Hırs, Ego, Kazanmak ve Vazgeçmemek: Jose Mourinho Felsefesi

Yazar: Murat Can Belli

Jose Mourinho, Porto ile Şampiyonlar Ligi’ni kazandığında dünyada ondan mutlusu yoktu. Aynı yıl Chelsea’nin teknik direktörü olarak tanıtıldığı basın toplantısında tarihe geçen şu cümleleri kuruyordu: “Lütfen bana kibirli demeyin ama ben Avrupa şampiyonuyum ve bence özel biriyim.” Futbol dünyası yeni kahramanına “hoş geldin” diyordu. Kariyeri boyunca kibirli, egoist biri gibi gözükse de elit meslektaşları gibi tek amacı kazanmaktı. O günden beri gerek başardıklarıyla gerek de tavırlarıyla neden ‘özel biri’ olduğunu defalarca kez kanıtladı.

Mourinho’nun futbol tarihinde bu kadar özel bir yer edinmesinin altında mantalitesi yatıyor. Onunla ilgili bir şey okurken ya da onun bir röportajını izlerken ne kadar büyük bir kazanma isteğiyle yanıp tutuştuğunu görebilirsiniz. Jose, oyunun anlamının kazanmak olduğunu her zaman söyler, hatta hazırlık maçlarını bu yüzden sevmediğini de esprili bir dille paylaşmıştı. Kendisi bu kadar büyük bir kazanma isteğine sahipken oyuncularını da bu yönde motive etmesi kaçınılmaz oluyor. Mourinho ile çalışıyorsanız bilinmesi gerekir ki, yüzde yüzünüzü vermeniz için her şeyi yapacak. Sahada mücadele ettiğinizi görmediğinde de sizi çok ciddi uyaracaktır. Belki de sosyal medyadan kendine has bir şekilde gönderme de yapabilir. Jose’nin tarzını okurken egosu, kazanma isteği kadar liderlik becerilerini de dile getirmeliyim. Büyük takımlarda ve çoğu kez baskı altında çalışması, yönetim ve liderlik becerilerini ileri taşıdı. Bu süreçte aynı zamanda Cristiano Ronaldo, Didier Drogba, Samuel Eto’o gibi yıldızlarla çalışma şansına erişmişti. Yıldız oyuncuları bir takım oyununa adapte etme konusunda oldukça başarılı olan Mourinho, bu konuda Netflix’te yayınlanan The Playbook belgeselinde şunları söylüyor: Büyük oyunculara koçluk yapamıyorsanız, başka herhangi birine de koçluk yapamazsınız. Bir teknik direktör için şunu anlamak önemlidir: Onlara nasıl futbol oynayacaklarını öğretmeyeceksiniz, onlara sizin takımınızda nasıl oynayacaklarını öğreteceksiniz.” 

https://www.vbetnews.com/wp-content/uploads/2021/04/1189163009.jpg.0-1.jpg

Bunlarla birlikte başarılı olduğu takımlarda kurduğu sıkı ilişkiler, zaferlerinin ince detaylarından yalnızca biri. Taktiksel detayların haricinde, ‘prime’ Mourinho takımlarının harika bir takımdaşlığa ve motivasyona sahip olmasından bu anlaşılabilir. Oyunun insani tarafına defalarca vurgu yapması da tam olarak bu yüzden.  Şampiyonlar Ligi zaferi yaşadığı Inter takımının kaptanı Zanetti, onun takıma olan etkisini şöyle özetlemiş: “O Inter takımının kaptanı olmak hayatımın en büyük gururlarından biri. Mourinho ile birlikte alev alev yanan bir binaya bile gözümüz kapalı girerdik. Kimseden korkumuz yoktu!” [1] Başarısız olduğu takımlarda da bu motivasyonu sağlayamadığı için zorlandı. Manchester United kariyeri buna güçlü bir örnek olacaktır. 2017-18 sezonunda Kırmızı Şeytanlar ile Premier Lig ikincisi olmasını (şakayla karışık) kariyerinin en büyük başarısı olarak değerlendirmesi tam olarak bu yüzdendi.

