“Bedava yaşıyoruz, bedava/ Hava bedava, bulut bedava/ Dere tepe bedava/ Yağmur çamur bedava/ Otomobillerin dışı/ Sinemaların kapısı/ Camekanlar bedava…” diyor Orhan Veli Kanık şiirinde ve tabii Orhan Veli’den sonra, Exxen’den önce bir dönem buna Türkiye takımlarının Türkiye’de oynadığı Şampiyonlar Ligi maçları da dahildi. Beşiktaş’ın Dortmund’la oynadığı maçtan önce Sergen Yalçın bu özlem ile mi hareket etti bilinmez ama bu maçların yayınlanma şekillerine ilişkin kararlar, kişiler ve kurumlarca duygulara ve taleplere belirlenebilecek bir karar değil. Hayatın her alanı gibi endüstriyelleşen sporun en büyük gelir kaynağı olan yayın hakları katı kurallarla düzenlenip takip edilmekte. Yani ne Sergen Yalçın Yeşilçam filmlerindeki gibi iyi yürekli Tarık Akan, ne de Acun Ilıcalı kötü bir patron.
Salı veya Çarşamba akşamı, saat 21.45… Herkesin beklediği tek bir kelime “Die Meister”. Uzun yıllar boyunca Şampiyonları Ligi akşamlarından bir tanesi Türkiye’de açık kanal diye tabir ettiğimiz, gerçek anlamıyla ücretsiz yayın yapan bir kanal üzerinden Türkiyeli futbolseverler ile buluştu. Ancak takımlarımızın Avrupa’da gösterdiği başarısız performansın ardından gelen ekonomik kriz sebebiyle ücretsiz yayın yapan kanallar bakımından bu maçları yayınlamak artık eskisi gibi sürdürebilir bir iş modeli sunmuyor.
Halkın, takımlarının Şampiyonlar Ligi maçlarını ücretsiz izleyebilmesi için yapılacak şeyler yok değil tabii. Televizyon yayıncılığı her ne kadar özel sektör olsa da devlet kontrolünden tamamen azade değildir. Bu devlet düzenlemeleri ise kendine Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun kuruluşu, teşkilâtı, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esasları belirleyen 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 17. maddesinde kamunun önemli olaylara erişimine ilişkin bölümde yer almaktadır. Bu bölümde şu ifadelere yer verilmektedir: “Üst Kurul, toplum için büyük önem arz eden ulusal ve uluslararası olayları; ülke geneline şifresiz ve ücretsiz yayın yapan televizyon kanallarından canlı veya banttan yayınlanmasını temin etmek amacıyla, konuyla ilgili diğer kurumların görüşlerini de almak suretiyle bir önemli olaylar listesi hazırlayarak ilân eder.” Bu maddeyi takiben, RTÜK 25 Temmuz 2013 tarihinde Önemli Olaylar Listesi’ni yayınlamıştır. Buna göre Avrupa kulüp futbolu müsabakalarından yalnızca “UEFA Avrupa Ligi yarı final ve final karşılaşmaları, UEFA Şampiyonlar Ligi yarı final ve final karşılaşmaları ile UEFA Süper Kupa karşılaşması” yer almıştır. Aynı listeye göre Türkiye milli futbol takımlarının maçlarının tamamı önemli olay olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca RTÜK düzenlemelerinde, bir olayın önemli olay olarak kabul edilebilmesi için toplum tarafından büyük önem taşıdığının kabulü, münhasır haklara konu olması ve spor ve kültür olayı olması gerektiği de belirlenmiştir. Avrupa Birliği adaylık sürecinin bir getirisi olan bu düzenlemelerin sonucunda önemli olay olarak kabul edilen olayların ücretsiz televizyondan canlı veya banttan izleme imkanının sağlanması yükümlülüğü RTÜK’ün üstündedir.
Bu konuya ilişkin tartışmalar, bu sene Beşiktaş’ın Dortmund’a karşı oynadığı ilk Şampiyonlar Ligi maçından önce tekrar alevlendi. Sergen Yalçın, maçtan önce katıldığı basın toplantısında yakın arkadaşı Acun Ilıcalı’dan Beşiktaş’ın ilk Şampiyonlar Ligi maçını ücretsiz yayınlanmasını rica etti. Sergen Yalçın’ın başarılarının yanında bu amatör yaklaşımı kimileri tarafından hoş karşılanmakta. Ancak profesyonelleşen futbol yönetiminin bütün ülkelerde yükseldiği şu dönemde, futbol ekonomisinde ilk 10’da yer alan Türkiye’nin şampiyon takımının teknik direktörünün böyle bir açıklamada bulunması Türkiye futbolunun içinde bulunduğu problematik durumu tekrar gözler önüne seriyor. Basın açıklamalarında çok görülmeyen bu istek karşısında bir anda Türkiye’nin gündemine giren bu talep, bütün taraftarların ve Beşiktaş camiasının ünlü isimlerinin Acun Ilıcalı’dan ricalarıyla beraber daha yüksek sesle duyulmaya başlandı. Bunun üzerine Acun Ilıcalı da bir TV programında kendini açıklamak zorunda kaldı.
