Bir Hayaletin Peşinde

Yazar: Taylan Kurtoğlu

“Voi siete la squadra Rossa, appassionati, non vi arrenderete mai! La mia fermata sta arrivando, mi è piaciuto stare con voi. Ho sentito la vostra magia, che sensazione straordinaria”*(0)

26 yaşında dört kez dünya şampiyonu, tarihin en genç pole pozisyonu alan pilotu, bir zamanların nefret objesi ama son dönemin en sevilen Formula 1 karakterlerinden birisi. Elli üç yarış galibiyeti, elli yedi pole pozisyonu ve yüz yirmi iki podyum… Tarihin istatistiksel olarak en başarılı beş pilotundan biri. 28 Temmuz 2022 Perşembe günü Türkiye saati ile 13.00’de 2022 sezonu sonunda Formula 1’den emekli olacağını açıklayan Alman efsanenin kariyerinden kısaca böyle bahsedebiliriz. Bu yazıyı kaleme alan benim için ise bu kariyeri sayılarla açıklamak pek mümkün değil. Bu yazıda, hayatımın farklı dönemlerinde farklı şekillerde yer edinen Seb’in Formula 1 yolculuğuna bir Tifosi*(1) gözüyle bakış atacaksınız.

https://twitter.com/tldesignn?s=11
Man in British Racing Green*(2)

Dünya sinema tarihinin sinema eleştirmenleri gözünde en iyi filmlerinden biri olan Once Upon a Time in America, bir grup gencin hayatlarının farklı üç dönemini anlatırken, bunu dönemin popüler senaryo yazım şekillerinden biri olan flashback*(3) yöntemi ile yapar. Filmin ana karakteri olan gangster Noodles, uzun süre sonra yıllarca hanedanı olduğu tattırmış olan New York doğu yakasına geri döner. Çok uzun yıllar şaşalı bir hayat yaşamış olan Noodles(Robert De Niro) artık eski ve modası geçmiş birisidir. Tıpkı 2019 yılı ve sonrasındaki Sebastian Vettel gibi.

2020 yılının Mayıs ayında, Covid-19 pandemisinin dünyayı derinden etkilediği ve evimizden dışarı çıkamadığımız zor dönemde, bir son dakika haberi Formula 1 sosyal medyasına bomba gibi düştü. Sebastian Vettel, 2015 yılında kariyerinin zirvesinde kapısından girdiği Maranello*(4)’dan 2020 sezonu sonu itibariyle çıkacaktı. Formula 1’i yakından takip edenler bu ayrılığı beklemiyor olsa da sosyal medya yıkılan bir kaleye vurulan son darbe misali Ferrari’nin ne kadar doğru karar verdiğinden ve Alman yıldızın artık Ferrari seviyesinde bir pilot olmadığından bahsetmeye olanca hızıyla başladılar. Herhangi bir sosyal medya hesabı olmayan Sebastian ise konuyla ilgili oldukça sessizdi. Pandemi döneminin meşhur Instagram canlı yayınlarını bile tam olarak beceremediği düşünüldüğünde onun bu sessizliği bizi pek de şaşırtmamıştı.

10 Eylül 2020 tarihinde bu sefer sosyal medyada oluşan beklentiye paralel şekilde Sebastian Vettel, Formula 1’e 2021 sezonunda giriş yapacak olan İngiliz otomobil devi Aston Martin’e transfer olacağını eski aşkı Şahlanan At’ın evinde, onların 1000. Grand Prix’sini kutladığı 2020 Toskana Grand Prix’si hafta sonunda açıkladı. Uzun süre ona ev sahipliği yapmış olan ikonik kırmızı tulumdan, motor sporları tarihinin en ikonik tulum renklerinden birine, Britanya yarış yeşiline geçeceğini açıkladığı tarih itibariyle eski aşkından intikam alıyor gibiydi. Haksız da sayılmazdı…