Onu meslektaşlarından ayıran bir diğer yanı da kişiliği. Belirgin bir şekilde ‘alfa’ tarzı bir karaktere sahip olan Jose Mourinho, bunun üstüne kazanma isteğinin getirdiği motivasyonu da ekleyince nevi şahsına münhasır bir insana dönüştü. Egosu, motivasyonu ve tavırlarıyla kesinlikle benzersiz biri. Yaptığı her harekette kazanma isteğini bizlere hatırlatma amacında. Manchester United’ın başındayken Tottenham’a Old Trafford’da 3-0 kaybettikleri maçın ardından “3-0’ın başka bir anlamı daha var. Ben, ligdeki diğer 19 menajerden daha fazla Premier Lig kazandım. Saygı, saygı!” derken de tam olarak bunu amaçlıyordu. Bazen de bizzat saha içinde bu isteğini gösterdi. Örneğin, Inter’in başındayken Barcelona ile oynadıkları Şampiyonlar Ligi yarı final rövanş maçında Pep Guardiola, Ibrahimovic’e taktik verirken yanlarına gidip Guardiola’ya “Partiye başlamayın, bu iş daha bitmedi Pep!” demişti. Bunun yanında, sosyal medyada da bir süredir kendisini aktif olarak görmekteyiz. Özellikle kaybedilen maçların ardından yaptığı “yarın antrenman var” tarzı paylaşımlarda da benzer bir amacı olduğunu söyleyebiliriz. Bazıları bunu kibir olarak görse de aslında bu, onun yaklaşım tarzı ve bu yaklaşım tarzını Michael Jordan’ın kariyeri boyunca yaptıklarına benzetebilirsiniz.

https://cdn.resfu.com/media/img_news/mourinho-celebra-el-pase-del-inter-a-la-final-de-la-champions-league-en-el-2010-tras-derrotar-al-barcelona-en-las-semifinales-de-la-champions-league-con-un-global-de-3-2--archivo-efe-afp.jpg?size=1200x&ext=jpeg

Jose Mourinho takımları hakkındaki yanlış bir düşünceden de bahsetmem gerekir. Mourinho’nun taktiğinin sadece derinde savunma yapmak üzerine kurulu olduğu yönünde yaygın bir görüş söz konusu. Bu, bir noktaya kadar doğru olmakla birlikte kendisinin taktiklerini sadece savunma ile açıklamak son derece yanlış. Doğru olan tarafı, Mourinho’nun takımlarında savunma kurgusunu son derece başarılı kurması. Örnek vermek gerekirse, efsane Inter takımı savunmada çok iyi pozisyon alan ve fiziksel olarak güçlü bir takımdı. Kontra ataktan fazlasıyla gol attıkları da doğru ama oyunu kurarken pas oyununu benimseyen takımlara benzer bir anlayışla bunu gerçekleştiriyorlardı. Cambiasso stoperlere yaklaşarak oyun kurulumuna destek veriyordu. Genelde üç orta saha oyuncusu kullandıkları ve rakipler çoğu zaman 4-4-2 karşıladıkları için orta sahada hep sayıca üstünlerdi. Motta ve Stankovic ile 3. bölgeye taşınan pozisyonları; genelde Sneijder, Eto’o ve Milito’dan biri tamamlıyordu. Sağ bek Maicon’un hücuma olan katkısı da dikkate alınması gereken bir detay. Bunlara bir de şu detayı eklemek isterim: Savunma takımı olarak görülen Inter, 2009-10 sezonunda Serie A’da 75 golle ligin en çok gol atan takımıydı. Benzer şekilde Chelsea’deki ilk döneminde de Lampard-Makalele-Essien orta sahası takımın hücum ritmine yön veriyordu. Drogba, Robben ve sık sık ceza sahasına koşu atan Lampard takımın hücum silahlarıydı. Mou, futboldaki alanları çok iyi kullanan bir teknik direktör ve bunu yapabildiği için oyunu rakip sahaya taşımada da son derece başarılı oldu.

Porto ile dünya futbol sahnesine çıktığından beri Mourinho’nun adı sürekli dilimizde dolaşıyor. Futbolla pek alakası olmayan kişilerin bile ismini bir kez olsun duyduğu birisi. Tottenham dışında (şu anda çalıştığı Roma’yı saymazsak) çalıştığı her takımda kupa kazandı. 1000 maçı aşan kariyerinde sayısız hikaye var. O, bunları yapabilmek için çok zorlu yollardan geçti ve tam olarak bu yüzden kazanma hırsını bize hala göstermeye devam ediyor. Karakteriyle, futbola bakışıyla ve yaptıklarıyla Jose Mourinho her zaman özel bir yerde olacak.

Bu yazılar da hoşunuza gidebilir

Yorum Yap