2022 Dünya Kupası Katar’ın tartışmalı ev sahipliğinde 20 Kasım’da oynanacak açılış karşılaşmasıyla başlayacak. Toplamda 22. kez düzenlecek olan bu futbol şöleninde kendi dönemlerinin ve aynı zamanda futbol tarihinin de en ikonik isimlerinden olan Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi gibi bazı oyuncular adeta son bir şarkı söyleyecek. Özellikle geri sayıma başladığımız son 1 yıllık süreçte turnuvayı dört gözle bekleyenlerin görmeyi umut ettiği olası bir Arjantin – Portekiz finali için gerekli şartlar oluşacak mı göreceğiz.
Ancak işin futbol izleyicilerinin kafasında kurduğu romantik fantezilerini en azından şimdilik bu yazıda bir kenara bırakarak, Dünya Kupası’ndaki gruplar arasında B Grubu (İngiltere – ABD – Galler – İran) ile birlikte güç dengesinin birbirine en yakın olduğunu düşündüğüm H Grubu’ndaki ekiplerin analizi ile devam edeceğim. Ayrıca futbolseverlerin de Dünya Kupaları tarihinde en unutamadığı maçlardan olan Gana-Uruguay çeyrek finali sonrası bu iki ülke milli takımının da aynı grupta yer alması kaderin ya da belki de FIFA’nın bir cilvesi olsa gerek. Herkese şimdiden iyi okumalar diliyorum.
PORTEKİZ
2022 Dünya Kupası ile birlikte bu organizasyona toplamda 8. kez katılma hakkı kazanan Portekiz’in 2000 öncesi dönemde bu alanda istikrarlı bir futbol ülkesi olduğunu söylemek pek mümkün değil. 2002’de Güney Kore ve Japonya’nın ortaklığında düzenlenen Dünya Kupası’na kadar bu organizasyonda yer alma sayıları sadece 2 ile sınırlıydı. Bu finaller ise futbolun evine döndüğü İngiltere ev sahipliğindeki 1966 Dünya Kupası ve Meksika’da düzenlenen yine ikonik finallerden olan 1986 Dünya Kupası’ydı.
Portekiz’in katıldığı Dünya Kupası organizasyonlarında şimdiye dek elde ettiği en büyük başarısı ise 1966 yılında o dönemin en güçlü ekiplerinden SSCB’ye karşı 2-1 kazanarak ulaştığı dünya üçüncülüğü tarihteki yerini koruyor. 2006 yılında da yarı finale kadar ulaşan Portekiz yarı finalde Fransa’ya Zinedine Zidane’ın penaltı golüyle boyun eğmiş ve üçüncülük maçında da ev sahibi Almanya’ya yenilerek turnuvayı dördüncülükle tamamlamıştı.
2000’ler sonrası futbol dünyasında Cristiano Ronaldo, Nani, Bernardo Silva gibi çıkardığı yıldız isimlerle turnuvalar öncesinde oynayacakları futbol da merak konusu olan Portekiz genelde futbolseverleri bu beklentilerin aksinde bir görüntüyle karşı karşıya bırakmasıyla bilinir. Özellikle deneyimli teknik adam Fernando Santos’un göreve gelmesiyle birlikte daha da pragmatik bir futbol anlayışına yönelen Portekiz, aslında bu yaklaşım değişikliğinin ödülünü 2016 Avrupa Şampiyonası’nı turnuva içerisinde normal süre içerisinde yarı finaldeki Galler müsabakası hariç hiçbir maçı galip tamamlayamadan şampiyonluğa ulaşarak almıştı. Son Dünya Kupası’nda gruptan çıkma başarısı gösteren ancak son 16’da Uruguay’a elenen “Navigatörler”, Cristiano Ronaldo’nun belki de milli takımla katılacağı son büyük turnuva olması sebebiyle bu kupada mental olarak daha büyük direnç gösterebilir. Turnuvaya eleme gruplarında sürpriz bir şekilde Sırbistan’ın arkasında kalarak play-off’larda dramatik bir şekilde A Milli Takımımız ve Makedonya’yı eleyerek ulaşan Portekiz’de ilk hedef gruptan bir kaza yaşamadan çıkmak olacaktır. İlerleyen süreçte ise Santos’un etkisi ve takım kimyalarıyla zor kaybeden bir yapı oluşturabilirse yine turnuvada bir çok favorinin başını ağrıtabilirler.
