Futbol tarihinde menajerlerin rekabetine sık sık şahit oluruz. Taktikleri ve saha içinde birbirlerine olan tavırları rekabeti daha da arttırır. Pep Guardiola ve Jürgen Klopp arasındaki rekabet de 2013’te Almanya’da başladı. O günden bu güne futbolun gelişimini etkileyen bir rekabetin içindeler. Efsane iki menajerin bu rekabeti anlamlı kılan tarafları şuydu: Farklılıklar içindeki benzerlikleri.
Büyük rekabetleri çekici yapan şey genellikle farklı tarzların temsilidir. Pep-Klopp rekabetinde de bunu görmemiz mümkün. En iyi dönemlerinde takımları doğal olarak topa daha çok sahip olan taraflar oldu ancak oyun anlayışlarının temeli farklı. Pep Guardiola, Total Futbol anlayışının etkisinde Barcelona’ya oynattığı ‘Tiki-Taka’sında odağı, oyunu kaleciden itibaren net paslarla üçüncü bölgeye taşımaktı. Bayern Münih ve şu anda çalıştırdığı Manchester City’de de bu oyun tarzını görmek mümkün. Öte yandan Jürgen Klopp, Mainz’da tanıştığı idolü Wolfgang Frank’ın sistemini daha çok benimsedi. Alan savunması ve karşı pres oyununu Mainz’dan Liverpool’a uzanan teknik direktörlük kariyerinde defalarca gösterdi. Yoğun bir pas oyunu ve karşı pres’i ustaca yapan bir oyun karşı karşıya geldiğinde izlemesi zevkli bir hal alıyor çünkü oyunları birbirlerinin panzehri durumunda.
Bahsettiğimiz oyun tarzlarının oturmasıyla birlikte iki teknik direktör de kariyerinin en iyi performanslarını vermeye başladı. Almanya’da birbirlerine karşı çekişmeli mücadeleler yaşattılar. Bayern Münih, Pep döneminde ligi domine etti ama Dortmund’a karşı olan maçlar onlar adına zor geçmişti. İngiltere’de yeniden denk gelmeleri heyecan vericiydi çünkü bu kez ikisi de kendi tarzını sıfırdan kurmaya çalışacaktı. 2-3 yıl içinde takımlarına olan etkilerini çok net bir biçimde görmeye başladık. Premier Lig’in küresel çaptaki etkisiyle Klopp ve Pep tarzını herkes seyretme imkanı buldu. Bu etki arttıkça rekabetin seviyesi de arttı. İki teknik direktör birbirini alt etmek için farklı çözüm yolları aradılar. Guardiola; Bernardo Silva’yı orta sahada kullandı, İlkay Gündoğan’a sisteminin önemli bir rolü olan sahte 9’u verdi, Cancelo’yu hücum yerleşiminde orta sahaya yaklaştırdı. Klopp da seneler geçtikçe fizikselliği sezona verimli bir şekilde yaydı, hücum oyuncuları half-space’i çok daha iyi kullanmaya başladı ve set hücumlarında her geçen yıl daha iyi performans aldı. Bu çözüm yolları; Messi-Ronaldo, Djokovic-Federer-Nadal rekabetleri gibi seviyeyi daha da yukarı götürmüştü ve bu durumun modern futbolun taktiksel gelişimine devasa bir katkı verdiği apaçık ortada. Pep Guardiola, bu konuyla ilgili bu sezon Premier Lig’de oynadıkları ve 2-2 biten maçtan önce şu açıklamayı yaptı: “O ve onun takımları benim daha iyi bir menajer olmama yardımcı oldu. O beni daha iyi bir menajer olmak için kendimi geliştirmem ve onları yenmem konusunda beni başka bir seviyeye taşıdı. Bu yüzden hala bu işteyiz. Bazı menajerler sizi ileri götürmek için meydan okumalar yaparlar. Bunu Almanya’da birbirimizle karşılaştığımızda yaptık.’’ [1]
Rekabeti bu kadar arttıran etki kazanma istekleriydi. Elit spor insanlarında görebileceğimiz bir istekten bahsediyorum. Kaç kupa alırlarsa alsınlar hala aynı açlığı sürdürebilmeleri, onları her zaman daha iyi olmaya iten şeylerden. Guardiola’nın çalıştığı takımlarda kupaları adeta domine etmesi ve Klopp’un istikrarlı, güçlü yapılar kurarak başarıya ulaşması onların kazanma bakış açısını da farklı kılıyor. Pep Guardiola, herkesin tahmin edebileceği üzere futbol taktikleri üzerine çok fazla kafa yoran, bu konuda belki de dünyanın en iyilerinden olan ve sürekli gelişmenin yollarını arayan biri. Bu konuda zaman zaman eleştiri alsa bile onu o yapan özellik bu. Takımı 2017-18 sezonunda ligi domine ederken onları sürekli daha iyi olmaya ve odaklarını kaybetmemelerine özen gösterdi. Klopp da elbette bu yaklaşıma sahip ama onu meslektaşından ayrı kılan bir özelliği üst seviye liderlik becerileri. Elbette Pep de çok güçlü bir figür ama Klopp’un da oyuncular üzerindeki etkisi oldukça güçlü. Tanıyan herkesin liderlik becerilerine hayran olduğu Klopp, oyuncu grubunu bir hedefe motive etmede bir dünya markası. Taktiksel gelişimin yanında kulübünü adeta sahipleniyor. Guardiola gibi o da anı yaşıyor ve bundan keyif alıyor. Barcelona’ya karşı oynadıkları efsane Şampiyonlar Ligi serisi buna güçlü bir örnek olacaktır. Onların bakış açılarını bir de ikisiyle de çalışmış oyuncuların demeçleriyle desteklemek isterim. Klopp’un Dortmund’unda önemli bir yere sahip olan İlkay Gündoğan, onun hakkında bu ifadeleri kullanıyor:
”Jürgen müthiş bir menajer ve her maç öncesinde takımını motive edebiliyor. Oyuncularıyla nasıl anlaşacağını, onlara nasıl davranacağını ve motive edeceğini bilen üst seviye biri. Bunu Liverpool’da da geliştirmeye devam ediyor.”
Şu anda en iyi dönemlerini yaşayan Robert Lewandowski, Guardiola’yı şu şekilde değerlendiriyor:
“Bence Guardiola çalıştığı herkesi daha iyi yapıyor. 24 saat futbol hakkında düşünüyor. Obsesif mi? Bu doğru. Her açıyı en ince ayrıntısına kadar ele alıyor ve oyuncularının maçta ve antrenmanda yüzde yüzlerini vermelerini talep ediyor.”
Üzerinden on veya yirmi yıl geçtiğinde, günümüz futbolu adına hatırlayacağımız çok şey var. Pep ile Klopp arasındaki rekabet de mutlaka anımsayacağımız şeylerden biri olacak. Oyuna bakışları, taktiksel anlayışları bir tarafa birbirlerine duydukları saygı bu rekabeti güzel yapan unsurlardan bir tanesi. Birbirlerine karşı oynadıkları çoğu maç eğlenceli geçti. En yakın tarihteki 2-2 biten lig maçında da futbolun ne kadar yüksek seviyede olduğunu hatırlıyorsunuzdur. Onlar, hem çok farklı hem de çok benzerler. Bu yüzden de rekabetleri çok eğlenceli. 2-3 yıl daha Premier Lig’de çalışmaya devam edecekler gibi gözüküyor. Bir süre daha onları karşı karşıya izleyecek olmanın tadını çıkarmalıyız.