan beri olimpiyatlarda yer alan yarış, aslında günlük hayatın koşturmacasına, ulaşmak istediğimiz hedeflere konan engellere, kazanmak için bazen koştuğumuz bazen de yıktığımız hayallere benziyor.

Marukami, Koşmasaydım Yazamazdım adlı kitabında “koşuyorum, öyleyse varım” diyor. Bana bu cümle kadın sporcuları hatırlatıyor. Ne peri ne sultan ne de Jeanne d’Arc olmak isteyen kadın sporcuların spora katılımında karşılaştıkları on engele birlikte bakalım.

1. Toplumsal Cinsiyete Dayalı Klişeler

Kız çocuklarının ağırbaşlı ve hassas olma, oğlan çocuklarının güçlü, hırslı olma gerekliliği; ailelerin kız çocuklarını dans kursuna, oğlan çocuklarını spora yönlendirmesiyle başlıyor. “Narin” vücutlar, “kız gibi” vurmalar, itaatkâr olma gerekliliği spora başlamak isteyen her kız çocuğunun karşısına konan ilk engeller olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı 100 metre koşusunda olduğu gibi, bu engeli aşmak için diğer engellerden daha fazla koşmak gerekiyor. Tam 10.5 metre. Bu engeli aşana kadar ailesini, toplumu ve “el alem ne der?”  düşüncesini aşmak gerekiyor. Oyunda 83 santim olarak belirlenmiş bu engel uzunluğu, kadının spora katılımında bazen Jack’in fasulye sırığı gibi göğe değebiliyor.

2.Benlik İmajı ve Beden Algısı

Kız çocuklarının beden algısı, yaşıtları tarafından gördüğü zorbalıklarla değişebiliyor. Kırılgan ve naif vücutların yerini almaya başlayan kas kütlesi ya da görece iri bedenler kendi akranları ya da çevresinde kabul görmüyor. Zaten yeterince sancılı geçen bu süreç, bazı toplumlarda vücudun kadınlıktan uzaklaştığı ve evlenmeye engel olduğu baskısıyla karşılaşıyor. Bazı kültürlerdeki sosyal normlar da kadın vücudunun teşhir edilmesini yasaklıyor. Gün geçtikçe artan kadın bedenine takıntılı modern kültür de sporcu bedenini formada, mayoda eleştiriye açıyor.

3. Az Sayıda Rol Model

Her toplum spora eşit önem vermiyor ya da yatırımda bulunmuyor. Desteklenmeyen kadın sporcular branşlarını terk etmek zorunda kalıyor. Dikkatinizi çekmiştir, erkeklerin odalarının duvarlarını ve hayallerini süsleyen erkek sporcular vardır. Beden eğitimi derslerinde oğlan çocukları taraftarı oldukları takımın, hayranı oldukları sporcunun formalarını giyerler. Kız çocuklarında bu durum ne yazık ki yaygın değilken, forma giydiklerinde de sıklıkla akranları tarafından eleştirilirler. Erkek Fatma oluverirler, yeterince kız bulunmazlar. Yapmak istedikleri sporun ülkelerinde karşılığı olmadığı ya da kızlara o kadar da uygun olmadığıyla büyürler. Bugün kız çocukları ve kadınlar kendine güvenen, güçlü kadın sporcu rol modellerinin değil, fiziksel güzelliğin örnekleriyle bombalanıyor.

4.Yetersiz Altyapı

Spor tesisleri genellikle erkek egemen sporlara yönelik inşa ediliyor. Yine sporda erkekler daha kalabalık bir nüfusa sahip olduğu için erkek sporcuların tercih ettikleri zamanlarda onlara tahsis edilirken, kadınların daha az süreyle “idare etmelerine” sebep oluyor. Şehirlerinde mevcut altyapı olmayan kadınlarınsa sıklıkla altyapısı olan şehirlere gittiklerini, spora erişim için daha fazla emek ve zaman harcadığını görebiliyoruz.