Kadrosunda Diogo Costa, Jose Sa ve Rui Patrício gibi oldukça yetenekli ve tecrübeli üç kaleci bulunduran Portekiz’de Fernando Santos, son süreçte kaleyi genelde bu üç ismin en genci olan Porto’lu Diogo Costa’ya emanet ediyor. Özellikle bu sene Şampiyonlar Ligi’nin grup aşamasında gösterdiği performansla yıldızı parlayan Diogo Costa’nın Portekiz’in turnuvadaki potansiyel başarı hikayesinde en kilit rollerden birine sahip olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Diğer mevkilerde de João Cancelo, Bernardo Silva, Cristiano Ronaldo ve Rafael Leao gibi kilit isimlere sahip olan Portekiz’in bu turnuvada da “sıkıcı” futbollarıyla bir sürpriz yapıp yapamayacaklarını hep birlikte göreceğiz.
Öne Çıkan Oyuncu: João Cancelo (ve tabii ki Cristiano Ronaldo)
URUGUAY
H Grubu’nun öne çıkan diğer bir takımı ise turnuvanın gediklilerinden Uruguay. Genelde katıldıkları her uluslararası turnuvada gösterdikleri dişli ve mücadeleci performansla otoriteler tarafından “Dark Horse” olarak da nitelendirilen La Celeste yani Gök Mavililer, 2022 Dünya Kupasıyla turnuvaya toplamda 14. kez katılım hakkı kazanmış oldular.
1930 yılında düzenlenen ilk Dünya Kupası’nı kazanan ülke olarak tarihte de önemli bir yeri olan Uruguay’ın turnuva tarihinde bunun haricinde üç kez yarı final (1954 İsviçre & 1970 Meksika & 2010 Güney Afrika), iki kez çeyrek final (1966 İngiltere & 2018 Rusya) ve üç kez de son 16’ya (1986 Meksika & 2014 Brezilya & 2018 Rusya) kalma başarıları bulunuyor.
2022 Dünya Kupası’na Güney Amerika eleme grubunda Brezilya ve Arjantin’in ardında 3. olarak katılım hakkı kazanan Uruguay, özellikle son dönemde katıldıkları her Dünya Kupası’nda oynadıkları futbol, mücadele azmi ve hırslı oyuncu grubuyla dikkat çeken performanslar ortaya koymayı başardı. Tabii ki zaman zaman bu hırs Luis Suarez’in rakiplerine dişlerini kullanarak zarar vermeye çalışması gibi durumlarla ön plana çıksa da mücadele azimleriyle hiç vazgeçmeyen yapılarını bu turnuvada da sürdüreceklerdir. 15 yıldır görevde olan efsanevi teknik direktörleri Óscar Tabárez’in eleme gruplarında gelen art arda gelen yenilgiler sonrası görevini bırakması sonrası koltuğu devralan genç teknik direktör Diego Alonso ile neler yapabileceklerini göreceğiz. Alonso’nun göreve gelmesi sonrası eleme gruplarında aldıkları üst üste 4 galibiyetle turnuvaya direkt katılım hakkı alan Uruguay, genç teknik adam yönetiminde çıktığı 9 maçta tek mağlubiyetini Eylül ayındaki bir hazırlık maçında İran’a karşı aldı.
