Olimpiyat denildiğinde aklınıza gelen ilk isimleri bir düşünseniz kimleri söylersiniz? Dünyanın en hızlı atleti mi, en fazla madalya kazanan yüzücüsü mü yoksa olimpiyatın ilkleri mi aklınıza gelir? Tarihin en yaşlı veya en genç olimpik şampiyonlarını düşünmüş de olabilirsiniz… Peki tarih yalnızca kürsüye çıkanlarla mı yazılır? Olimpik ruhu yaşatmak için olimpiyata katılan sporcuların öykülerini çok sık duymayız. Bu hikâye de kazanmak değil, kaybetmemek üzerine yazıldı.
Ranatunge Karunananda, kısa adıyla Marathon Karu, 1964 Tokyo Olimpiyat Oyunları’na bir ada ülkesi olan ve bağımsızlığına henüz 1948’de kavuşabilmiş Seylan(Sri Lanka)’dan katılıyordu. Onu bir adadan diğerine getiren, şampiyonluğu hayal bile edemese de her milli sporcu gibi ülkesini en iyi şekilde temsil etmek olabilirdi. Ama onun asıl motivasyonu bu da değildi; ona denizleri aşıp kilometrelerce yol aldıran, yarışmasını çok isteyen küçük kızıydı.
1936 doğumlu Karu, çocuk yaşlarda başladığı atletizmde gelişim gösterse de 1961 yılında Seylan Ordusu’nda subay olmayı seçmişti. Ailesinin geçimini sağlamak için mesleğini sürdürürken atletizmle olan bağını hiç koparmadı. Arkadaşları tarafından verilen “Marathon” takma adı da iddialı bir maraton koşucusu olduğu için miydi? Hayır! Bu, onun atletizm tutkusunun dışa yansımasıydı.
Marathon Karu 1964 Tokyo’da 10.000 metre finalinin koşulacağı gün, soğuk algınlığı nedeniyle iyi hissetmiyordu. Fiziksel olarak zayıf bir atletti. Yaşadığı rahatsızlığın etkisiyle birlikte uzun mesafe koşmak hayli zor olacaktı. Her şeye rağmen 67 numarasıyla kulvardaki yerini almıştı. Yarış başladı, ilk turun sonunda 200 metre geriye düşen Marathon Karu’nun diğer sporcularla arasındaki fark her turda biraz daha açılıyordu. Yüksek nemli hava, yaşadığı güçlüğü daha da artırmıştı. Bırakmayı aklına bile getirmedi. Gücünü toplayarak temposunu yükseltmeye çalıştı. Yarış bitmek üzereydi. Birleşik Amerikalı Billy Mills ve Tunuslu Mohamed Gammoudi arasında kıran kırana bir mücadele vardı. Son metrelerde büyük heyecan yaşandı. Altın madalyayı kazanan Billy Mills oldu. 28:24.4’lük derecesiyle olimpiyat rekorunun da sahibi olmuştu Mills. Bir tarafta şampiyonluğun gururu ve mutluluğu yaşanırken diğer tarafta meydan okuma sürüyordu. Karu, tek başına pistteydi. Dört turu daha vardı. Nihai galibi belli olan bu mücadeleyi bırakıp bitiremeyen dokuz kişi arasına katılabilirdi. İşte o zaman onu fark eden kimse olmazdı.
Seyircilerin anlamsız bakışlarına, tribünden gelen olumsuz tepkilere aldırmadan koştu. Çünkü orada olmasa da onu izlediğini bildiği, en büyük destekçisi kızı Nelum’du. Bunu bilmek ona büyük güç veriyordu. Sonuncu olduğunu bilerek bir kez daha geçti bitiş çizgisini. Artık tribünlerden destek başlamıştı. Alkışlar arasında cesurca ilerledi. Bu yarış onun yarışıydı. 25 turu da tamamlayıp madalyaya ulaşmışçasına çizgiyi geçtiğinde, izleyen herkesin hayranlığını kazanmıştı. Tribünler bir anda ayaklandı. Tezahürat ve alkışlar eşliğinde finişe gelen Karu, şampiyondan daha fazla ilgi çekmişti. İkinci Dünya Savaşı’nın etkilerini hâlâ hisseden Japonya halkı için azmin, kararlılığın ve ayakta kalmanın sembolü olmuştu bir anda. Öyle ki, daha sonra hikâyesiyle Japonya’nın ders kitaplarında yer almayı başarabilmişti.
Altın madalyayı kazanan Billy Mills de Marathon Karu’nun özgüveninden ve cesaretinden çok etkilenmişti. Bunun üzerine Karu’nun madalya almasını önererek rakibine duyduğu saygıyı gösteren bir adım attı. Yarıştan sonra Olimpiyat Köyü’nde ödüllendirilen ve gazetecilerle bir araya gelen Karu’nun kendisine yöneltilen sorulara tek cevabı vardı: “Olimpiyat ruhunu yaşatan katılmaktır. Bir sporcu olarak buraya geldim ve önceliğim yarışı tamamlamaktı. Bunu başarmış olarak buradan ayrılacağımı bilmek beni mutlu ediyor.”
“Marathon” ülkesine döndüğünde çok iyi karşılandı ancak Seylan halkının ve yetkililerinin ilgisi çok uzun sürmedi. Mutlu ve gururlu bir şekilde evine döndü, ailesiyle özlem giderdi. Yarışta sonuncu olmuştu ama kızının kahramanı olan bir babanın yapması gerekeni yapmıştı; yenilmemek. Bu zafer Nelum içindi. Her şey normale döndükten sonra ordudaki görevine devam etti. Ordu bünyesinde yapılan yarışlara katılmayı sürdürdü. 1964 Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda yaptıkları, Japonya’da uzun süre konuşuldu ve medyada geniş yer buldu. 1975 yılında, Japonya’dan gelen bir iş teklifiyle ödüllendirilmek istendi. Karu’nun kararı olumluydu. Yola çıkmadan birkaç gün önce bir anda ortadan kayboldu. Resmi kayıtlara, Namal Oya nehrinde boğularak öldüğü bilgisi geçti. Kimileri onun öldürüldüğünü iddia etti. Japonya’ya hareket etmeden hemen önce ortadan kaybolması şüphe çeken bir durumdu.
Olaydan yıllar sonra Seylan’a gelen Japon gazeteciler, Karu ile ilgili belgesel hazırlamak için ailesinden bilgi almak istedi ancak Karu’nun eşi bu kaybın ardından aklını yitirmişti. Kızı ve oğlu büyüdüğünde Japon hükümeti onlara burs desteği gönderse de bu yardımlar da aileye ulaşmadı.
Marathon Karu, ülkesinde olmasa da başka ülkelerde ona gurur yaşatan bir tarih bıraktı. Belki de bunu hiç bilemeden yaşamanı yitirdi. Sporun ırkı, milliyeti yoktu. Coğrafyayı aşan olimpik değerlerle anılan “Marathon”, kararlılık ve cesaretin simgesi olarak hâlâ aramızda.