2021 ve 2022 sezonları, Aston Martin Formula 1 takımı ve Sebastian için iniş ve çıkışlarla doluydu. Takıma Formula 1’deki ilk podyumunu 2021 Azerbaycan Grand Prix’inde ikinci olarak getiren Vettel, 2021 Macaristan Grand Prix’inde bir ikincilik daha kazandı. Bu podyum, yarış sonrası yapılan kontrollerde aracında FIA’nın belirlediği kriterin altında yakıt bulunması nedeniyle resmiyete kavuşmasa da,  o kendisine verilen kupayı kaybettiğini ve bu nedenle geri veremeyeceğini açıklayarak her zamanki neşeli halinden bir şey kaybetmediğini göstermiş oldu. Seb, eski aşkı Scuderia Ferrari’de kaybettiği sevgi ve aidiyeti, amaçladığı başarı gelmese de yeşil tulumun içerisinde tekrar buldu.

The Finger*(5)

Tarih yapraklarının 2006 yılının Ağustos ayını gösterdiği sıcak bir İstanbul gününde 19 yaşındaki genç bir pilot, Tuzla’daki İstanbul Park Pisti’nin pit alanında belirdiğinde birçok Formula 1 izleyicisi bu genç adamın tarihe geçeceğinden habersiz bir şekilde kendisinin Cuma günü serbest antrenmanlarda en hızlı dereceye sahip oluşunu takip etmişti. Formula 1’in Ferrari dominasyonundan kurtulduğu, Fernando Alonso’nun Michael Schumacher’i iki yıl üst üste mağlup ettiği bu dönemin en büyük yıldızı İspanyol yıldız Nando iken, dengelerin bu genç pilot tarafından çok hızlı bir şekilde değiştirileceği 2006 yılında biz seyircilere söylense idi, muhtemelen bu görüşe kimse inanmazdı.

Red Bull Driver Academy tarafından çok küçük yaştan beri desteklenmekte olan genç Vettel, 2007 yılında ani bir karar ile o dönemdeki adıyla Scuderia Toro Rosso takımına transfer oldu. Transfer olmasından çok kısa bir süre sonra Çin Grand Prix’inde dördüncü olarak kariyerinin en iyi yarış sonucunu alan Seb, o yıl şampiyonluğu son yarışta kaçıran ve kariyeri boyunca en büyük rakibi olacak olan Lewis Hamilton ile birlikte bize önümüzdeki sezonlarda yaşatacakları büyük rekabetin ipucunu vermekteydi.

Gelelim ara başlığımızın insanlar tarafından ilk kez göründüğü ve 52 kere daha tekrarlanacak olan meşhur parmak sevincine. 2008 yılını Scuderia Toro Rosso takımında geçiren Sebastian, motor sporlarının kutsal pistlerinden birinde, Toro Rosso takımının da evi olan 2008 İtalya Grand Prix’inde herkesi şok ederek hız tapınağındaki*(6) yarışı kazanıyor ve tarihe geçecek olan parmak sevincini İtalyan taraftarlarla paylaşıyordu. 16 yaşında bu yarışı canlı izlemiş olan ben ise, bu genç Almanın kariyerinin büyüyeceğini düşünüyor ve tuttuğum takım olan Ferrari’ye gelmesini dileyerek televizyonu kapatıyordum.

2009 yılı Formula 1 için yeni bir çağ ve yeni takımlar anlamına geliyordu. Honda’nın Formula 1’den çekileceğini açıklaması ardından bu takımı 1 dolar karşılığında satın alan Ross Brawn’ın adını taşıyan Brawn GP takımı yeni çağın ilk takımlar ve pilotlar şampiyonluğunu kazanırken senenin başında “büyük abi” Red Bull Racing’e transfer olan Vettel sezon boyunca dört galibiyet olarak çok parlak bir sezonu geride bırakıyordu. Artık sıranın şampiyonluğa geldiğini bütün Formula 1 camiası hissediyor gibiydi…

