Geçtiğimiz haftalarda Suzuki kimsenin beklemediği bir şekilde MotoGP operasyonunu durduracağını açıkladı. Takımın koltuklarında iki yetenekli pilot Joan Mir ve Alex Rins var. Mir iki sene önce dünya şampiyonu oldu. Takımın ön sıraları zorlayan bir aracı da var. Her şey Japon üretici için iyi giderken bu ayrılık haberi kesinlikle beklenmiyordu. Bir başka Japon üretici Honda’nın da Formula 1’de beklenmeyen ayrılıkları oldu. Hem de dört kere.
Turbo hibrit çağının son senesi olan 2021’in bitmesiyle Honda dördüncü kez girdiği Formula 1’den ayrıldı. Japon üreticinin spordan dört ayrılışı da hiç beklenmeyen haberlerdi. 2019 yılında Red Bull Racing’e güç ünitesi sağlamaya başlayan üretici için her şey yolunda gözüküyordu. İyi anlaştıkları ve gridin ön sıralarında olan bir takım, gelecek yıllara damga vurması beklenen bir pilot, yarış galibiyetleri ve podyumlar geliyordu. Hedef şampiyonluktu ve o şampiyonluk 2021 yılında turbo hibrit çağına ambargo koyan Mercedes’e karşı kazanıldı ama Honda o sezon Formula 1 operasyonunun fişini çektiğini açıkladı. Honda’nın dört kez girip dört kez çıktığı gelgitli F1 macerasına bir göz atalım.
Motor sporlarının önemli markalarından biri olan Honda’nın Formula 1’le ilişkisi her zaman çalkantılı oldu. 1964-1968 yılları arasında ilk kez F1’de yer alan üretici ilk girişinde güçlü bir etki yaratamadı. Yalnızca iki yarış kazanabildiler. İlk girişlerinin en dikkat çeken ögeleri Good Year gibi dev bir lastik markasını spora dahil etmeleri ve kendi motorunun yanında kendi şasileriyle gride girmeleriydi. Bunun yanında Ferrari ile sorunlar yaşayan John Surtees’e imza attırabilmeleri de dikkat çekiciydi. Japon markanın spordan ilk ayrılışındaki ana sebeplerden biri ekonomik olarak istenilene ulaşılamamak ve sürücüleri Jo Schlesser’in yarışta kaza yaparak aramızdan ayrılmasıydı.
Honda, Formula 1’i bir zamanlar domine etti. Spora ikinci girişlerinde 1987-1991 arasında üst üste beş kez şampiyonluk yaşayan üretici, bu şampiyonlukları Nelson Piquet, Ayrton Senna ve Alain Prost ile yaşadı. Japon üretici spora ikinci girişinde takımlara motor tedariki sağladı. 1983 yılında Spirit takımına motor tedarik ettikten sonra devamında Williams ve Lotus da Honda’dan motor tedarik etti. Honda motoru o dönem gücüyle ve dayanıklılığıyla fark yarattı. 1987 yılında Nelson Piquet Williams Honda’yla şampiyon oldu ve ardından Formula 1’in en değerli iş birliklerinden biri olan McLaren Honda ortaya çıktı. Sporun gördüğü en büyük yeteneklerden olan Senna ve Prost’tan oluşan sürücü kadrosunun yanında hafızlara kazınan bir livery ile McLaren Honda bu spor için bir efsaneye dönüştü.
Ancak 1993 yılında Honda bir anda bir kez daha F1 operasyonunun fişini çekme kararı aldı. Bu karar sporla ilgilenen herkesi şoke ederken Senna’yı dumura uğrattı. Senna, McLaren Honda’ya sonuna kadar sadıktı. Hatta Williams’a gitmek istese de bir sene daha McLaren Honda’yla yarışmaya karar verdi ve sadakatini bu şekilde gösterdi. Senna’nın eski menajeri Julian Jakobi, Brezilyalının 1992 senesi için McLaren’den ve Williams’tan sözleşme teklifleri aldığını söyledi. Senna Williams’a gitme eğilimindeyken Nobuhiko Kawamoto ile konuştuktan sonra bir sene daha takımda kalmaya ikna oldu. Ancak Honda F1 operasyonunu bitirince takım Ford ile iş birliği yaptı. Honda’nın şampiyonluklarına noktayı koyan 1992’de Adrian Newey’in Williams FW14B’siydi. Aradan 29 yıl geçtikten sonra Honda’ya şampiyonluk getiren araç Adrian Newey’in baş mühendisliğini yaptığı Red Bull’un RB16B’siydi.
