Napoli’nin Ruhu: O sene bu sene mi?

Yazar: Şezlong Yorumcusu

Tolstoy’un meşhur bir sözü vardır: “Tüm büyük hikayeler iki şekilde başlar; ya bir adam bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.”

Napoli’ye 5 Temmuz 1984 günü inen yabancının, bir kentin tüm umutlarını yüklenip, hem kendi kariyerinin hem de o Güney şehrinin makus talihini değiştirmesi belki bir ölçüde beklenebilirdi. Fakat bir adamla bir şehir arasında böyle bir birliktelik, böyle bir ruh ve karakter örtüşmesi, böyle güçlü bir hikaye insanlık tarihinde çok az görülmüştü muhtemelen. Yine muhtemelen bu yüzden, kimsenin aklının ermediği bu eşsiz bütünleşme ancak ‘ilahi’ bir güçle anlamlandırılabildi.

Maradona, bir yabancı olarak gittiği Napoli’nin “ruhu” oldu. İtalya’nın birliğinden bu yana “itilip kakılan”, “hor görülen” bir şehri sırtında taşıyıp, her bir Napolitenin içinde bu yüzden az veya çok var olan öfkenin, hırsın ve kabullenme arzusunun önce temsilcisi, sonra ise müjdecisi oldu. Kendi hayat öyküsüyle Napoli’nin öyküsü arasındaki benzerliklerle çizdiği mavi-beyaz yolunda Napoli’ye tarihteki iki şampiyonluğunu ve yegane Avrupa Kupası’nı kazandırdı.

Napoli'de iki kişi: Diego ve Maradona... | NTVSpor.net

Maradona’nın Napoli için ne anlama geldiğini hissetmek için şehirde beş dakika kalmanız veya oralı biriyle kısacık bir sohbet etmeniz yeterli. En koyu Katolik Napolili bile Maradona’nın “Tanrı” olduğu söylendiğinde, şöyle bir zımni kabullenmeyle içten bir gülümsemeyle bakacaktır size muhtemelen. Maradona, Napoli’den ayrılalı 30 yıl olmasına rağmen.

Bu giriş kısmı fazla uzadı ama Napoli’nin bu yıl Serie A’daki muhteşem başlangıç performansını ve erken şampiyonluk yürüyüşünün sadece saha içindeki teknik olgulara veya istatistiklerle değil, metafizik boyutuyla da anlatmayı denemek için buna ihtiyaç vardı belki de…

Napoli, 1989-90 sezonundan bu yana Serie A’da şampiyon olamadı. Uzun süre inişli-çıkışlı bir grafik çizdi. Son olarak 2004’te iflas edip dibe vurduktan sonra şimdiki Başkan Aurelio de Laurentiis’in kulübü devralmasıyla yeniden İtalya futbolunun büyükleriyle aynı masaya oturma yoluna baş koydular, akıllı hamlelerle büyüdüler. “Sette Sorelle”* arasında sayılmayan Napoli’yi şampiyonluk hesaplarında yadsınamayacak bir konuma getirdiler. Sarri’yle tüm Avrupa’nın hayranlıkla izlediği bir takım oluşturdular, 2017-18 sezonunda çok yaklaşıp Juventus’a kaybettiler, 2019’da ise benzer bir senaryoyu Ancelotti yönetiminde yaşadılar. Fakat Maradona’sız bir türlü olmadı.

Spalletti’yle Yeşeren Umutlar

Bu sezon ise lige fırtına gibi girip dokuz maçta 25 puanla tarihi bir başlangıç yaptılar. Sadece Roma’yla Olimpico’da golsüz berabere kalıp tüm maçlarını kazandılar ve sadece üç gol yediler. 2000’lerin sonundaki Roma günlerinde şampiyonluk alamasa da oynattığı müthiş futbol ve yaratıcı çözümlerle (Totti’yi sahte dokuz oynatmak gibi) iz bırakan ve iki kez yılın menajeri seçilen, dolayısıyla “buraların hocası” olan  Spalletti’yle kimyaları tutmuş görünüyor.

Bu serüven Inter’de başarısız bir dönem geçirdikten sonra iki yıl es veren Spalletti için de ümitvar bir yolculuk. Hoca hem keyifli, hem sakin hem de duruma fazlasıyla hakim bir görüntü çiziyor. Fazla rotasyon yapmadan klasik bir 4-3-3’le ideal kadrosunu(Ospina-Di Lorenzo, Manolas, Kouilibaly, M.Rui-Zielinski, F. Ruiz, Elif Elmas-Politano, Osimhen, Insigne 11’i ile zaman zaman kadroya giren Lozano ve Lobotka) fazla bozmadan oynuyor. Yıllardır transferin gözdesi olduğu halde şehri terk etmeyen Koulibaly; elbette Maradona seviyesinde olmasa da Hamsik-Mertens mertebesinde bir “efsaneye” dönüşmekte olan Insigne; Serie A’da yıllardır parlak istatistikler sunsa da bir türlü öne çıkamayan Politano ve elbette beş büyük ligin en formda santrforları arasında yer alan ve böyle giderse elitler arasında sayılacak, müthiş bir çıkış gösteren Osimhen öne çıkıyor.

Stadio Diego Armando Maradona

Fakat başta dediğim gibi bu bir teknik/taktik yazısı değil.  Maradona’nın birinci ölüm yıldönümüne bir haftadan az bir süre  kala, onun hayatında belki de en mutlu, en çocuk gibi ve aynı zamanda ‘tanrı’ olarak görülmeye en yakın hissettiği San Paulo Stadyumu’nda yazılacak bir hikayeye dair, umutlu bir bakışla atılan “ya olursa” temennisi.

Evet “ya olursa”… Çünkü Napoli, Maradona gittiğinden beri ilk kez o bütünleşmeye bu kadar yakın duruyor. Ölümünden sonra ismi değişen “Stadio Diego Armando Maradona”da, pandemi sezonunun ardından seyirciyle oynanan ilk sezonda, onun efsanesiyle büyüyen yeni neslin gözleri önünde büyüyecek bir hikaye.

Maradona’nın ruhu, Napoli seyircisi, Akdeniz… Bu sene o sene olabilir mi?

 

* Sette Sorelle: Kelime anlamı Yedi Kızkardeş olup, Premier Lig’deki “big six” gibi Zirveye oynayan Inter, Milan, Juventus, Roma, Lazio, Parma ve Fiorentina’yı ifade eden kavram.

Bu yazılar da hoşunuza gidebilir

Yorum Yap