Newey-Vettel veya Ambargo

“2010 sonrası Formula 1’i bir kelimeyle tarif edebilir misiniz?” sorusuna birçok izleyici ambargo veya dominasyon cevabını verecektir. Bu güç gösterisini başlatan ise pek tabii Adrian Newey ve Sebastian Vettel’den başkası değildi. Dünyanın en görkemli yarış serisinde dört yıl üst üste pilotlar ve takımlar şampiyonluğunu kazanan Red Bull Racing takımının Formula 1’i sıkıcı ve tahmin edilebilir bir spor haline getirmesi biz taraftarların ortak görüşü olsa da, tarihin en genç dört kez dünya şampiyonu olan pilotu Sebastian Vettel’e zamanında bu görüş sorulduğunda gülüp geçmesi onun hırsının ve adanmışlığının bir sembolüydü. Red Bull kariyeri boyunca bu büyük takımın bütün olanakları önüne serilmiş olan Alman yıldız ona yapılmış yatırımın karşılığını takıma misliyle ödemiş olduğunu ve Avusturya merkezli takımın Formula 1’deki yerini kalıcı hale getirdiğini söylesek yanlış olmayız. Fakat bu dört yıllık ambargo döneminde her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söylersek bu da doğru olmayacaktır. Kendinden yaşça büyük ve tecrübeli takım arkadaşı Mark Webber’i ve takımı Red Bull Racing’i bu dönemce defalarca zor durumda bırakan The Finger, dört kez dünya şampiyonu apoletinin yanında dönemin nefret objesi apoletini eklemekte de gecikmedi. Multi21*(7) olayı ve 2010 Türkiye GP’sinde takım arkadaşıyla yaşadığı çarpışma gibi hadiseler düşünüldüğünde, genç bir şampiyonun olgun bir pilota dönüşümü sürecinin hem kendisi hem de takımı için ne kadar zorlu olduğunu görebiliriz.

Takvim yaprakları 2014 yılını gösterdiğinde Sebastian Vettel; dört kez dünyanın en genç  dünya şampiyonu, Formula 1’in en büyük yıldızı, Alman sporseverlerin gurur kaynağı ve sadece 27 yaşında ve hala genç sayılabilir bir pilottu. Önünde idolü Michael Schumacher’ in yedi kez dünya şampiyonu rekorunu geride bırakabileceği çok uzun seneler ve elinde yenilmez görünen bir Red Bull Racing vardı. Fakat o hepimizi şaşırtan bir karar vererek 20 Kasım 2014 tarihinde çocukluk aşkı Ferrari’yle üç yıllık bir sözleşme imzaladığını açıkladı. Bu kararıyla birlikte, bir hayaleti kovalamaya karar veriyor ve tarihin en başarılı Formula 1 pilotu Michael Schumacher’in rekorlarını kırmızı tulum içerisinde kırmaya niyetlendiğini tüm dünyaya ilan ediyordu. Ben ve sanıyorum ki kendini Tifosi olarak addeden herkes, Seb’in yıllardır süren Scuderia Ferrari başarısızlıklarına son vereceğine ve özlenen şampiyonluğu İtalyan takımına en kısa sürede kazandıracağına olan inancı, ona bu kadar bağlanmamıza sebep oluyordu.

“Herkes Ferrari Hayranıdır”

Sebastian çocukluk aşkı Şahlanan At ile ilk sürüşünü 2014 yılının Aralık ayında yaptı. Red Bull Racing döneminde kullanmış olduğu bol renkli, çok iddialı kasklar yerine bembeyaz bir kask takmıştı. Üzerinde “Ferrari’deki ilk günüm” yazıyordu. Çocukluk kahramanı Schumacher gibi, o da Scuderia Ferrari’nin başarıdan oldukça uzak olduğu bir dönemde, kurtarıcı olarak Maranello’ ya adım atmıştı. Kullandığı araç, 2012 yılında kendisini neredeyse mağlup ederek şampiyon olacak olan Fernando Alonso’nun F2012’si idi. 2012 yılında 5 numara ile yarışan Alonso, hem aracını hem de numarasını Seb’e emanet etmiş, Mclaren ile başlayacağı yeni kariyerine hazırlık yapmaktaydı.