Julian Jakobi: Temel içgüdüsü Williams’a gitmekti, ancak özellikle Honda’nın başkanı olan Bay Kawamoto’ya sadıktı.
Prestijli Japon üretici, 2000 yılında tekrardan Formula 1 operasyonu başlattı. British American Racing’e (BAR) motor tedariki ile spora dönen üretici 2005 yılında BAR’ı tamamen satın alarak takım hüviyetine kavuştu. 2006, 2007 ve 2008 yıllarında yarıştıktan sonra Honda 2008 küresel krizini sebep göstererek spordan tekrar çekileceğini açıkladı. Bu süre zarfında takımın tek zaferi yağmurlu 2006 Macaristan yarışıydı. Jenson Button takımını zirveye taşımıştı. Aslında takım ilk birkaç yarış umut vererek başlasa da daha sonra hep dayanıklılık ve güç sorunları yaşadı. Kasım 2007’de Ferrari’nin eski teknik direktörü Ross Brawn takıma katıldı. Japon markasının çekilmesinin ardından Ross Brawn takımı göstermelik bir bedelle satın aldı ve Mercedes’i yanına çekti. 2009’da sürücü kadrosunu bozmayan takım BrawnGP takımı olarak şampiyonluğa ulaştı. Takım daha sonra Mercedes’e evirildi. Özetle o takım 2008’de Honda’nın üçüncü kez spordan çekilmesinin ardından 2009, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018, 2019, 2020 yıllarında hem pilotlar hem takımlar şampiyonluğuna ulaştı. Ek olarak 2021’de bir takımlar şampiyonluğuna daha ulaştı. Belki de Honda spordan çekilme kararında aceleci davrandı. Çünkü Ross Brawn’un kendi adıyla yarıştırdığı ve o sezonun adeta ilk yarısında şampiyonluğunu ilan eden takım aslında hazır olan Honda takımıydı.
Honda’nın mirasıyla şampiyonluk kazanan BrawnGP’yi 2010 yılında Mercedes satın aldı. Turbo hibrit çağının hükümdarı olan Mercedes’le aynı gridde bulunan takımlardan biri McLaren Mercedes’ti. İngiliz takım, turbo hibrit çağının ikinci senesinde Honda ile iş birliği yapmaya karar verdi. Honda, turbo hibrit çağında spora dahil olan tek üreticiydi. Bir sene geç girmesinin yanında veri anlamında diğer üreticilerin gerisindeydi. Ancak ne olursa olsun McLaren Honda efsanesi tekrar diriliyordu (en azından öyle sanılıyordu) ve bunun için sporun gördüğü en büyük birkaç yetenekten biri lazımdı. Şans o ki Fernando Alonso “umarım son takımım olur” dediği Ferrari’den sözleşmesi 2016 yılına kadar olmasına rağmen beklenmeyen bir şekilde ayrılmıştı. Yarış dünyasında bu haber gündeme bomba gibi düştü. Alonso, kırmızılarla zirveye bir adım uzak geçen dört yılın ardından beşinci yılda zirveyi artık göremiyordu. F14T sürmesi imkansıza yakın bir araçtı ama Fernando yarışlar ve şampiyonluklar kazanmak istiyordu. Gridde boş koltuk ise hemen hemen yoktu. Ferrari dört kez dünya şampiyonu ve Michael Schumacher’in mirasının varisi olarak görünen Sebastian Vettel ile anlaşmıştı. Takım arkadaşı Kimi Raikkönen’di. Mercedes Lewis Hamilton ve Nico Rosberg ile devam ediyordu. Red Bull Daniel Ricciardo’nun yanına o zamanlar gelecek vadeden Daniil Kvyat’ı getirdi. Bu üçlünün ardındaki Williams Mercedes’te Felipe Massa ve Valtteri Bottas vardı. Alonso için ise tek bir ihtimal vardı. McLaren Honda…
