Minardi, Formula 1’de tüm zamanların en çok sevilen takımlarından biri. Peki 20 yılı aşkın yarışıp podyuma dahi çıkamayan bu takım neden bu kadar seviliyor? Son yıllarında cuma antrenmanları başlar başlamaz piste çıkıp daha ilk turdan motor patlatan, pisti yağ içinde bırakıp pite geri dönen bu siyah otomobiller hiçbir zaman mücadeleci olamadı. Kurucusu Giancarlo Minardi, Junior Formula seviyelerinde yarışırken dahi hedefi olan genç pilotları yetiştirme çabasını hep sürdürdü. Fakat maddi yetersizlikler ve yabancı yatırımcıların da etkisiyle takım, zaman zaman paralı pilotlara da yönelmek zorunda kaldı. Yine de Minardi’nin F1’e kazandırdığı çok fazla yetenek var ve biz de Giancarlo’nun ve takımının zorluklarla geçen ama ana hedefine ulaşan serüvenine göz atacağız.
Giancarlo Minardi, 1947 yılında doğduğunda ailesi halihazırda 20 yıllık bir Fiat bayisine sahipti. Motor sporlarıyla ilk tanışması, babası Giovanni’nin ufak iki koltuklu bir yarış otomobili yapmasıyla başladı. Kendi ismini verdiği GM75, Oberdan Golfieri tasarımı 6 silindirli 750 cc’lik bir motora sahipti. Pek başarılı olmasa da Giancarlo’nun pistlerle tanışmasına vesile olacaktı. 1968’de ilk otomobili olarak Faccioli modifiyeli bir Grup A Fiat 500 alarak tırmanma yarışlarında boy göstermeye başladı. Fakat çok geçmeden asıl tutkusunun yarışmak değil yönetmek olduğunu anlayacaktı. 1972’de 25 yaşındayken İtalyan Formula serilerinde yarışan Scuderia del Passatore’nin başına geçti. Daha ilk sezonunda Giancarlo Martini pilotajında ikinci olmayı başaran takım, böylece İtalya içinde bir pilot takım kurmak isteyen Ferrari’nin ilk kez radarına girdi. 1973’de bu sefer Martini Formula Italia’da şampiyonluğu getirince bir anda Formula 2 Avrupa’da yarışma şansı doğmuş oldu. Ekonomik olarak zor günler geçiren Ferrari, maddi destek sağlayamadığından Minardi takımı kurtarmak adına BMW ile 2 yıllık bir anlaşma yaptı ve yeni sponsor ile birlikte takım Scuderia Everest ismini aldı.
İşler Büyüyor
Enzo’nun eli nakit olarak sıkışık olsa da Minardi’ye tuhaf şekilde fazla güveniyordu. Uzun yıllardır istediği, genç İtalyan pilotları istikrarlı şekilde yetiştirecek bir takımla karşı karşıya olduğunu düşünüyordu. Böylece resmi olmasa da Minardi-Ferrari ortaklığı 1975 yılında başlamış oldu ve Enzo, para harici yapabileceği en büyük yardımı yapmaya hazırdı. 1974’de Regazzoni ile şampiyonluğu kıl payı kaçıran Enzo, o yılın otomobili 312 B3’lerden birini Minardi’ye veriyordu. Otomobilin gelişi sayesinde bünyesindeki genç pilotlar F2’de yarışırken aynı zamanda F1 aracı ile de test yapma imkanına sahip olacaktı. Martini 1976’da bir de İtalya F2’yi kazanınca Ferrari, V6 Dino motorlarını da verme kararı aldı. 1980’de Scuderia Everest defterini kapatıp ismi Minardi olarak değiştirme kararı aldı. Takım yine, Giancarlo’nun doğduğu yer olan Faenza’da kalacaktı ama Fiorano ile olan ilişkiler daha da iyiye gidiyordu. Piero Mancini’nin de finansal desteği ile Minardi, Formula 2’de yarışmaya başladı. Fittipaldi’nin F5A F1 otomobilinin