İflasın eşiğinden dönen bir kulüp ve idman saatlerini kaçırıp yırtık kotuyla idmana gelen bir hoca. Tarih 1 Temmuz 2008, Almanya’nın Ruhr bölgesinde bulunan sarı siyaha gönül vermiş taraftarlar için sıradan bir gün. Son beş sezonu ligde ilk beşin dışında bitiren ve 2005 yılından beri iflasın eşiğinde dolanan Borussia Dortmund, Mainz ile adından söz ettiren fakat 2006/07 sezonunda kırmızı beyazlı takımla küme düşmüş olan Jürgen Klopp ile sözleşme imzaladı. İflası engellemek için elindeki çoğu yıldız oyuncuyu satıp altyapı oyuncularına dönme kararı alan takımın önünde gelecek adına konuşmak için çok uzun zaman vardı, en azından futbolseverlerin çoğu böyle düşünüyordu. Dortmund ile sözleşme imzalamadan önce Hamburg ile görüşmüş olan Klopp, dönemin Hamburg sportif direktörü Dietmar Beiersdorfer’ın Mainz takımından aldığı “idmanlara geç gelen, sakallı ve yırtık kotlu bir adam” raporları sebebiyle Hamburg’un kapısından dönmüştü.
Dortmund’a imza attığı ilk günden itibaren oynattığı futbol ile taraftarın ve futbolseverlerin beğenisini toplayan Alman teknik direktör, tüm taraftarların 1 Temmuz 2008 gününde düşündüklerinin aksine takımı aldığı günden iki sezon sonra 2010/2011 Deutscher Meister oluyordu. 2010/11 sezonundaki başarısını bir sonraki sezonda da devam ettiren Borussia Dortmund, 2012/13 sezonu yaz transfer döneminde Shinji Kagawa gibi önemli bir oyuncusunu ve ilk şampiyonlukta takıma harika katkı sağlayan Paraguaylı Lucas Barrios’u kaybederken, dönemin en potansiyeli yüksek yıldız adaylarından olan ve 10 sene boyunca Dortmund altyapısında top koşturmuş Marco Reus’u kadrosuna katmayı başardı. Bir önceki sene Şampiyonlar Ligi’nde nispeten kolay bir grupta gelen başarısız sonuçlar neticesinde, gelecek dönem için Dortmund’un en büyük hedefi Şampiyonlar Ligi’nde başarıydı.
30 Ağustos 2012’de grup kuraları çekildiğinde Borussia Dortmund, kendi ligini şampiyon bitiren Ajax, Manchester City ve Real Madrid ile eşleşti. Grubun en büyük iki favorisi, bir önceki sezon Sergio Agüero’nun golüyle mucizevi şekilde şampiyonluğu alan City ve Jose Mourinho önderliğindeki dev kadrosuyla Real Madrid’di. Tüm beklentilerin aksine Borussia Dortmund, grubu namağlup şekilde 14 puanla lider şekilde tamamladı ve özellikle de Real Madrid maçlarındaki muazzam oyun performansı sebebiyle büyük övgü aldı. Son 16 turunda Darijo Srna, Fernandinho ve daha sonrasında Dortmund forması da giyecek olan Henrikh Mkhitaryan, Taison, Douglas Costa gibi günümüzde adından sıkça söz ettiren oyunculara sahip Ukrayna temsilcisi Shakhtar Donetsk ile eşleşti.
Ukrayna’da zorlu geçen maçın ardından Mats Hummels’in son dakikalarda gelen golüyle 2-2 gibi avantajlı bir skorla Signal Iduna Park’a dönen Dortmund, baştan sona üstün götürdüğü maçı 3-0 kazanıp çeyrek finale yükseldi. 2010 yılında Katarlı iş insanı tarafından satın alınan Malaga ile eşleşen Borussia Dortmund, İspanya’daki ilk maçta 0-0 berabere kaldı ve daima efsane geri dönüşler arasında yer alacak maç için Almanya’ya döndü. Dortmund Ultras grupların binlerce karton kullanarak yaptığı “Kayıp kupanın izinde” koreografisiyle maç öncesini görsel şölene çevirdiği müsabakada İspanyol temsilcisi, Joaquin’in attığı gol ile 1-0 öne geçti fakat ilk yarının sonlarına doğru takımın Polonyalı yıldız oyuncusu Robert Lewandowski skoru 1-1’e getirerek devre arasına takımının umutla girmesini sağladı. Maçtan galip gelmesi durumunda 97/98 sezonundan beri ilk defa Şampiyonlar Ligi yarı final aşamasında boy gösterecek olan Borussia Dortmund, maçın sonlarına doğru tartışmalı bir pozisyonda Eliseu’dan yediği golle 2-1 geriye düşünce maçın son dakikalarına tabiri caizse top tüfek girmek zorunda kaldı. Umutların tamamen tükenmeye başladığı anlarda Klopp’un verdiği direktif ile maçın son anlarını forvet oyuncusu gibi rakip ceza sahasında geçirecek olan Hummels’in 90+1. dakikada içeriye şişirdiği topta Reus ile golü bulan ev sahibi takım, son beş dakikaya büyük bir umutla girdi. 90+3. dakikada sezonun en flaş isimlerinden Brezilyalı stoper Felipe Santana’nın attığı gol ile maçı 3-2 kazanan Dortmund, ufak çaplı bir mucizeye imza atmış oldu. Maçın sonunda Klopp’un yapmış olduğu açıklama ise her şeyi izah ediyordu: “Şu an ne hissettiğimi kelimelerle anlatmama imkan yok, yarın kendimi doktora göstereceğim.”