Kadrosunda ligimizden de Fernando Muslera, Lucas Torreira (Galatasaray) ve Maxi Gómez gibi tanıdık isimleri de bulunduran Uruguay’ın kadrosunda Federico Valverde, Darwin Núñez, Luis Suárez, Edinson Cavani gibi oldukça önemli yıldız isimler de bulunmakta. Teknik direktörlük kariyerinde Güney Amerika ve MLS harici Avrupa tecrübesi bulunmayan Diego Alonso’nun özellikle kaleci tercihi en çok merak edilen noktalardan birisi. Uruguay milli takımıyla toplamda 133 maça çıkan 36 yaşındaki tecrübeli file bekçisi Fernando Muslera, Alonso’nun göreve gelişiyle kalesindeki yeri Uruguay ligi takımlardan Club Nacional forması giyen Sergio Rochet’ye kaptırmış durumda. Özellikle turnuva öncesi oynanan hazırlık maçlarında kaleyi Rochet’ye emanet eden Alonso’nun turnuva için tecrübeye mi yoksa form durumuna mı güvenerek formayı vereceğini hep birlikte göreceğiz. Fernando Muslera’nın muhtemelen son Dünya Kupası’na gidecek olması belki onu bu noktada öne taşıyabilir ancak şu an için Rochet bir adım önde gözüküyor.
Öne Çıkan Oyuncu: Federico Valverde
GANA
Gruptaki takımları incelediğim analizime Afrika’nın özellikle 2000 sonrası dönemde en renkli futbol ülkelerinden biri olan Gana ile devam ediyorum. 2022 Katar Dünya Kupası ile birlikte toplamda 4. kez finallerde boy gösterecek olan Kara Yıldızlar, 2006 yılında Almanya’da düzenenlen turnuva öncesinde daha önce kupada boy gösterme şansı bulamamıştı. Özellikle 21. yy’da yakaladıkları jenerasyonlar ve yıldız oyuncularla birlikte katıldıkları Dünya Kupaları’nda da akılda kalan performanslar sergileyen Gana milli futbol takımı, ilk kez katıldıkları 2006 Dünya Kupası’nda son 16, ikinci kez katıldıkları 2010 Dünya Kupası’nda ise çeyrek final oynama başarısı göstermişti. Tabii ki 2010 yılında Uruguay’la oynadıkları ikonik maç hepimizin zihninde yer etmişti. Luis Suarez’in 120. dakika futbol tarihinin en akıllıca fedakarlıklarından birini yaparak gole giden topu eliyle engellemesi ve sonrasında Asamoah Gyan’ın penaltı fırsatından yararlanamamasıyla maç penaltılara gitmiş, penaltı atışları sonucunda ise yarı finale yükselen taraf Uruguay olmuştu. Bu maç belki de Dünya Kupaları tarihinde Afrika kıtasından bir ülkenin yarı final oynamaya en çok yaklaştığı nokta olması açısından da tarihi bir öneme sahipti.
Gana bu turnuvada Uruguay’a karşı oynayacağı grup maçında rövanşı alabilir mi bilemeyiz ancak tarihin tozlu sayfalarını geride bırakıp biraz da Gana milli takımının güncel durumuna odaklanmak gerekiyor. Eski milli futbolcu Otto Addo’nun göreve gelmesi ve tabiri caizse ayağının tozuyla takımın başında çıktığı ilk karşılaşmalarda Nijerya’yı Dünya Kupası Afrika play-off’larında safdışı bırakması oldukça etkileyici bir başlangıçtı. Özellikle Nijerya’nın son dönemde Afrika ülkeleri arasında en iddaalı kadrolardan birine sahip olması, 2014 Dünya Kupası’ndan bu yana kadro ve jenerasyon açısından bir değişim içerisinde olan Gana için gerekli özgüven adına da oldukça büyük önem arz ediyor. Gana milli takımında yaşanan bu değişimi kadronun genelinin yaş aralığına bakarak da kolay bir şekilde gözlemleyebiliriz. Kadrosunda 21 yaş altı 4 oyuncu, 23 yaş altı ise toplamda 13 oyuncu bulunduran Kara Yıldızlar; bu turnuvada tecrübesizliklerinin kurbanı mı olacak yoksa gençliğin verdiği dinamizm ile zorlu grupta bir sürprize imza atabilecekler mi merakla bekliyor olacağız.