arkasında yer alan Giacomo Caliri takıma getirildi. Ferrari’nin 312 serilerinin tamamında görev yapmış Luigi Marmiroli’nin de gelişiyle güçlenen takım, fena olmayan bir dört sezon geçirecekti. Giancarlo’nun kendi küçük Minardi’si gittikçe büyümüş, Alboreto’nun Misano’da aldığı galibiyetle ilk zaferini de almıştı. Ana hedefinden de şaşmayan takım bu süreçte başta Alboreto olmak üzere; Nannini, Cecotto ve Pierluigi Martini ile çalışarak genç pilotlarla ilgili hedefine de ulaşmıştı. Şimdilik her şey Giancarlo’nun istediği gibi gidiyordu ama bazı değişikliklerin de vakti gelmişti…
Birinci Lige Çıkış
1985 için Formula 1’e girme hayalleri kuran Giancarlo önce Alfa Romeo’ya gitti fakat Nannini’nin yaklaşık 2000 km süren testlerinde motor fazla sorun çıkarınca Alfa anlaşması suya düşmüş oldu. Bu sebeple daha kötü ama güvenilir Cosworth DFV motorları ile sezona başlama kararı alan Giancarlo’nun ikinci bir otomobili yapacak bütçesi yoktu. Martini ilk iki yarışta yolda kalınca Giancarlo, motor konusunu yeniden gözden geçirme kararı aldı. Formula 1’e yeni çıkmış bir patron için çok aceleci ve cesur bir karardı. Alfa’nın V6 motorunun arkasındaki isim Carlo Chiti, Motori Moderni’yi kurarak takımdan ayrılmıştı ve yeni motorunu pazarlayacak birini bulamamıştı. Sorunların halledildiğini umarak Giancarlo, Chiti ile 3 yıllık uzun bir anlaşma yaptı. O sezonun en iyi derecesi ise ancak sekizincilik olacaktı. Ertesi yıla iki otomobille birlikte başlayabilecek bütçeyi yakalayan Giancarlo, Martini’yi Formula 3000’e yollayıp de Cesaris ve Nannini ile umut dolu bir kadro kurdu ama yine puanla tanışamayacaktı. 1987’yi de boş geçen Minardi’de hayaller hala canlıydı. Ne de olsa oralara gerçek anlamda kazıyarak gelmişlerdi. Formula 1’de ciddi maddi yetersizliklerle birden başarı sağlamaları mümkün değildi. Şans nihayet 1988 Detroit’de bu küçük İtalyan takımın yüzüne gülecekti. Pierluigi Martini, 6. olup son puanı aldığında artık bir hayal daha gerçeğe dönüşmüştü. Faenza’dan bin bir zorlukla buralara gelen, F1’de çıktığı 90 yarışın 77’sinde finişe dahi gelemeyen bu takım sonunda puan almayı başarmıştı.
Alışkanlıklar
1989’da Martini bu sefer üç yarışta daha puan almayı başardı. Luis Pérez-Sala’nın da Silverstone’da puan almasıyla Minardi ilk defa iki otomobille birden puan aldı (Indianapolis 2005’e kadar bir daha böyle bir şey olmayacaktı). 1990’ın açılış yarışı Phoenix’de Martini sıralamalarda sürpriz bir ikincilikle ilk çizgiden başlamaya hak kazandı. Bu da takım için bir ilkti. Gittikçe yükselen Minardi, böylece Ferrari’nin V12 motorunu kullanacağı bir anlaşmayı da kapmış oldu. 1991’de artık takımla iyice özdeşleşen Martini, Imola ve Estoril’de dördüncü olarak takımın en iyi sonucunu almayı başardı. Giancarlo her ne kadar podyumu kıl payı kaçırsa da gidişattan oldukça memnundu. Orta sıralarda sözü geçen bir ekip olmaya başlayan Minardi, 1993’de Christian Fittipaldi ve Barbazza ile dört yarıştan puan çıkarmayı başararak Takımlar Şampiyonası’nda sekizinci olmayı başardı.