Formula 1 2015 sezonu, hem Ferrari hem de Vettel için beklenenden çok daha iyi başladı. Formula 1’in turbo hibrit çağının ilk sezonu olan 2014 sezonu Mercedes AMG Petronas takımının ilk, Sebastian’ın en büyük rakibi olan Lewis Hamilton’ın kariyerinin ikinci şampiyonluğunu almasıyla tamamlanmıştı. Net favori yine Mercedes gibi görünmekle beraber, sezonun ilk üç yarışında üç podyum alan Vettel, kırmızı tulum ile ilk galibiyetini ise Malezya Grand Prix’ inde kazanıyor ve telsizden “Bir numara geri döndü, Ferrari geri döndü” çığlıkları atıyordu. Formula 1 izlemeye 2000 yılında başlayan bu yazının yazarı olan ben, bu spora kırmızı renk ve Michael Schumacher ile âşık olmuş, podyum seremonisinde Alman ve İtalyan Milli Marşları’nın peş peşe çalmasını kanıksamıştım. On yaşımda hissettiğim o heyecan ve bağlılığı, 2015 yılı itibariyle tekrar hissettiğimi çok iyi anımsıyorum. Tifosiler olarak tekrar televizyon başına dönmüş, Ferrari’nin şampiyonluğunun yaklaşmakta olduğuna olan tedbirli bir heyecan ile yarışları takip eder olmuştuk. Sezonu sürücüler klasmanında üçüncü sırada bitiren Alman pilot, üç yarış kazanıyor ve bizi hüsran dolu birkaç sene sonrasında mutlu ediyordu. Maurizio Arrivabene yönetimindeki Şahlanan At, üç yıllık bu projenin sonunda yani 2017 sezonunda şampiyon olacağına dair inancını biz taraftarlarına da aşılamıştı.

2016 sezonu, Maranello merkezli takım için beklenmeyecek kadar kötü geçse de, bu yazının alt başlıklarından birisi olan ve Sebastian’ın Ferrari’yi ne kadar sevdiğini tüm kalbiyle ifade ettiği sözlerin sarf edildiği bir yıl olması nedeniyle birkaç satır kelam etmeye değerdi.  2016 Kanada Grand Prix’i Seb’in 2016 Formula 1 sezonunda Ferrari adına çıkardığı en iyi yarışlardan biri olmasının yanı sıra, “Herkes Ferrari hayranıdır. Olmadıklarını söyleseler bile, onlar Ferrari hayranıdır” sözünü dönemin Ferrari ve Vettel “hater”ı olarak nitelendirebileceğimiz Sky Sports’a verdiği röportajda sarf etmesi ile birlikte Tifosi’lerin gözündeki yerinin iyice sabitleşmesi açısından çok önemliydi.

Singapur Aslanı

2017 yılında çocukluk aşkı Scuderia Ferrari’de üçüncü sezonuna başlayacak olan Seb ve takım için kritik bir virajdı. Üç yıllık bir proje sonunda şampiyonluğu hedefleyen kırmızılar, sezona fırtına gibi bir giriş yapmış ve ilk üç yarışın ikisini kazanmıştı. Maranello merkezli ekip 2012 sezonundan beri ilk defa şampiyonluk yarışında gerçek bir aday olduğunu hissettirirken biz taraftarları da büyük bir heyecan sarmıştı desek yanlış olmaz. 2017 model SF70, Sebastian’ın takımda geçirdiği iki yıllık süreçte verdiği geri bildirimlere sadık kalınarak tasarlanmış ve onun Red Bull Racing günlerinden alışkın olduğu sürüş tarzına yatkın bir canavardı. Gina*(8) her pist karakteristiğine uyan bir araç olmakla birlikte, sadece saf hız açısından en büyük rakibi Mercedes’in bir miktar gerisinde görünmekteydi. Kariyeri boyunca mücadele ettiği Lewis Hamilton ile bir kez daha, bu sefer farklı tulumların içerisinde şampiyonluk mücadelesi verecekleri 2017 sezonunun daha ilk yarışında belli olurken, psikolojik üstünlük henüz Alman pilotta idi.

