Şampiyonlar Ligi başta olmak üzere; sezon boyunca müthiş işler yapmış ancak sonunu getirememiş takımların hikayelerine tanıklık edenlerin derin duygularıyla harmanlayarak anlatacağı serimizin ilk konusu, futbol adına büyülü bir dönem olan 1990’ların sonu 2000’lerin başından: 1999-2000 Valencia! Bir sonraki sezonu da maalesef bu formata uygun olduğu için Volante Dergi yazarlarının gelecek yazılarda anlatacağı Valencia, o dönemlerde La Liga’da Deportivo La Coruna, Real Sociedad; Premier Lig’de Leeds United; Serie A’da ise düşman kardeşler Roma ve Lazio ile beraber kendi liglerindeki titanlara karşı koymayı başaran takımlardan biriydi. Gelin, o dönemde futbola aşık olmuş çocukların iç çekişleriyle andığı 1999-2000 Valencia’sının üzerindeki tozu beraber üfleyelim.
1998-99 Sezonunda Claudio Ranieri yönetiminde Copa Del Rey kazanarak kupasızlık dönemini sona erdiren Valencia, La Liga’da dördüncü olarak Şampiyonlar Ligi ön elemelerine katılma başarısını da gösterdi. Bu sezonun ardından Atletico Madrid’in başına geçen Ranieri’nin yerine ise Mallorca’nın hocası Hector Cuper’le anlaşıldı. Kadrosunda Santiago Canizares, David Albelda, Claduio Lopez, Miguel Angel Angulo ve pek tabii ki Gaizka Mendieta gibi yıldızlar bulunan Yarasalar, bu dikkat çekici kadroyu o dönemi izleme şansı bulanların yeni transfer olduğuna şaşıracağı Ruben Baraja, Kily Gonzalez ve Mauricio Pellegrino gibi sonradan tarih yazacak isimlerle takviye etti.
Sezona Barcelona’yı geçip İspanya Süper Kupası’yla başlayan Valencia, 1970-1980 arası gibi kazanmaya alışmış gibiydi. O dönemde kazanılan UEFA Süper Kupası’ndan sonra kupasız kalan siyah-beyazlılar, gözünü daha yükseklere dikti. Ancak Hector Cuper’in öğrencileri, La Liga’ya beklenenden uzak bir şekilde ilk dört maçını kaybederek başladı. Buna karşın Yarasalar, Şampiyonlar Ligi ön elemelerinde Hapoel Haifa’yı eleyip gruplara kalarak biraz nefes aldı.
Ligde deplasmanda alınan 3-2’lik Real Madrid galibiyetiyle potansiyelinin hakkını vermeye başlayan Valencia, Şampiyonlar Ligi ilk gruplarında ise fırtına gibi eserek grubunu Bayern Münih’in önünde namağlup lider tamamlama başarısını gösterdi. O dönemde ilk grup elemelerinden sonra son 16 eşleşmeleri yerine tekrar grup elemeleri yapıldığı için bir gruba daha düşen Valencia, bu seferki grubunu son şampiyon Manchester United’ın arkasından ikinci sırada bitirdi. Siyah-beyazlılar, çeyrek finalde o dönemde Alessandro Nesta, Diego Simeone, Juan Sebastian Veron, Marcelo Salas gibi Y kuşağının menajerlik oyunlarında en sevdiği takımların başında gelen ve 99-2000 sezonunu Serie A şampiyonu olarak tamamlayacak Lazio’yla eşleşti. Fakat bu kadroya Valencia acımadı; özellikle ilk maçta Gerard Lopez’in hat-trick yapmasıyla 5-2’lik skorla herkesi şaşkına çevirerek toplamda 5-3’le yarı final kapısını kırarak rakiplerinin gözünü fazlasıyla korkuttu. 1998-99 sezonunda Kupa Galipleri Kupası finalini aynı takıma Mallorca’nın başındayken -şaşırtıcı olmasa gerek-kaybeden Hector Cuper’in içini biraz da olsa soğutan bir eşleşme geride kalırken sıradaki rakip tanıdıktı: Barcelona.