Sorunlar Asla Bitmez
Kısıtlı bütçeyle başarı gelse de Minardi, her sene iflasın eşiğinde bir çizgi tutturuyordu. Bu sebeple Giancarlo, BMS Scuderia Italia ile birleşme kararı aldı ve iki yıllık bir sözleşme imzalandı. Fakat takım 1994 ve 1995’de de puanlar almaya devam etse de bir türlü ekonomik olarak rahata eremiyordu. 1996 için bu sefer Bernie, Formula 1’in bu sempatik takımını ayakta tutmak için Flavio Briatore’den yardım istedi ve böylece Flavio ana hissedar oldu. O yıl aynı zamanda Minardi’nin Formula 1’e sunduğu büyük yeteneklerden ilki sahneye çıktı. Minardi’yi Minardi yapan elemanların başında gelen Pierluigi Martini, dayanıklılık serilerinde yarışmak adına takımdan ayrılmıştı. Giancarlo ise onun yerini, Fisichella ile doldurma kararı aldı. 1997’de bu sefer Fondmetal’den Gabriele Rumi aynı şeyi yaptı ve 2000 yılına kadar Giancarlo ile birlikte Minardi’yi yönetti. Kendini gösteren Fisico Jordan’a geçince yerine bir başka genç yetenek Jarno Trulli geldi. Brian Hart motorlarına geçilmesi, Minardi’yi az da olsa şahlandırmıştı. Trulli puan alamasa da gösterdiği performansla daha sezon ortasında Prost’a imza atma şansı buldu.
Fisico’dan sonra Trulli’yi de tutamayan Minardi, yeteneklere şans vermektense takımı ekonomik olarak kurtarmanın yolu olarak paralı pilotlara yönelme hamlesi yaptı. Son iki yıldır takımın bir koltuğunu Tarso Marques’e zaten veriyorlardı. 1998’de iyi sponsorlara sahip Nakano ve Tuero ikilisiyle yarıştılar ve birkaç kez puan almaya gerçekten yaklaşmışlardı. Takım 1995’in son yarışında Pedro Lamy’nin aldığı beşincilikten bu yana puan alamıyordu ve Takımlar Şampiyonası’ndaki bu başarısızlık, sponsor çekme konusunda hiç yardımcı olmuyordu. 1999’da önceki yıllar gibi puana yakın seviyede bir otomobille başlasa da bir türlü o an gelmiyordu. İki yeni pilot, Luca Badoer ve Marc Gené ile anlaşıldı. Gené gerçekten hızlı olduğunu hissettiriyordu. Badoer ise daha istikrarlı taraftı. Sezonun sonlarına gelindiğinde Minardi’nin önünde ilk defa gerçekçi bir puan alma savaşı vardı. Yağmurun da etki ettiği 1999 Nürburgring’de Badoer bir anda kendini 4. sırada bulmuştu ve istikrarlı sürüş stili, takımın en çok güvendiği şeydi. Ne var ki Gustav Brunner tasarımı M01’in şanzımanı bitime 13 tur kala dağılacaktı. Büyük hayal kırıklığı yaşayan Badoer, otomobilinden inip ağlamaya başladığında Minardi garajı, anında diğer otomobile odaklanmıştı bile. Çünkü; Badoer’in kalmasıyla Gené puan barajına girmişti. İspanyol pilotun hemen arkasında şampiyonluk için savaşan Eddie Irvine vardı fakat tek tur hızı konusunda hatırı sayılır pilotlardan olan Gené, son turlarda aynaları kırmızıya boyanmış olsa da Irvine’ın 1,5 saniye önünde damalı bayrağı gördü ve takıma uzun süre sonra ilk puanlarını tattırdı. Giancarlo’nun genç pilotlarla çalışma arzusu yine sonucu vermişti. Gené bir yıl daha takımda kaldıktan sonra Williams’a test pilotu olarak gidecekti.
