Spor dünyası son aylarda sporcuların mental kırılmalar yaşayarak turnuvalardan çekilmeleriyle daha sık karşılaşmaya başladı. Sporseverler olarak profesyonel sporcuların kazanmak ve kaybetmek üzerine zihinlerinden geçen kavramlara pek aşina değiliz. Biz de bu noktada spor psikolojisi alanında ülkemizin önde gelen isimlerinden biri olan ve Eczacıbaşı, Fenerbahçe ve Anadolu Efes kulüplerinde çalışmalarda bulunan spor psikoloğu Arda Coşkun’a sorularımızı yönelttik. Sporda mental gücün öneminden, profesyonel sporcu kimliklerine ve Naomi Osaka-Simone Biles örneklerine kadar birçok konuda sorularımızı yanıtladı.
– Tahmin edersiniz ki spor psikolojisi yeniden gündemimizde çünkü son zamanlarda bisiklet sporcusu Tom Dumoulin, tenis sporcusu Naomi Osaka ve son olarak jimnastik sporcusu Simone Biles’ın yaşadığı mental kırılmalar dikkat çekici noktada. İlk olarak bu isimlerde neler yaşandığını sizden öğrenebilir miyiz?
Bu olaylara iki yönde bakıyorum. İlki, sporcuların içinden geçtikleri süreçleri saklamadan, yaftalanmaktan ve korkmadan ifade edebilmeleri büyük ve önemli bir aşama. Bu açıdan bakıldığında, sporcuların psikolojileri ve duygu durumlarındaki değişimler olimpik gündemin merkezine oturdu. Bu durum da spor psikolojisi alanına farkındalığı arttırdı diyebiliriz. Bu vesileyle sporcuların da makine veya robot olmadıklarını, onların da insan olduklarını hatırlamaya başladık. Yaşanan bu vakaların diğer yönü ise; spor psikolojisinin sadece sporcuların zor şeyler yaşadığı zamanlar veya ‘kriz anlarında’ hatırlanıyor olması, mesleğimizin sadece sorunlarla eşleştirilmesine neden oluyor. Bahsi geçen sporcuların içinden geçtikleri süreçleri birebir bilme şansımız tabii ki yok. Bu bilgiler etik olarak sporcu ve uzman arasında kalan bilgiler. Ancak medyaya yansıyan kısmı ile bilgi sahibi olabiliyoruz. Bu nedenle de bireylerin içinden geçtiği süreçler hakkında detaylı bir analiz yapma veya teşhis koyma alışkanlığını hiçbir zaman etik bulmuyorum.
– Tom Dumoulin’de rastlamasak da Naomi Osaka ve Simone Biles’ın çekilme kararları sonrası oluşan acımasız seviyedeki olumsuz eleştiriler… 21. yüzyıl koşullarında sporcuların insan olduğunu unutuyor muyuz?
Maalesef çoğu zaman unutuyoruz. Bu tepkiler nedeniyle de sporcular kendilerini zihinsel olarak iyi veya yetersiz hissettiğinde ne yazık ki açıklamakta zorluk çekiyorlar. Zihinsel açıdan kendini iyi hissetmemek sanki bir zayıflık olarak görülüyor fakat nasıl bir sporcunun fiziksel bir ağrısı veya sakatlığı olunca önlemler alınıyor ve risk fazlaysa müsabakadan çekiliyorsa aynı durum sporcunun zihinsel iyi oluş hali için de geçerlidir. Profesyonel sporun içinde böyle kararlar da var. Örneğin; Simone Biles’ın verdiği karar bana göre profesyonelliğin gereği. Kendi durumunu saklamıyor ve takıma zarar verebileceğini düşündüğü için takımı için geri çekiliyor. Bu bir pes etme veya zayıflık değil. Aksine böyle bir kararı gerekçesini de dürüstçe açıklayarak kaç sporcu verebilir? Gelen tepkilerin aksine Simone Biles’in önce zihinsel sağlığım ve takımın iyiliği demesine büyük bir saygı duyuyorum.
