Aidiyet

Yazar: Oğuz Fırat

Şu sıralar 51. yaşını kutlayan Sean Dyche yeni yaşına belki de biraz buruk bir sevinçle giriyor. Zira başında geçirdiği 10 sezonda Burnley’nin sembolü haline gelen İngiliz teknik adamın geçtiğimiz Nisan ayında görevine son verilmişti. Biz de bu 10 sezonda yaşattıkları için kendisine teşekkür ediyor ve yeni yaşını kutluyoruz.

Birçoğuna göre çağ dışı, sıkıcı veya sinir bozucu bir oyun oynayan Burnley, 6 senelik Premier Lig macerasının ardından bu sezon küme düştü. Ligin bitimine 8 maç kala görevden alınan Sean Dyche, Burnley’nin başında geçirdiği 10 sezonda her ne kadar %35.1 gibi düşük bir galibiyet oranı elde etse de taraftarın sevgisini fazlasıyla kazandı. Hatta görevine son verilmesinin ardından Burnley taraftarı olsun olmasın birçok futbolsever bu habere oldukça şaşırmış ve hayal kırıklığına uğramıştı. Sean Dyche yönetiminde Premier Lig’de toplam 7 sezon yer alan Burnley, 2014-15 sezonunda Championship’e düşse de 2015-16’da burada şampiyon olarak yeniden Premier Lig’e yükselmeyi başarmıştı. Premier Lig’de zaman zaman zorlansalar da burada kalıcı olabilmişlerdi. Peki küme düşmemek bir başarı mıydı? Zorlu geçen sezonlara rağmen Dyche neden bu kadar sevilmişti?

Yazının başında birçok insanın Burnley’nin oynadığı futbola çeşitli eleştiriler getirmesinden bahsetmiştim. Muhtemelen bir avuç insan dışında kimse bu eleştirilerin aksini düşünmüyordur. Ancak Sean Dyche ve Burnley hakkında her ne kadar böyle düşünülürse düşünülsün, eleştiride bulunan kişiler aynı zamanda onları takdir de ediyordu. Bunun ardında yatan sebep ise Premier Lig’in bütçe ve kadro değeri açısından en düşük seviyeye sahip takımlarından biri olmalarına rağmen her sezon sonunda optimumu elde etmeleriydi. Kısıtlı imkanlarına rağmen yıllar içinde Premier Lig’in demirbaşlarından biri haline gelmeyi başarmışlardı.

Oynadıkları klasik diyebileceğimiz İngiliz 4-4-2’si ile zaman zaman birçok takıma kök söktürdüler. Oldukça dar bir alana yığılarak, iki uzun hücum oyuncusu olan Chris Wood ve Ashley Barnes’a gönderilen uzun kaleci vuruşlarıyla kaleye çabuk gitmeyi amaçlıyorlardı. Çünkü geriden pas yaparak çıkacak teknik kapasiteye sahip oyunculara sahip değillerdi. Genellikle yığıldıkları kanatın bek oyuncusunu hücuma çıkararak yine uzun iki hücumcusuna kesilen ortalarla gol bulmayı hedefliyorlardı. Guardiola’nın City’si gibi muazzam bir pas takımı değillerdi veya Klopp’un Liverpool’u gibi bir pres canavarı. Zaten olamazlardı da. Ancak Dyche elindeki malzemeye en uygun oyun stilini bulmuştu. Dyche bu oyunla sonuç almayı biliyordu.

Josh Brownhill, Ashley Westwood veya Jack Cork’un dünyanın en iyi orta saha oyuncuları olmadığı kesindi. Fakat Dyche’ın sistemine çok iyi hizmet eden askerlerdi. Dyche kısıtlı transfer bütçesini kabul edilmesi zor olan oyun disiplinlerine uyacak oyuncuları transfer ederek harcıyordu. Yıldız transferler yapacak milyonları yoktu. İşte bu kısıtlı imkanlarına rağmen yıllar boyunca Premier Lig’e tutunan bu inatçı menajer ve takım, kendilerini eleştirenlerin bile sempatisini kazanmayı başarmıştı.