5. Bakım Sorumluluğu

Kadınların zamanlarını ailelerinin ihtiyaçlarına karşılık vermeleri üzerine kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi alanlarda erkeklerden daha fazla sorumluluk üstlenmek zorunda bırakılan kadınların erkeklere göre daha az kendine ayırabilecekleri zamanı oluyor. Bunun yanı sıra anne olan kadın sporcular için sporcu kimliklerinin önüne geçen annelik imajı sporcuyu alandan uzaklaştırıyor. İş birlikleri azalıyor, medya sporcuyu değil anneyi vurguluyor. Geri dönmek istediğinde kaldığı yerden devam ederken kulüp/takım/federasyon tarafından yeterli desteği görmüyor.

6. Medyada Gösterim

Spor medyasındaki odak noktanın erkekler olduğunu biliyoruz. Kadın sporcuların gelişimleri ya da başarılarının ana sayfada ya da haber bültenlerinde yer aldığı sayılı içerik görüyoruz. Sosyal medyada da başarıları kadın sporcular, ana akımı domine etmiş bir spor branşıyla denk gelen bir zaman aralığında ne yazık ki gündem bile olmuyor. Medyada yer verilmeyen kadın sporcular, gelecek nesil için ilham verecek hikayelere ve rol model eksikliğine yol açıyor. Medya, başarılı erkek sporcuları göstermek istiyor. Kadın sporcuyu ise skandallar, kavgalar, magazin başlığında kullanmayı tercih ediyor.

7.Fonlamada Eksiklik

Kadın sporcular ya da kadın takım sporları erkeklere göre daha az fon ya da sponsora sahip. Fonlama ya da kaynak yaratmadaki bu eşitsizlik kadınlar için kapasitesi düşük tesisler, daha az ekipman sponsoru demek. Bu da erkek ve kadın sporcular arasındaki eşit yetenek gelişimine konan bir başka engel. Aynı zamanda kadın sporcular için ekonomik bir darboğaz.

8. İstismar ve Cinsel Taciz

Kadına yönelik şiddet ülke ya da toplum ayırt etmeksizin yaşanıyor. Bir şiddet göstergesi olarak istismar ve taciz sadece kadına değil aynı zamanda spora da zarar veriyor ve kadınların sporu tercihini engelliyor. Spor kulüpleri içindeki zayıf kontroller, antrenörlerin baskın ve kontrol edici davranışları; sporcular arasında korku, ödül arzusu veya yardım için kime başvuracaklarına dair bilgisizlik nedeniyle erkek çalışanların veya akranlarının istismarıyla karşılaşıyorlar.

9. Eşit Olmayan Ödemeler

Sektörün kâr üretimi, medyada ayrılan sınırlı alan ve eşit olmayan temsil, spordaki cinsiyete dayalı finansal bölünmeye büyük ölçüde neden oluyor. Aynı sporu yapan kadın ve erkek sporculara ödenen ücret farklılığı, kulüplerin buna kayıtsız kalması kadın- erkek sporcular için var olan uçurumu derinleştiriyor. Yarışta sona geliyoruz, toplumsal ve ekonomik engelleri aşmanın yorgunluğu bedenimizi sarıyor.

10. Spor Kültürünün Erkek Olması

Son engele geliyoruz. Bu engel, ilk engel gibi çok yüksek. Bu yarışı bitiren yarışın birincisi olmayacak, altın madalya kazanmayacak. Sadece spora katılımını sağlamış olacak. Spor, erkek kimliğini oluşturmak için çok elverişli bir alan. Spor, agresif, sert ve baskın olmayı erkekle özdeşleştiriyor. Dilimiz de bu alanı genişletiyor. Sportif terimler askeri geçmişten gelirken, başarısızlığı ya da yetersizliği ‘kız gibi oynamak’la bir tutuyoruz. Son engelin üzerinden aslında atlamak değil, onu devirmek istiyoruz. Kulaklarımıza “uzun antrenman sürelerine dayanamazsın”, “ailene vakit ayıramazsın”, “hobi olarak yine sporla ilgilen”, “eğitimini aksatır”, “deplasmana gidemezsin, evinden ayrılamazsın”, “forman bedenini belli ediyor giyemezsin”, “bu kadar kaslı kadın olamaz” cümleleri doluyor.

Emil Zatopek, tarihin gelmiş geçmiş en büyük atleti, “eğer koşmak istiyorsan bir mil koş, ama eğer farklı bir yaşam deneyimlemek istiyorsan, maraton koşmalısın” diyor. Spora katılım için maraton koşmak zorunda bırakılan tüm kadın sporculara saygıyla.

You may also like

Leave a Comment