TV ekranlarında süren bu tartışmanın ardından RTÜK de konuya dahil oldu, hatırlatma amacıyla yapmış olacak ki konuya ilişkin bir değişiklik yapılmadı ve Önemli Olaylar Listesi’ni güncelledi ancak Şampiyonlar Ligi maçlarına ilişkin maddeye Türkiye takımlarının maçlarına ilişkin bir ibare eklemedi. Aslında 2013 yılında yapılan Radikal haberine göre, RTÜK’ün gündemine ve ilk Önemli Olaylar Listesi taslağına “Avrupa kupalarında (futbol) Türk takımlarının oynadığı bütün maçlar…” ibaresi eklenmiş ancak listenin yayınlanan son halinde bu ifadeye yer verilmemişti.
Bu şok edici istek karşısında Acun Ilıcalı da kendini bir TV programında savundu. Kendine has tarzıyla açıklamalar yapan Acun Ilıcalı’nın, kendi argümanları dışında hukuki argümanları da mevcut. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bir futbol müsabakasının fikri mülkiyet hakları en basit ifade ile o maçı oynayan takımlara aittir. Yine en basit şekilde ifade etmek gerekirse de o müsabakanın yayın hakları da müsabakayı düzenleyene yani ev sahibi takıma aittir.
Futbol karşılaşmalarının yayın hakları konusu; medeni hukuk, borçlar hukuku, eşya hukuku, ticaret hukuku, medya hukuku, rekabet hukuku, fikri mülkiyet hukuku, anayasa ve idare hukuku gibi alanları kapsamaktadır. Ancak yıllar içinde gelişen yayın sektörüyle birlikte bu kurallara ilişkin pratikler değişiklik gösterdi ve günümüzde artık daha kolektif, havuz tarzı tek elden toplu yayın hakları satışları yapılmaktadır. Bu gelişen hukuk pratikleri de hem bireysel kararların bu süreci etkilemesinin önüne geçmektedir hem de maç yayını sektörünü bir bütün olarak korumaktadır. Bir diğer deyişle, sektörün kendisi ve tercihleri mülkiyete konu olan yayının üreticilerinden daha önemli bir noktaya geldi. Bunun sonucunda ise bu profesyonelleşmeye hala kendini adapte edemeyenler, amatör heveslerle böyle taleplerde bulunurken işin profesyonel kısmını temsil edenler ise kendilerini hukuken bağlayan kurallardan bir haber gözüküyor.
Rekabet hukuku kapsamında sunduğunuz bir hizmetin fiyatını belirlerken tamamen serbest değilsiniz. Faaliyet gösterilen sektörde (eğlence ve maç yayın sektörü) rakiplerle beraber yer alındığı için – şu an için yayın haklarının tek sahibi olunması, sektörde tek olunduğunu göstermez – bir hizmetin bedavaya sunulması, hizmetin fiyatlanması konusunda sektör açısından problem yaşatacaktır. Bir kere de olsa böyle bir uygulamanın gerçekleşmesi, tüketici tarafından farklı beklentilere sebep olacak, ileri tarihte yayın hakları el değiştirdiğinde yayın haklarını satın alan diğer şirketler tarafından da benzer uygulamaların gerçekleştirilmesi konusunda beklenti yaratacaktır. Bu da sektörün gelişmesi açısından ileriye yönelik ciddi sorunlar yaratacak, sektörde faaliyet gösteren aktörlerin çekingen davranmasına ve yeni aktörlerin sektöre girmekten vazgeçmesine sebep olacaktır. Daha önceden gerek Avrupa’da gerek Türkiye’de rekabet kurulları ve otoriteleri tarafından futbol müsabakaları yayın sektörüne ilişkin çeşitli kararlar alındı. Özellikle Türkiye’de yayın haklarına ilişkin gelişmeler Rekabet Kurumu tarafından düzenli bir şekilde incelenmekte ve karara bağlanmaktadır. Bu kararlara ilişkin son örneklerden biri 2016-2017 sezonunun yayın haklarına ilişkin Rekabet Kurulu tarafından verilen karardı.
Futbolun paydaşlarının dilinden düşürmediği profesyonelleşmenin uygulamada bir karşılığının olmamaya devam ederse bu tarz absürt tartışmalar ile çok daha fazla karşı karşıya kalacağız. Niyet ve yön olarak doğru yolda olan Türkiye futbolu paydaşları, davranışlarını da bu yönde değiştirip eski alışkanlıklarından kurtulabilirse Türkiye futbol özelinde barındırdığı potansiyeline ulaşacaktır. Ayrıca, Rekabet Kurumu’nun spor ve futbol sektörü üzerinde etkinliğini arttırması gerekmektedir. Sektörleşmenin sağlam ve düzenli olması için düzenleyici kurumların daha yakından ve daha etkin müdahalelerde bulunması gerekmektedir. Dünya’da çok ileri bir noktaya gelen ve ülkemizde yeni yeni gelişmeye başlayan bu sektörleşmenin hatasız ve sancısız olması için özel kurumlara ve kanunlara ihtiyacımız var.