Chris Wood ve Ashley Barnes

Sean Dyche’ın belki de oyuncuları bu oyun sistemine ikna edebilmesinde futbolculuk kariyerinden kalan tecrübelerinin büyük payı vardı. Oyunculuk kariyerine, efsanevi Brian Clough’un yönetimindeki Nottingham Forest’ta başlayan Dyche, kariyerinin bu erken döneminde bacağını kırmıştı ve zorluklarla erken tanışmıştı. Nottingham’ın ardından Chesterfield’a katıldı ve burada 200’den fazla maçın yanısıra kaptanlık da yaptı. 1995’te Division Three play-off’larını kazanan ve 1997’de FA Cup yarı finaline ulaşan bir takımın parçasıydı. İkinci maçta bir penaltı golü atıp takımını 2-0 öne geçirse de maç 3-3’lük beraberlikle bitmiş ve finale çıkan Middlesbrough olmuştu. Fırsat buldukça futbol deneyimlerini anlatan konuşmalar yapan İngiliz menajer, Chesterfield’daki deneyimini dramatik fikstürleri öğrenmek olarak nitelendiriyor. Chesterfield’dan ayrıldıktan sonra sırasıyla Bristol City, Luton Town, Milwall, Watford ve Northampton formaları giydi. Bristol City ve Northampton formalarıyla da üst lige yükselme başarıları gösteren Dyche bu takımlarda da kaptanlık pazubendini takarak takım arkadaşlarına liderlik ediyordu. Günümüz futbolunda iletişimin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu Klopp, Nagelsmann, Guardiola gibi menajerlerden sürekli olarak dinliyoruz. Dyche’ın da iletişim becerilerini geliştirmesinde hiç şüphesiz kaptanlık yapmasının etkileri büyüktür. Zaten basın toplantılarındaki esprili tavırlarıyla da iletişim becerilerini göstererek hem basın mensupları hem futbolseverler tarafından büyük sempati kazandı.

Öyle olacak ki Sean Dyche, futbolcuyken kazandığı tüm bu deneyimleri Burnley’deki menajerlik kariyerinde de uyguladı. Takımın başına geldiği ilk andan itibaren kafasındaki oyun tarzını ortaya koydu ve oyuncularını kendine inandırmayı başardı. Burnley’deki henüz ikinci sezonunda Championship’i 2. sırada tamamlayarak Premier Lig’e yükselmeyi başardılar. Premier Lig’deki maceraları ise kısa sürdü. Takım İngiltere’nin zirve ligindeki ilk sezonunu 19. sırada tamamlayarak yeniden Championship’in yolunu tuttu. Ancak Dyche zorlu anları yönetmeyi biliyordu ve inatçıydı. Bir kez Premier Lig’i deneyimlemişlerdi ve niyeti taraftarların ağzına bir tutam bal çalmak değildi. Championship’i bu sefer şampiyon olarak bitirdiler ve 6 sezon sürecek Premier Lig maceralarına başladılar. 2016-17 sezonunda ligi 16. sırada tamamlayarak bu sefer ligde kalmayı başardılar. 2017-18 ise onlar için rüya gibi geçti ve Premier Lig’i 7. sırada tamamlayarak tam tamına 51 yıl sonra Avrupa kupalarına gitmeye hak kazandılar. UEFA Avrupa Ligi ön elemelerinde ise play-off turunda Olympiakos’a elenerek gruplara katılamadılar. Dyche’ın yönetimdeki Burnley diğer sezonları ise sırasıyla 15, 10 ve 17. sıralarda tamamladı. Evet, belki 7. sırayı tekrar edemiyor veya bunun üzerine çıkamıyorlardı ancak artık dünyanın en zor liginin bir parçasıydılar. Dyche kulübe bir kimlik kazandırmıştı.

Dyche için çanlar ise bu sene Mart ayında çalmaya başladı. Takım arka arkaya çıktığı 7 maçta yalnızca 1 galibiyet alabilmişti. 10 Nisan’da, son sırada bulunan Norwich’e karşı alınan 2-0’lık mağlubiyetin ardından kulüp, Dyche’ın görevine son verildiğini açıkladı. Bu haber sonrası hem geleneksel hem dijital medyada birçok futbol yorumcusu ve taraftar şoka uğramıştı. Yeni gelen menajer kalan 8 maçta Dyche’tan daha iyi bir tablo çizip takımı ligde tutabilecek miydi? Dyche bunu daha önceki sezonlarda başarabilmişti. Nitekim takımın başına getirilen U23 menajeri Mike Jackson takımı düşmekten kurtaramadı. Roy Keane gibi futbol otoriteleri düşüşün ana sorumluluğunu yönetime yükledi ve Dyche’ı kovmasalar Burnley’nin lige tutunabileceğini savundu. Kim bilir, belki de bu iniş çıkışlara sahip olan Burnley ve Sean Dyche için yeni hikayelerin başlangıcıdır. Ancak şu kesin ki Burnley’de her daim uğruna kadeh kaldırılacak bir adam var.

Sean Dyche’ın adı verilen bir pub

Kaynaklar: 1

 

 

Bu yazılar da hoşunuza gidebilir

Yorum Yap