Dört kez dünya şampiyonu, ikili arasındaki mücadelede ilk kurşunu 2017 Azerbaycan Grand Prix’ inde attı. Güvenlik aracı periyodu sırasında İngiliz pilotun kendisine fren testi yaptığını düşünen Seb, Hamilton’ın yanına kadar gelip hafifçe Mercedes’e çarptığında, potansiyel bir yarış galibiyetinden olurken medya tarafından da topa tutuldu. Yazının yazıldığı 2022 Temmuz ayında griddeki en samimi ikililerden biri olan Sewis*(9) arasındaki ilk restleşme bu yarışta yaşandı.

Sezon yaz arasına doğru ilerlerken Lewis ile Sebastian arasında şampiyona liderliği için kıyasıya bir yarış devam ediyordu. Yaz arasına İtalyan takımı sürücüler şampiyonasında birinci sırada girerken, biz Formula 1 severler bu mücadelenin keyfini çıkarmaya devam ediyorduk. Sezonun ikinci yarısı ise bambaşka bir hikâyeye sahne olacak ve belki de Scuderia Ferrari’nin en gerçekçi şampiyonluk umutları bir bahara kalacaktı…

Geleneksel olarak, sezonun ikinci yarısı Belçika’nın ev sahipliği yaptığı Spa-Francorchamps pistiyle başlar. Her zaman zevkli yarışlara ev sahipliği yapan Spa-Francorchamps, 2017 Belçika Grand Prix’inde de biz seyircileri hayal kırıklığına uğratmıyor ve Lewis-Sebastian ikilisinin tekerlek tekerleğe mücadelesinden bizi mahrum etmiyordu. Tifosi’nin evi olan hız tapınağı Monza pistinde düzenlenen İtalya Grand Prix’inde ise SF70’in saf hız eksikliği bir kez daha yüzümüze vuruluyor ve Mercedes en büyük rakibinin evinde görkemli bir galibiyet alıyordu. Alman pilota vurulacak en büyük darbe ise 53 yarış galibiyetinin 5’ini aldığı Singapur sokaklarından gelecekti, henüz bilmiyorduk.

Singapur Grand Prix’i, Seb’in en başarılı olduğu pist olmasının yanı sıra, 2017 sezonunun da kırılma noktası oldu. Singapur Aslanı*(10) Singapur Grand Prix’i hafta sonuna çok formda başlamış ve yarışa ilk sıradan başlama hakkını harika bir pole turuyla almıştı. Rakibi Lewis Hamilton ise yarışa beşinci sıradan başlayacaktı. Kağıt üstünde her şey Ferrari’nin lehine görünürken, yarış günü Singapur’da başlayan yağış bütün İtalya’nın şampiyonluk umutlarını silip süpürecekti. İkinci ve üçüncü sıradan yarışa başlayan Max Verstappen ve Kimi Raikkonen arasında yaşanan temasla başlayan aksiyon, Raikkonen’in Vettel’in kullandığı Gina’ya çarpmasıyla sona ermiş olsa da Alman pilot ilk virajı önde dönmeyi başarmıştı. Bu olaydan yaklaşık on beş saniye sonrasında ise büyük bir sürpriz bizi beklemekteydi. Televizyon karşısında derin bir oh çeken ben ve milyonlarca Ferrari hayranı, kameraların geri geri gitmeye çalışan hasarlı Ferrari’yi göstermesiyle birlikte adeta yıkılmıştı. Kazadan sonra aracını pist üstünde tutmayı başarsa da, çok ciddi bir hasar alan kırmızı aracıyla Vettel’in yarış dışında kalmış olduğunu kabullenmek zorundaydık.