– Spor dünyası fiziksel gücün ve mental gücün birleşimiyle başarıya ulaşılabilecek bir ortam. Yüksek seviyelerde mücadele eden sporcuların antrenman düzeylerinin veya tesislerinin kaliteli olduğu aşikâr. Bu sebeple geriye mental gücün korunması ve güçlendirilmesi kalıyor. Günümüz koşullarında mental gücün ve sporcunun kendisini tanıma sürecinin başarıya giden yolda öneminin daha belirginleştiğini söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle zihinsel faktörler çok daha görünür olmaya başladı. Öncelikle daha önceki dönemlerde sporcular bu konuları konuşma konusunda kaygılar yaşıyorlardı. Şimdi kendilerini açıkça ifade edebiliyorlar. Ayrıca yukarıda da bahsettiğim gibi spor psikolojisi alanı sadece kriz çözme veya ‘sorunlarla’ ilgilenme alanı değil. Bunun dışında bir sporcunun kendi potansiyeline ulaşabilmesi için zihinsel olarak kendini tanıması ve düzenli çalışma yapması gerekiyor. Yapılan fiziksel antrenmanlar belli bir seviyenin üstündeki tüm sporcular için benzer oluyor. İşte bu noktada fark yaratan sporcunun zihinsel gücü ve sağlamlığı diyebiliriz.
– Psikoloji bilimi, mental açıdan sıkıntılar yaşayan kişilerin başvurduğu bir departman olarak görülmekteydi. Fakat artık bu algının değiştiğini ve yalnızca bozulanı düzeltmek değil de gelecekte baş gösterebilecek sıkıntılara ya da kişinin kendisini güçlendirebilecek noktaları görmesini sağlayabilecek çalışmaları da yapıyorsunuz. Birlikte çalıştığınız sporculardan nasıl geri dönüşler almaktasınız?
Son 10 yılda bu konuda epey yol aldığımızı görüyorum. Önceki dönemlerde hem spor psikolojisi alanında etik olarak büyük sorunlar vardı hem de sporcular, antrenörler ve yöneticiler bu konuya çok kapalıydı. Bir uzmanla çalışmak zayıflık olarak görülebiliyordu. Fakat geldiğimiz noktada hem birçok federasyon hem de takımlar spor psikologları ile çalışmaya başladı. Onun dışında verdiğimiz bireysel danışmanlıkların da hem sayısı hem branş olarak zenginliği her geçen gün artmakta. Çalıştığımız sporcular onlara verdiğimiz destekten dolayı kendilerini her anlamda daha iyi hissettiklerinden bahsediyorlar. Her sporcunun öncelikleri ve ihtiyaçları birbirinden çok farklı. Bu alanları belirleyebilmek ve farkındalık yaratmak bile başlı başına çok önemli bir aşama. Sonrasında da belirlenen alanlarda gelişmek ve kontrol sahibi olmak her seviyedeki sporcu için paha biçilemez.
– Klinik psikoloji ile spor psikolojisinin ayrılması ne gibi değişikliklere yol açtı?
Klinik psikoloji ile spor psikolojisi birbirinden ayrı alanlar. Bazı uzmanlar iki alanda da uzman olup klinik spor psikoloğu unvanı ve çalışma alanı alabiliyorlar. Klinik alan bilindiği gibi hem önleyici olarak hem de patolojik durumlarda bireylere destek veriyor. Spor psikolojisinde ise durum spor merkezli olmanın yanı sıra zihinsel antrenman teknikleri ile sporcunun performansını geliştirmeye dair yeni yetiler öğrenmesini ve uygulamasını içeriyor.
– Rekabetin sporcunun üzerindeki yarattığı duygu durumları sadece hırs, azim ve istikrar gibi kavramlar olmuyor maalesef. Finansallaşmış spor dünyasında rekabet seviyesi sporcular üzerinde olumsuz anlamda baskı, kaygı ve yetersizlik yaratıyor. Yeniden ‘rekabet kavramı’ oluşturmak mümkün mü? Rekabetten sporcular zihinsel olarak nasıl fayda sağlayabilir?