Önlenemeyen Son
Giancarlo’nun ellerinde büyüttüğü minik takımı; uzun süren çırpınışlar, kısıtlı imkanlara rağmen sürpriz sonuçlar, kendilerini gösterme fırsatı bulan genç yetenekler derken Formula 1’de ciddi bir süre kaydetmişti. 15 sene boyunca motor sporlarının en büyük klasmanında kalabilmeniz için ya pist üstünde ya da masa başında başarılı olmanız gerekir. Ekonomik olarak çıkmazda olan ve her yolu denemiş olsa da bu problemi gideremeyen Giancarlo, takımı Avustralyalı girişimci ve European havayolu şirketinin sahibi Paul Stoddart’a satma kararı aldı. Gabriele Rumi’nin ileri derecede kanser olduğunun öğrenilmesi ile birlikte Giancarlo padokta tek kaldı. Yeni sahip Stoddart, hızlı bir nakit akışı için Tarso Marques’i yeniden takıma getirdi ancak diğer koltuk hala boştaydı. Giancarlo o koltuğa eski hissedar Briatore’nin adamı Alonso’yu getirmek için Stoddart’ı ikna edince Minardi bir başka yeteneğin daha F1 arenasına çıkmasına aracı olacaktı. Alonso sonraki sene Renault’ya imza atarken yerini Stoddart’ın Webber’i doldurdu ve Mark, henüz ilk yarışında kendi evinde puanı almayı başardı. Webber’in Toyota’dan Mika Salo’ya karşı yaptığı savunmayla aldığı beşincilik sonrasında Stoddart görevlilerle bir görüşme yaptı ve Webber’i halkını selamlaması için podyuma çıkartmayı başardı. Bu, Minardi’nin resmi olmasa da ilk ve tek podyumu olacaktı. Yarıştan sonra yapılan kutlamaya Michael Schumacher de geldi. Minardi’nin bir şeyler başarıyor olması insanları gerçekten mutlu ediyordu. 2004’de Gianmaria Bruni, Giancarlo Minardi’nin takıma getirdiği son pilot oldu. Yetenekli İtalyan, puanla tanışamasa da F1 kariyeri sonrası GT serilerinde iyi işler yapacaktı. 2005’in sonunda Stoddart takımı Red Bull’a satmaya karar verince Giancarlo’ya da yol görünmüştü. Boş durmayan Minardi, 2006 için GP2’ye girdi ve Nelson Piquet Jr. ile sezonu ikinci bitirdi. Piquet, 2008’de Briatore’nin Renault’su ile F1’e girecekti.
İzler Silinmez
Giancarlo’nun 50 sene önce başladığı bu serüvende kat ettiği yollar, tanıştığı ve tanıttığı insanlar ve yaptığı her şey, büyük bir mirasın parçası. Scuderia Alpha Tauri hâlâ daha Faenza’daki tesisleri kullanıyor. Scuderia Toro Rosso döneminde Vettel, Verstappen ve Sainz gibi pilotlar da burada yer aldı. Görkemli kariyeriyle tüm zamanların en iyi İtalyan pilotlarından olan Michele Alboreto, 2001’de Audi ile yaptığı testlerde hayatını kaybetmeden önce Formula 1’de 5 galibiyet ve 23 podyumun yanında Le Mans 24 Saat şampiyonluğu da kazandı. Alessandro Nannini ise Senna ve Prost’un takıştığı 1989 Suzuka’yı kazanmayı başarmıştı. Kariyerinin baharında bir helikopter kazasında elinden ciddi derecede yaralandığında Formula 1’de halihazırda bir galibiyet ve dokuz podyumu vardı. F1’den malulen emekli olduktan sonra Alfa Romeo ile DTM’de de zaferler kazanmaya devam etti. Johnny Cecotto ise Minardi ile geçirdiği F2 yıllarının ardından 1983’de Formula 1’e girmeyi başardı ve sonraki sene Toleman’da Senna’nın takım arkadaşı oldu. 1985 ile birlikte Touring Car serilerine geçen Cecotto, DTM’de kazandığı şampiyonluklar ile günümüzde halen bir BMW efsanesi olarak anılıyor. Pierluigi Martini’nin kariyeri zaten Minardi ile özdeşleşti ve takımın en başarılı pilotu oldu. İlk ve tek ilk çizgi startının yanında 1989 Portekiz’de bir tur da lider gitmeyi başarmıştı. Takımın Formula 1’de topladığı 38 puanın 16’sına imza atmayı başardı.