Kadrosunda Thomas Partey, Inaki Williams, Mohammed Salisu, Kamaldeen Sulemana, Daniel Amartey, Tariq Lamptey gibi Avrupa’nın 5 büyük liginde de isminden oldukça söz ettiren birçok yıldız isme sahip olan Gana milli takımında Otto Addo’nun bu potansiyelli kadrodan güçlü bir oyun çıkarabilmesi mümkün gözüküyor. Elbette birlikte oynama alışkanlıkları milli takımlar için en önemli değişkenlerden biri olsa da Güney Kore maçını kazanmaları sonrasında grupta alacakları ekstra her puan dengeleri ciddi oranda değiştirebilir.
Öne Çıkan Oyuncu: Thomas Partey
GÜNEY KORE
H Grubu incelemesini Asya Aslanları lakabıyle da tanınan ve tarihsel olarak da güçlü bağlara sahip olduğumuz Güney Kore ile bitiriyoruz. Paulo Bento yönetimindeki Güney Kore önümüzdeki Dünya Kupası ile birlikte toplamda 11. kez bu büyük sahnede mücadele etme şansı yakalayacak. Ayrıca ilginç bir bilgi olarak Güney Kore’nin 1986 Dünya Kupasından beri bu turnuvayla birlikte üst üste 10. kez finallere katılım hakkı kazandığını da hatırlatmakta fayda var. Elbette Asya Elemeleri’nden geliyor olmaları kendileri için bir avantaj yaratsa da onları turnuvalara renk katma potansiyeli olan milli takımlar arasında rahatlıkla gösterebiliriz. Dünya Kupaları tarihindeki en büyük başarısını ev sahini oldukları 2002’deki finallerde Guus Hiddink yönetiminde yarı finale yükselerek elde eden Güney Kore ekibi, bu turnuvada A Milli Takımımız’a üçüncülük maçında 3-2’lik skorla boyun eğerek kupayı 4.sırada tamamlamıştı.
Kadro yapısı olarak daha çok Asya kıtasında bulunan liglerden oyuncular barındıran Güney Kore’nin 26 kişilik nihai oyuncu listesinin 14’ü Güney Kore Ligi’nde, 1’i Japonya Ligi’nde, 1’i Çin Süper Ligi’nde, 1’i Suudi Arabistan Ligi’nde ve 1’i ise Katar Ligi’nde forma giymekte. Kalan 8 oyuncu ise Avrupa’nın çeşitli liglerinde forma giyiyor. Kupaya Asya Elemeleri’nde 3. Tur A Grubu’nu İran’ın ardında 2. sırada tamamlayarak direkt katılım hakkı kazanan Asya Aslanları, çoğunluğu yerel liginden oluşan oyuncu kadrosuyla kullanılan klasik tabirlerden olan “kapalı kutu” yakıştırmasına oldukça uygun olduğunu gösteriyor.
Bunlara ek olarak, teknik direktör Paulo Bento’nun bu turnuvada gruptan çıkabilmek adına elindeki en büyük kozlar Heung-Min Son ve özellikle de Fenerbahçe’den Napoli’ye transferi sonrası oldukça etkili bir performans sergileyen Kim Min-Jae olacak. Otoritelere göre H Grubu’nun zayıf halkası olarak gösterilseler de turnuva tecrübeleri onlara olası bir sürpriz yapmaları için yardımcı olabilir.
Öne Çıkan Oyuncular: Heung-Min Son ve Kim Min-jae