12 Nisan 2013’te çekilen yarı final kuraları sonrasında Dortmund’un rakibi grupta da karşılaştığı ve büyük yıldız isimlere sahip olan Real Madrid oldu. Malaga eşleşmesinden sonra büyük motivasyon ve moral kaynağı ile Real Madrid karşısına çıkan Alman ekibi, Lewandowski’nin yıldızlaşarak dört gol attığı ilk maçta kendi sahasında 4-1 gibi ezici bir skorla sahadan galip ayrıldı. Eşleşmenin ikinci maçında Real Madrid, adeta tek kale oynamasına ve son dakikalarda bulduğu gollerle 2-0 galip gelmesine rağmen turu geçemedi. Borussia Dortmund, büyük bir başarıya imza atarak 96/97 sezonundaki Juventus finalinden sonra tarihinde ikinci kez Şampiyonlar Ligi’nde finale yükseldi.
Finalde rakip o sezon dört maçta iki mağlubiyet alıp, hiç yenemedikleri Jupp Heynckes’in öğrencileri Bayern Münih’ti. Wembley’de oynanacak maç öncesi Dortmund’un önemli oyuncularından Mario Götze’nin, Bayern Münih ile anlaştığı haberleri gündeme bomba gibi düştü. Hem bu haberler hem de sakatlığı sebebiyle Götze, Sarı-Siyahlı ekibi bu büyük maç öncesi yalnız bırakacak ve tüm Dortmund taraftarlarının tepkisini çekecekti. Maçtan günler önce ortaya çıkan bu haber sonucunda, bazı oyuncular takımın kamp yaptığı otelde Klopp’un odasına gidip “Kendimizi ihanete uğramış hissediyoruz.” açıklamalarında bulundu. Dortmund cephesi tarafından büyük olaylar ile başlayan maçta, ortada geçen bir ilk yarının ardından Robben-Ribery ikilisi tüm maç yaptığı gibi Dortmund’un bek oyuncularına büyük sorunlar çıkartarak, sol çizgide aralarında paslaştıktan sonra Robben’in Mandzukic’e al da at dercesine verdiği pas sonrası Bavyera ekibi 1-0 öne geçti. Hem o dönem hem de sonraki profesyonel kariyerinde bireysel hatalarıyla ünlü olan Dante, ceza sahası içinde topu ıskalayarak Reus’a tekme atıp Dortmund’un yediği golden yalnızca yedi dakika sonra penaltı kazandı. 11/12 sezonunda takımdan ayrılan Nuri Şahin’in yerine yine aynı dönem transfer edilen İlkay Gündoğan topun başına geçip skoru 1-1’e getirdi. Maçın son anlarına girilirken yukarıda bahsettiğim ve sonrasında Bavyera ekibinin taraftarlarının “RobBery” lakabını takacağı Robben-Ribery ikilisi sahneye çıktı ve Ribery’nin topuk pasında kaleciyle karşı karşıya kalan Robben, kalecinin solundan topu ağlara gönderdi. Maçın son dakikalarında skor değişmedi ve Bayern Münih kupaya uzandı.
Böylece Borussia Dortmund, masalsı geçen sezonların ve yerel ligde gelen başarıların ardından her ne kadar Şampiyonlar Ligi’ni kazanamasa ve sonu kupa ile bitmemiş olsa bile Avrupa futbolunda da adından söz ettirmiş, başarılı bir sezon geçirdi. Maç öncesinde yaptığı açıklamada; “Eğer özel ve yeni bir hikâye istiyorsanız bizi destekleyin ama para ve güçten yanaysanız Bayern Münih’i destekleyebilirsiniz.” diyen Klopp ve Dortmund, çoğu futbol severin gönlünde taht kurmuş olsa da para ve güce karşı kaybediyordu.