En Büyük Miras
Alonso’ya güvenip koltuk vermesi, İspanyol pilotun çaylaklığı atmasında ciddi derecede etkili oldu. İki Dünya Şampiyonluğunun yanında iki tane de LM24 kazandı. Michael’ı pist üstünde yenen nadir pilotlardan olması sebebiyle her zaman özel şampiyonlardan biri olarak kalacak. Alonso’nun dışında Webber’de şampiyonluğa çok yaklaşmıştı. Her ne kadar Avustralyalı olsa da Webber’i de keşfeden Minardi’ydi. Stoddart takımı satın aldıktan hemen sonra Rumi’nin de vefatıyla Minardi, genç sürücü programına daha çok yöneldi. Bu bağlamda Webber, Alonso’dan sonra F3000’den gelen üst üste ikinci pilottu. 2010’da şampiyonluğu son yarışta kaçırdı ve tüm kariyeri boyunca dokuz galibiyet ve 42 podyum kazandı. Minardi ile geçirdiği tek sezonun ardından Renault ona kancayı taktı ancak Mark, Jaguar’a gitmeyi seçti. Williams’a gidip geldikten sonra RBR dönemi başladı ve hiç de yabancı değildi. Zaten takımın yarısını Jag Rac döneminden tanıyordu ve DC ile iyi bir ikili oluşturarak Red Bull’un sıfırdan yapılanmasına çok katkı sağladı. Giancarlo Fisichella ise Minardi ile girdiği Formula 1’de kendini gösterip çabucak Jordan’da koltuk bulmayı başardı. Hemen ardından Benetton’a zıpladı ve istikrarlı podyumlar aldı. 2001’de Mika bıraktığında ilk anda Ron Amca’nın listesinin başındaydı ama seçilen Kimi oldu. Nihayet hak ettiği iyi otomobil koltuğunu 2005’de Renault’da buldu. Kariyeri boyunca üç galibiyet ve 19 podyum kazandı ve en yetenekli İtalyan pilotlardan biri olarak görülmeyi başardı. Trulli ise Minardi ile başladığı kariyerinde sezon ortasında Prost’a geçip daha üçüncü yarışında podyumu kıl payı kaçırdı. 1999’da ilk podyumunu gördü ve istikrarlı sürüş stili onu Renault’ya taşıdı. Burada galibiyetle tanıştıktan sonra Toyota’da Ralf Schumacher’in varlığına rağmen takıma net şekilde liderlik etti. Bir galibiyet ve 11 podyum aldı, Trulli treni olarak adlandırılsa da tek turda da hiç fena değildi, dört pol pozisyonu kazandı. Bunlar Giancarlo’nun Formula 1’de şans verdiği yeteneklerdi ancak büyük miras bunlarla sınırlı değil. Yine Minardi tarafından şans verilen pilotlardan Alex Zanardi, çifte IndyCar şampiyonluğu ile göz dolduruyor. Christian Fittipaldi ise IndyCar’da yarış galibiyeti ile tanışan pilotlardan biri oldu. Marc Gené, Williams test pilotluğu sonrası Peugeot ile LM24 kazanmayı başardı.
Giancarlo Minardi tüm bu başarılara dolaylı yoldan etki eden ve motor sporlarının günümüzdeki haline büyük katkı veren bir mirasa sahip. Sıfırdan başladığı kariyerinde kendi hikayesini yazması her zaman özeldi. 21 yıllık Formula 1 macerasında çıktığı 340 yarış ile tüm zamanların en çok yarışa çıkan takım patronlarından olan Minardi, bugün 75. yaşına girecek. Bu yaşında dahi halen aktif olarak görev alan Minardi, şu anda FIA Tek Koltuklu Araçlar Komisyonu başkanlığı görevini yapıyor. Efsanenin doğum gününü kutluyor, uzun bir süre daha onu gridde görmek istiyoruz.