Kişisel olarak bu dönemdeki çoğu takımın kadrosuyla özel bir bağ kurduğumdan (Rivaldo’nun etkisiyle biraz daha fazla) ve isimlerini okumak bile benim gibiler için film şeridi etkisi yaptığından, Rivaldo’nun yanı sıra kadrodaki yıldızlardan bazılarını satırlara dökelim: Carles Puyol, Pep Guardiola, Philip Cocu, Boudewijn Zenden, Patrick Kluivert, Luis Figo. Bu efsanevi kadroya karşı çeyrek finalin benzeri bir tarife uygulayan Valencia, 4-1’lik sansasyonel bir galibiyet alıp ilk maçtan işi bitirerek ikinci maçta yenilmesine rağmen tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi finalinin yolunu tutuyordu. Kupa Galipleri Kupası ve UEFA Süper Kupası’nı müzesinde sergileyen takımda hedef, en büyük kupaydı. Bu hedefin önündeki engel, yine bir yerlerden aşina olunan bir takımdı: Real Madrid.
Final öncesi tamamlanan La Liga’da alışılmadık sıralamalar vardı. Real Madrid’in sezonu beşinci kapatabildiği ligde, Valencia ve Barcelona çekişmesinde gülen taraf averaj farkıyla Barcelona’ydı. Ancak, bu çekişmeyi şampiyonluk için değil ikincilik için verdiler. Şampiyon -favorim olan yıldızları yazma kısmı geliyor- Donato’lu, Djalminha’lı, Roy Makaay’lı, Pauleta’lı Deportivo La Coruna’ydı. İlk kez bu başarıya ulaşan mavi-beyazlılar, dönemin ruhuna uygun olarak büyülü bir zafer kazanmayı başardı.
Sonradan kabuslarla hatırlanacağı düşünülmeyen final akşamına dönersek, Valencia büyük umutlarla Stade de France çimlerine çıkıyordu. Yaralı Real Madrid ise sezona görkemli bir veda etmenin inancıyla Şampiyonlar Ligi’nin ilk “yerel” finalindeydi. Kadroda Iker Casillas, Roberto Carlos, Steve McManaman, Raul Gonzalez ve Fernando Morientes gibi yıldızlar vardı. Real Madrid taraftarları dışındaki hemen hemen herkesin “güçsüzün yanında olma” refleksiyle ve o dönemin sürprizlerine bir yenisinin eklenmesi beklentisiyle izlediği maçta, maalesef büyü bozuluyor ve finallerin takımı 3-0’lık rahat bir galibiyetle bir yıl aradan sonra tekrar bu kupayı kazanarak toplamda sekizinci kez Avrupa’nın en büyüğü oluyordu.
Neden Olmadı?
Önceki turlarda deplasman yenilgilerine rağmen turlayan Valencia, tarafsız sahada oynanan bir finale konsantre olamamış olabilir. Rakip de kupanın en “winner” takımı olunca, ilerde göreceğimiz gibi bir anda çaresiz kalınması şaşırtmadı. Kendi liginin dominant takımıyla oynamak da mutlaka gözleri korkutmuştur. Ayrıca, Şampiyonlar Ligi’nde ilk finaline çıkan bir takımın favori olmadığını da unutmamak gerekir. Tüm bunların yanında, belki de en büyük etken “Cuper etkisi” dir.
Olsa Ne Değişirdi?
Valencia’nın Avrupa’nın en tepesine tırmanması, tüm umutlarını bu kupaya bağlayan Real Madrid’in “Los Galacticos” çağını daha çabuk başlatmasına yol açardı. La Liga’yı Deportivo’nun, Serie A’yı Lazio’nun, UEFA Kupası’nı Galatasaray’ın aldığı bir yılda Şampiyonlar Ligi’ni de Valencia almış olsaydı, titanların belki de “Avrupa Süper Ligi” projesini korkunç bir hızla hayata geçirmelerine ve keyif verici bir sezonun futbolun bitişi olarak anıldığına şahitlik edebilirdik. Bir de tabii Şampiyonlar Ligi şampiyonu bir hoca olarak Hector Cuper’i Orduspor’un başında göremezdik.
Bitti mi Hikayemiz?
Futbolda, özellikle de Şampiyonlar Ligi’nde hikayeler asla bitmez. 2000-2001 sezonunda bir kez daha Şampiyonlar Ligi finali gören Valencia’yı mutlaka anlatacağız. Final gören ancak kazanamayan bir takımın kazanan mı yoksa kaybeden mi olduğuna değineceğimiz yazılar yolda. Hector Cuper’in görkemli kaybetme serisi ise bambaşka bir serinin baş kahramanı olarak yazılmaya değer…