Volante Dergi olarak birçok kişi, olay ve etkinlikle ilgili yazılar yazdık. Bu yazılar, gittikçe büyük bir külliyata dönüşüyor. Süregelen bu arşive katkı sağlayabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Özellikle kariyerlerine tanıklık ettiğim ve çoğunlukla neden olduğunu bilmeden sevdiğim sporculara dair yazılara imza atmak; o sporculara yaşattıkları tüm duygular için de bir teşekkür anlamına geliyor. Bugün de, yazmış olduğum Rivaldo ve Novak Djokovic yazılarından sonra bir başka sevdiğim kişiyle daha karşınızdayım: Marco Reus.
Bu tür yazılarda her zaman yaptığım gibi, sporcunun tüm kariyerini özetlemek yerine kariyeri boyunca bana düşündürdüklerine yoğunlaşacağım. Reus’la ilgili yazıyı tasarlarken de öncelikle bu düşüncelere odaklandım. Bu kadar futbolcu arasından ilgimi çeken neden o oldu?
Bu soruya tek bir cevabım yok ama ilk aklıma gelen neden şu, potansiyeline ulaşamadı. Kendimle de özdeşleştirdiğim bir durum olduğu için Reus, üzerine düşündüğüm bir futbolcu oldu. Kariyerinin başında, özellikle Borussia Mönchengladbach dönemi ve Borrusia Dortmund’a ilk geliş zamanı, dikkatle ve hayranlıkla izlediğim bir oyuncuydu. Yeniden yapılanan Almanya Milli Takımı’nın da geleceği olarak görüldüğü ve Jurgen Klopp’un uçan Dortmund’unun en değerli parçalarından biri olduğu dönemdi. Bundesliga’daki Bayern Münih dominasyonuna kafa tutabilen, bu deve karşı şampiyonluklar kazanan bir takıma transfer olmuştu. 2012’deki Dortmund transferinden bir sene sonra ise yine Bayern’e karşı Şampiyonlar Ligi finaline çıkan takımın Mats Hummels-Mario Götze-Robert Lewandowski üçlüsüyle beraber kare asını oluşturan kişiydi. Ama her yükselişin bir düşüşü vardır ve bu düşüş de o maçla başladı.
Reus, iyi bir performans gösterdiği Euro 2012’de Almanya Milli Takımı’yla yarı finali geçemedi. O yaz, Klopp yönetiminde son iki sezonun şampiyonu olan Dortmund’a yılın futbolcusu olarak 22 yaşında transfer olup beklentileri iyice artırdı. İlk sezonunda şampiyonluğu kaptırmalarına rağmen takımında harika bir yıl geçirdi ve finalde bölüm sonu canavarı Bayern Münih’in karşısına çıktı. 25 Mayıs 2013’te, Wembley’deki finale de ilk 11 başladı. Maçı baştan sona anlatmaya gerek yok, Arjen Robben’in 89. dakikada topa “vuramayışıyla” gelen golünü futbolla ilgilenen herkes hatırlar. Tabii benim gibi “Sarı Duvar” sevdalılarına bir hançer gibi saplanan bu gol, şampiyonluğu Münih’e götürdü. Bu gol, bir yükselişin ve meydan okumanın da fişini çekti.
Bu maç öncesinde Mario Götze’nin Bayern Münih ile anlaşması şok etkisi yaratmış, kare as, ilk firesini vermişti. Sonraki sezondan itibaren Bayern Münih şampiyonluklarını yakından izlemek zorunda kalan Reus, ikinci şokunu 2014 Dünya Kupası’nda yaşadı. Bu turnuvanın en heyecan verici futbolcularından biri olacağı kesindi ama sakatlık yüzünden turnuvayı kaçırdı. Üstelik Almanya, finalde karşılaştığı Arjantin’i Götze’nin golüyle yenip kupaya uzanmıştı. Buruk bir sevinçle kupa törenini izlediğini tahmin ettiğim Reus içinse asıl şok, birkaç gün sonraydı. Dortmund’un 9 numarası, Bayern saflarına geçti.
Bir sonraki sezonun başlarında hocası Jurgen Klopp’u da kaybeden Marco; bu süreçte arkadaşları zaferler kazanırken iki Alman Süper Kupası ve bir sezonun oyuncusu ödülüyle yetindi. Euro 2016’yı sakatlıkla kaçıran Reus, kare asın son parçası Mats Hummels’i de Bayern’e yolcu etti.