Tabii profesyonel sporda sponsorlar, beklentiler, büyük kontratlar ve acımasız bir rekabet söz konusu. Bu rekabet dünyasındaki kontrol alanı içerisinde ve içsel motivasyon kaynaklarını harekete geçiren faktörlere odaklanan sporcular için rekabet de performans da daha sağlıklı bir hale geliyor. Kaygı veya stres için de benzer bir süreç mümkün. Yeniden yapılandırma güzel bir terim. Tam olarak geliştirmeye çalıştığımız konu örneğin, sporcunun heyecanı nasıl gördüğü ve anlamlandırdığı. Heyecanlanan bir sporcu bunu stres olarak da heves olarak da algılayabilir ve kendine telkinlerde bulunarak performans rutininin bir parçası haline getirebilir.
– Büyük organizasyonlarda gelen şampiyonluklar sonrası oyunculardan ‘şampiyon karakter’ kimliği diye bir kavram bekleniyor son yıllarda. Kamuoyu bu isimlerin hiçbir zaman yıkılamayacağını, güleryüzlü olmaları gerektiğini dayatıyor. Kendilerinden beklenen karakteri oluşturmak oyuncuları ne kadar olumsuz etkiliyor?
Belli kalıplara sığmaya çalışmak veya bu konuda bir zorunluluk hissetmek sporcular için çok güç bir durum. Şampiyon veya ‘kazanan’ sporcu kavramlarına baktığımızda; tutku, çalışkanlık, disiplin, azim ve istikrar gibi kavramlar ön plana çıkmakla beraber her sporcunun mizacı, karakteri, geçmiş deneyimleri ve içeresinde bulunduğu çevrenin de etkisiyle biricik olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu nedenle de aynı branşta çok başarılı olan iki sporcunun farklı alt özellikler sahip olduğunu görmek çok zor değil. Bu noktada bireylerin kendilerini başkalarıyla kıyaslamaktan önce kendi performansları ile rekabet halinde olmaları ilk önerilerimizden biri.
– Sporcuların elit seviyede kalabilmek için, bir nevi tahtlarından olmamak için, daha fazla efor gösterip fiziksel ve mental açıdan yoğun savaş vermelerinin sonucu olan stresi sporcular nasıl tarif ediyor?
Yukarıda bahsettiğim gibi bu çok bireysel bir soru ve cevabı da tek değil. Kimi sporcular stresi kamçılayıcı ve zevk verici bir duygu olarak algılıyorlar ve tolere edebildikleri seviyelerde performanslarına olumlu yönde katkıda bulunabiliyor. Kimi sporcu içinse stres performansın önündeki en büyük engellerden biri. Bu noktada uzmanlar tarafından düzenli ve uzun vadeli destek alan sporcuların bu süreçleri yönetme konusunda destek almayan sporculara nazaran çok daha başarılı olduklarını görüyoruz.
– Sayısız müsabaka, erken yaşta gelen şöhret ve ciddi miktarda sponsorluk anlaşmaları. Bunlar daha küçücük yaşta bir insanın sömürülme sürecinin sonuçları diyebiliriz. Dışarıdan bakıldığında göze hoş gibi gelse de bir insanın bunları taşıyabilmesi destek almadan gerçekten çok zor. Sporcuların mental sağlığını koruyabilmek için koruyucu ve önleyici ne gibi çalışmalar yapmaktasınız?
Sohbetimizin birçok yerinde dile getirdiğim gibi profesyonel sporculuk kariyeri gerçekten en zor mesleklerden biri. Dışarıdan kolay görünen ama tüm hayatınızı planlamanız gereken bir sistemden söz ediyoruz. Atletizm ve jimnastik gibi birçok branşta spora başlama yaşı üç veya dört. Bu yaşta bir çocuğun kendisine hedef koyması tabii ki olası değil fakat antrenörü veya ailesinin yönlendirmesiyle profesyonel bir yola girip dört yaşından itibaren hayatını kontrollü yaşaması gerekebilir. Bu aşamalarda zihinsel olarak hem gelişim odaklı hem de belli bir yaştan sonra gelişim-performans odaklı çalışmaya başlıyoruz. Hedef belirleme, stres-kaygı düzenlemesi, motivasyon ve odaklanma becerisini artırma, zihinsel antrenman tekniklerini kullanabilme, performans rutinleri oluşturabilme, sakatlık sonrası tedavi sürecinde psikolojik destek gibi birçok konuda sporcuların en önemli destekçilerinden olmaya gayret gösteriyoruz.