Haaland’ın Performansı ve Futbolun Geldiği Son Nokta

by Murat Can Belli

Dünya futbolunda herkes tek bir kişiyi konuşuyor: Erling Haaland. Salzburg ve Borussia Dortmund’da yaptığı çıkışla önemli bir potansiyeli olduğunu gösteren Norveçli yıldız, şimdi yeni takımı Manchester City’de çıtayı daha da yukarı taşıyor. Haaland, Dünya Kupası arasına girilmeden yirmi gol barajına gelmiş durumda. Bu harika performansı göstermesi, gelişiminin bir sınırının olmadığını gösterirken oynayış biçimi de futbolun geldiği son noktayı anlatıyor. 

Futbol tarihi, belirli şeyler üzerinden rahatlıkla okunabilir. Örnek vermek gerekirse her dönemin en iyi golcüleri o dönemin oyun anlayışını yansıtır. Pelé, oyunu iyi okumasıyla ve çabukluğuyla sporun bir döneminin başrolüydü. 70’lerde Cruyff estetikliğiyle, oyun zekasıyla ”Total Futbol”un kendisidir adeta. 90’ların sonuyla 2000’lerin başlarındaki fiziksel futbolu Fenomen Ronaldo ile tanımlamak mümkün. 2010 ve sonrasındaysa klasik ”9” numaralar yerini yavaş yavaş sahte dokuzlara bırakmaya başladı. Lionel Messi efsanesi ilk bu rolde kendisini gösterdi. Bu öyle başarılı oldu ki herkes ”Tiki-Taka”nın peşinden gitti. Günümüzde birçok teknik direktörün sahte dokuz rolünü önemsediğini görüyoruz. Ne var ki Erling Haaland, her şeyi değiştireceğe benziyor. Manchester City’nin bir süredir dile getirilen ”santrfor sorunu”na ilaç oldu ve yetersiz olduğu bir alan neredeyse yok. Onun futbolun geleceğini temsil etmesinin birçok sebebi var. Şimdi bunları detaylandırmalıyız.

Futbol üzerine kafa yoruyorsanız sporun taktiksel olarak ne kadar detaylı bir hale geldiğinin farkındasınızdır. Biz izleyiciler bile oyun hakkında fazla bilgiye sahibiz, her şey hakkında fikrimiz var. Dolayısıyla antrenörlerin ve oyuncuların da geçmişe oranla daha bilgili olduğunu söylemek mümkün. Z kuşağından Haaland da böylesine bir bilgi çağının ortasında futbol oynamaya başladı. Molde’de Ole Gunnar Solskjær, Salzburg’da Jesse Marsch, Dortmund’da ise Lucien Favre ve Marco Rose ile çalışması onun futbol bilgisini arttırdı. Listedeki kişiler çağın gerektirdiği bilgiyi verebilecek ve aynı zamanda iletişimleri de kuvvetli kişiler. Her oyuncu böyle antrenörlerle çalışmak ister çünkü bu insanlar geliştiricidir. Haaland bu şansa sahip olduğu için performansını her geçen gün yukarı taşıdı. Marsch’ın Salzburg’u geçiş hücumlarında çok etkili ve fiziksel olarak yoğun oynayan bir takımdı. Favre Dortmund’unda ise topa sahip olmak öncelikti. İki sistemde de başarılı olan Haaland oyunun her iki fazında etkili olabileceğini gösterdi. Guardiola’nın oyununa da bu yüzden çabuk adapte olabildi.

https://e0.365dm.com/22/10/2048x1152/skysports-erling-haaland-man-city_5921757.jpg

Erling Haaland’ın taktiklere uyumluluğundan bahsettikten sonra biraz daha oyun tarzına odaklanabiliriz. Haaland kesinlikle “yeni nesil” bir santrfor. Öncelikle bir forvetin sahip olması gereken çoğu özelliğe sahip. Hızlanması iyi, bağlantı oyununa ciddi katkısı var, hep doğru zamanda doğru yerde. Bunu inanılmaz bir fizik gücüyle desteklemesi Haaland’ı rakiplerinden ayrı bir yere koyuyor. Onun fiziğindeki birisinin böylesine hızlı olması akıl alır gibi değil.  Aslında tam da bu yüzden taktiksel olarak farklı yapılara uyum sağlayabiliyor dolayısıyla onu durdurmak kolay olmasa gerek. Pep Guardiola’nın yakın zamanda onun için söylediği şu ifadeler Haaland hakkında bahsettiğimiz şeyleri özetler nitelikte: ”O yaşında kimse onunla rekabet edemez. Sayılar ortada ve içeride, soyunma odasında ve sahada ona sahip olduğumuz için mutlu hissettiğimiz, istatistiklerin yansıtmadığı şeyler görüyoruz.” 