2017’deki Ulusal Kupa Şampiyonluğu’yla moral bulan Reus, 2018 Dünya Kupası’nda nihayet sakatlanmadan kadroya girmeyi başarsa da son şampiyon lanetine uğradı ve ilk turda sonuncu olarak kupaya veda etti. Sadece üç maça çıkabildiği kupada attığı golle tek galibiyetin mimarı oldu. Sonraki süreçte bir kez Ulusal Kupa bir kez de sezonun oyuncusu ödülünü aldı. Önce Hummels ardından Götze’nin dönmesiyle umutlansa da ne bu oyuncular ne de Dortmund zirveye çıkabildi. Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi ve Bundesliga’da başarılı sezonlar geçirseler de en üst seviyeye çıkamadılar.
Kare asın büyük turnuvalarda aldıkları şampiyonluklar ve bireysel ödüllerine baktığımızda;
Lewandowski: 1 Şampiyonlar Ligi, 10 Bundesliga (2’si Dortmund), 1 Dünya Kulüpler Kupası, 1 UEFA Süper Kupası, 2 Dünya’da Yılın Futbolcusu, 1 Avrupa’nın En İyi Futbolcusu ödülü.
Götze: 1 Dünya Kupası, 5 Bundesliga (2’si Dortmund), 1 Dünya Kulüpler Kupası, 1 UEFA Süper Kupası, 1 U21 Avrupa Şampiyonası.
Hummels: 1 Dünya Kupası, 5 Bundesliga (2’si Dortmund), 1 U21 Avrupa Şampiyonası.
Reus: …
Tablodan da anlaşılacağı gibi, Marco’nun kariyeri diğer üçüne göre çok daha sönük geçti. Belki de sağlıklı kalabilseydi, formunun zirvelerine çıkmışken büyük turnuvaları kaçırmasaydı, kendi isteğiyle ya da başka sebeplerle gerçekleşmeyen en üst seviye kulüplerden birine transferi gerçekleşseydi…
İhtimaller sonsuz, gerçekse bir tane: O, yüksekte seyreden ama en üste çıkamayan bir kariyerin en önemli temsilcisi, Dortmund’un kalbi.
Reus, kariyerine baktığında bazı seçimleri yapmadığı için pişman mıdır bilemem ama bu konu tartışılmaya değer; Francesco Totti gibi pek bir şey kazanamasa da kulübünden asla ayrılmayanlar, Paolo Maldini gibi kulübüyle her şeyi kazanıp ayrılmayanlar, Cristiano Ronaldo gibi gittiği hemen hemen her yerde efsane olanlar, Lionel Messi gibi her şeyi kazanıp ayrıldıktan sonra sorun yaşayanlar, Götze gibi daha büyük maceralar peşine düşüp mutsuz olup dönünce tekrar mutsuz olanlar… Futbolda böyle binlerce örnek var; biraz talih, biraz şans, çokça yetenek ve bütünüyle hayatın tüm yönlerinden oluşan sonsuz olasılıklar kümesi. Reus’un hiç de fena olmayan kariyeri; Barcelona’ya, Bayern Münih’e ya da Paris Saint-Germain’e gitse nasıl olurdu? Real Madrid’den hayal kırıklığıyla ayrıldıktan sonra Bayern Münih’le efsane olan Robben gibi mi? Milan’ın yaşayan efsanesi olarak gittiği Chelsea’de kaybolan Andriy Shevchenko gibi mi? Dediğim gibi, sonsuz olasılıklar kümesi…
Mesela Reus 2014 Dünya Kupası’nı kaçırmasaydı, Almanya yine şampiyon olur muydu? Kanatta, 10 numarada yerine oynayan Götze ya da Mesut Özil gibi oyuncular böyle parlar mıydı? Bilemiyorum. Ama olan oldu; profesyonel kariyerinin başından beri en yüksek seviyeler için aday gösterilen Reus, hiçbir zaman oraya çıkamadı.
Yaşı henüz 32, sakatlıklar ya da gençleştirme çabaları dışında Milli Takım’ın düzenli oyuncusu; Dortmund’un da öyle. Önünde bir Dünya Kupası var, kariyeri 21 Kasım 2022’den itibaren zirveye çıkar mı? Görelim ve onu da seneye anlatalım…
*Başlık seçimi arayışında kaybolmuşken şarkısıyla yardıma gelen Kalben’e teşekkürler…