Sezonun geri kalanında dört kez dünya şampiyonunun en büyük rakibi Mercedes değil, çok sevdiği kırmızı aracı oldu. Malezya ve Japonya Grand Prix’lerinde yol arkadaşını yarı yolda bırakan Ferrari motoru şampiyonluğun mucizelere kaldığını bize ilan ediyor, Alman pilotun kariyerindeki o ana kadarki en büyük yıkıma neden oluyordu. Sezon sonunda şampiyon olan Lewis Hamilton, en büyük rakibiyle şampiyonluk sayılarını eşitliyor ve aralarındaki psikolojik savaşta durumu eşitliyordu.

Döngü

Formula 1 2018 sezonu, gidişat olarak 2017 sezonuna çok benzer bir şekilde başladı. Ferrari ve Mercedes şampiyonluk mücadelesinde en büyük adaylar olarak sezona girerken, Scuderia Ferrari’nin yeni aracı SF71-H kağıt üzerinde Mercedes’ten her anlamda daha iyi görünmekteydi. Geçtiğimiz sezon saf hız açısından geride olan İtalyan takımı, 2018 sezonunda bu eksikliği de gidermiş görünüyor ve biz Tifosi’lerin bir kez daha şampiyonluk için umutları yeşertmesini sağlıyordu. Fakat bu kez Alman pilotu çok sevdiği kırmızı renkli araç değil, kendisi yarı yolda bırakacaktı.

Sıcak bir Temmuz ayı, doğduğu kasabaya otuz kilometre mesafede düzenlenen Almanya Grand Prix’i, dört kez dünya şampiyonunun uzun sürecek düşüşünün başlangıcıydı. 22 Temmuz günü bir önceki sezon Singapur’da yaşananların benzeri yaşanacak ve belki de Sebastian Vettel çocukluk aşkı olan Scuderia Ferrari ile çıktığı bu serüvende kaybeden olduğunu kabullenmeye başlayacaktı.

Yağmurlu bir havada koşulan 2018 Almanya Grand Prix’i Alman efsanenin liderliğinde devam ederken, yayıncı kuruluş spikerinin ağzından Türk Formula 1 severlerin kulaklarından asla silinmeyecek olan o kelimelerin döküldüğü tam o anda, zamanın durmasını dileyecek milyonlarca insan vardı. Yarışın ve şampiyonanın lideri Seb, yağmurlu havanın azizliğine uğruyor ve kendini çakıl havuzunda buluyordu. Kendi evinde, kendi taraftarlarının önünde direksiyonu yumruklayan ve aracı piste döndürmeye çalışan bir Vettel… Ne drama değil mi?

Dört kez dünya şampiyonu, 2018 Almanya Grand Prix’inde yaptığı hatayı bir türlü aşamadığı gibi sezonun geri kalanında birçok hata yapmaya devam edecek ve yaz arası sonrasında güçlenen Mercedes’e boyun eğecekti. 2018 Meksika Grand Prix’inde şampiyonluğunu ilan eden Lewis Hamilton kariyerinin beşinci şampiyonluğunu elde ederken, en büyük rakibini şampiyonluk sayısında da geçiyordu.

Bir Ayrılık

2019 sezonu başlangıcında Scuderia Ferrari’de büyük çaplı değişiklikler yaşanmış, takım patronu Maurizio Arrivabene görevini Mattia Binotto’ya devretmişti. Takımın yeni patronu Mattia Binotto’nun yeni prensi Charles Leclerc takımdan ayrılan Kimi Raikkonen’in yerine İtalyan takımına katılmış ve Alman pilotun artık modası geçmişti. 2019 sezonu Vettel için düşüşün devamı anlamına geliyordu. Singapur Aslanı 2019 sezonunda sadece bir yarış galibiyeti alabilirken Ferrari kariyerinde ilk defa takım arkadaşına yeniliyor ve bu sonuç dört kez dünya şampiyonunun kariyerine hiç de yardımcı olmuyordu.