Böyle bir sporcu profilini efsane yapacak şey mantalitesidir. Geri kalan her şeyde olduğu gibi bu konuda da Haaland oldukça başarılı. Mantalitesini övmeden önce ne kastettiğimizi anlatmalıyız. Aslında çok temel şeylerden bahsediyoruz. Örneğin; azim, hırs, yeni şeyler öğrenmeye açık olmak, sürekli gelişmeyi istemek, motive kalmak ve ne olursa olsun başarıya aç olmak. Saydığımız her şey Haaland’da mevcut. Modern futbolda artık bu da çok önemli zira maç sayıları inanılmaz artmış durumda. Çok maç demek çok duygu, çok aksiyon, çok iniş-çıkış demek. Haliyle yoğun tempoyu kaldırabilmek için ve o seviyede verimli performans vermek için fiziksel çalışmalar, taktik bilgi kadar mental dayanıklılık da şart.

Haaland, 2020 başında Dortmund’a transfer olduktan sonra yavaş yavaş gollerini atmaya başladı. Fenomenliği günden güne artarken Şampiyonlar Ligi 2.tur eşleşmesinde iç sahada Paris Saint-Germain’i 2-1 yendiler ve iki golde de Haaland’ın imzası vardı. O sıralarda da şimdi olduğu gibi her maç 2-3 tane atıyordu, her şey onun için harika gözüküyordu. Maç sonu röportajında muhabir ona, ”Ne kadar iyi olduğunun farkında mısın?” diye sorduğunda muhabire ”Geliştirecek çok şeyim olduğunu biliyorum, bunu bugün de gördük. Çok çalışmaya devam etmeliyim,” demişti. O gün duyduğum şaşkınlığı hala yaşıyorum çünkü o durumda ”hala gelişmem gerek” diyebilmek herkesin yapabileceği bir iş değil. Sonuç olarak bir sporcu için mantalite çok önemlidir. Mental olarak güçlü kalabilenler de her zaman olduğu gibi şimdi de fark yaratır.

https://imgresizer.eurosport.com/unsafe/1280x720/smart/filters:format(jpeg)/origin-imgresizer.eurosport.com/2020/02/18/2779671-57377430-2560-1440.jpg

Haaland; oyun hakkındaki bilgisiyle, gelişme isteğiyle ve işine yaklaşımıyla çok özel bir oyuncu. Manchester City’e ilk geldiğinde sisteme alışmakta zorluk yaşayacağını düşünenlerdendim. Ne var ki o hepimizi yanılttı. Bu performansı vermesinden daha şaşırtıcı olan şey, fazla topla buluşmadan böyle bir performans vermesi. Kastettiğim şey oyun içinde topla olan etkileşimi. Savunma ve orta saha oyuncularının attığı paslarla başlayan City hücumlarında Foden, Mahrez ve Grealish’in dribbling becerileriyle savunma aşılıyor. Doğru zamanda doğru yerde olan Haaland’a ise bitirmek kalıyor.

Merak etmeyin,  bu yazı ”boş kaleye atıyor” gibi saçma bir argümanla bitmeyecek. Ben sistemin mükemmelliğini ve Haaland’ın uyumunu anlatmak istiyorum. Sanki yıllardır City’de oynar gibi kendisi. O kadar komple bir oyuncu ki her şekilde gol atabiliyor ve saha içinde Pep’in beklentilerine cevap verebiliyor. Hatta bazen Manchester United maçında yaptığı gibi inanılmaz paslar da atabiliyor. Ne tuhaf, yazının başında sahte dokuz çağından bahsetmemize sebep olan Guardiola şimdi de komple bir dokuz numarayla futbolu domine etmeye başladı. Futbol işte tam olarak böyle bir yere gelmekte.

Futbolda doğru ya da yanlış yöntem olduğuna inanmıyorum. Zamana veya takıma uygun sistem vardır. 2010’lu yılların ”Tiki-Taka” ile başladığı doğru ama herkes her şeyden o kadar haberdar ki  hızlıca antitez üretildi. Klopp, Tuchel, Gasperini, Conte gibi antrenörler futbolu güzel oynamak isterken fiziksel olarak inanılmaz takımlar çıkardı. Topa sahip olmaya kafayı takmış herkes de bu fizikselliğe karşı gelmekte zorlandı.

Dolayısıyla şimdilerde popüler olan net bir anlayıştan bahsetmek doğru olmayabilir. Haaland dünyaya geldiğinde futbol çok daha farklı bir oyundu ve aradan geçen süre çok şey değiştirdi. Oyunun milenyum sonrasındaki değişimini de muhtemelen onun üzerinden okuyacağız. Yazı boyunca kendisinin taktiksel, fiziksel ve mental olarak yansıttıklarının modern futbolla ne kadar uyumlu olduğunu anlatmak istedim. Duyguların yerini yavaş yavaş mantığa bırakmaya başladığı günümüz oyununu onun kadar iyi yansıtan biri var mıdır, bilmiyorum. Z kuşağının daha fazla rol almaya başladığı yeni futbol dünyasının yeni kahramanı Haaland -aksi bir durum olmadığı sürece- görkemli bir kariyere sahip olacak. 2020’lerin başlangıcında değişim bayrağını taşıyan kişi ve o bayrağı başkasına devredene kadar çok şey değiştirecek.

You may also like

Leave a Comment