Covid-19 pandemisi gölgesinde koşulan 2020 sezonu Scuderia Ferrari’nin son kırk yıldaki en başarısız sezonu olurken Seb için tek teselli 2020 Türkiye Grand Prix’inde son turda kazandığı podyum oluyordu. 10 Eylül 2020 tarihinde, Sebastian Vettel, Formula 1’e 2021 sezonunda giriş yapacak olan İngiliz otomobil devi Aston Martin’e transfer olacağını eski aşkı Şahlanan At’ın evinde, onların 1000. Grand Prix’ini kutladığı 2020 Toskana Grand Prix’i hafta sonunda açıklıyordu. Bir hayaletin peşinde koştuğu bu hayal başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Uzun süre ona ev sahipliği yapmış olan ikonik kırmızı tulumdan, motor sporları tarihinin en ikonik tulum renklerinden birine, Britanya yarış yeşiline geçeceğini açıkladığı tarih itibariyle, eski aşkından intikam alıyor gibiydi. Haksız da sayılmazdı…2020 Abu Dabi Grand Prix’i ile kırmızı tuluma veda eden efsane; geride beş sezon, on dört galibiyet, elli dört podyum ve sayısız anı bırakıyordu.

O, şu an için henüz bilmediği pistlerde kazanacağı yarışları ve karşısına çıkacak yeni zorlukları dört gözle beklerken, onun pistlerde bıraktığı izler yağmurla birlikte yavaş yavaş silinecekler. Bıraktığı o izlerin yerini yeni izler alacak. 2006 yılında girdiği Formula 1’e bıraktığı iz ise silinmeyecek. Çünkü yarınları şekillendiren bugün bıraktığınız izlerdir.

O, üç çocuk babası ve harika bir karakter. O, dört kez Formula 1 dünya şampiyonu, hala kazanılacak bir yarış olduğuna inanan, bir hayaletin peşinden koştuğu savaşı kaybeden ama bununla barışık olan Sebastian Vettel. Bizimle paylaştığın her an için teşekkürler, biz bu anların her zerresini çok sevdik!

“Siz kırmızı takımsınız, Taraftarlar, hiçbir zaman pes etmezsiniz. Benim sonum geliyor, Sizinle olmaktan oldukça keyif aldım. Sizin sihrinizi hissettim, O inanılmaz hissi.” (0)

 

Dipnotlar:

Formula 1’de Ferrari taraftarlarına verilen isim. (1)

Britanya’nın motor sporlarında kullandığı renk kartelasına da girmiş olan yeşilin bir tonu. (2)

Geçmişi anımsama. (3)

İtalya’da bir şehir. Scuderia Ferrari’nin fabrikası burada bulunmaktadır. (4)

Sebastian Vettel’in galibiyet sonrası yaptığı sevince verilen isim. (5)

İtalya Grand Prix’inin düzenlendiği Monza pistine verilen bir isim. (6)

2013 Malezya Grand Prix’inde Sebastian Vettel’in takım emrine uymayıp takım arkadaşı Mark Webber’i pist üzerinde geçerek yarışı kazanması sonrası bu olaya verilen isim. (7)

Sebastian Vettel’in 2017 yılında Scuderia Ferrari’nin üretmiş olduğu SF70 aracına vermiş olduğu isim. (8)

Sebastian Vettel ve Lewis Hamilton arasındaki sevgiye verilen isim. (9)

Singapur Grand Prix’ini en çok kazanan pilot olan Sebastian Vettel’e verilmiş bir takma isim. (10)

Bu yazılar da hoşunuza gidebilir

Yorum Yap