Bir markayı tekrardan gün yüzüne çıkarmak için spora üçüncü kez dönen Honda hem McLaren’i hem Alonso’yu ikna etti. Bu birliktelik isim olarak çok potansiyelliydi. Bir tarafta Senna’ya üç şampiyonluk getiren marka diğer tarafta üçüncü şampiyonluğunu kazanmak isteyen Alonso… 34 yaşına gelmiş Alonso’nun hala göstermek istedikleri vardı. Ama 3 yıllık bu ortaklık iki tarafın da hedeflerinden bir hayli uzak kaldı. 3 sene boyunca Alonso pilotlar sıralamasında sırayla 17, 10, 15. sırada; McLaren Honda ise takımlar sıralamasında 9, 6 ve 9. oldu. Honda motorunun hızının düşük olmasının yanında asıl büyük problem dayanıklılık sorunlarıydı. Hatta ipler o kadar gerildi ki 2015 Suzuka’da, Japon üreticinin evinde, Alonso start düzlüğünde rakiplerine hiç karşı koyamayınca “GP2 engine” diyerek Honda’nın motorunu üreticinin kendi evinde ‘aşağıladı’. Araç güç kaybettiğinde veya yarış dışı kaldığında bu tür söylemlerde bulunmaya devam etti. Haliyle bu yakınmaları üç sene boyunca dinledik. McLaren cephesi ise şasinin kötü olmadığını söylerken Honda da kendini savundu. Zorlu üç yılın ardından McLaren – Honda iş birliği son buldu.
O sırada gridde güç ünitesinden şikayetçi olan sadece McLaren ve Alonso değildi. Red Bull da güç ünitesinden şikayetçiydi. Red Bull, dört takımlar şampiyonluğu dört pilotlar şampiyonluğu kazandığı Renault’yla sıkıntılar yaşıyordu. 2007’den beri Red Bull, Renault’dan motor tedarik ediyordu. Turbo hibrit çağında taraflar birbiri ile anlaşamadı ve beklentilerini karşılayamadı. 2018 yılında Toro Rosso, Honda motoruna geçti ve Red Bull bu yılda Renault motorunu Tag Heuer ismiyle kullandı. Red Bull’un amacı Honda motorunu test etmek ve gelişmesini görmekti. Toro Rosso Honda daha ikinci yarışında dördüncü oldu ve o sezon büyük bir gelişme gösterdi. Red Bull bunun üzerine 12 yıllık Renault ortaklığını sonlandırıp Honda güç ünitesine geçti. Max Verstappen Honda güç ünitesi ile çıktığı ilk yarışta Avusturalya’da podyum eldi etti. Bu podyum Honda’nın 2008 Britanya’dan beri elde ettiği ilk podyum oldu. Ardından 2019 Avusturya’yı kazanan Verstappen, Honda’ya 2006 Macaristan’daki yağmurlu yarıştan sonraki ilk galibiyeti getirdi. 2019’da Almanya’da ve Brezilya’da yarış galibiyeti elde eden Honda, 2020 yılında Verstappen’in kazandığı 70. yıl ve Abu Dabi yarışlarının yanında Monza’da Pierre Gasly ile bir yarış galibiyeti daha elde etti. Bu yıl Red Bull Racing Honda takımlar şampiyonasında ikincilik elde etti.
Her şey Honda ve Red Bull için dolu dizgin gidiyordu. Ta ki Japon üretici 2021 sezonu sonunda F1 operasyonunu durduracağını açıkladığı zamana kadar. Bu açıklamanın yapıldığı yıl Max Verstappen Honda motorlu aracıyla 11 yarış kazanarak şampiyon oldu. Bu şampiyonluk Honda’nın 1991’den beri elde ettiği ilk şampiyonluktu. Ancak Japon üretici yine spordan aniden çekildiğini açıkladı. Honda F1 Direktörü Masashi Yamamoto’ya göre Honda spordan erken ayrıldı ancak bu markanın kararı olduğu için arkasında olduklarını söyledi. Ek olarak Honda’nın spora geri döneceğini umduğunu söyledi. Şirket ayrılma sebebi olarak kaynaklarını alternatif enerjiye yönlendirmek olarak açıkladı. Bu kararın ardından Red Bull Racing güç ünitesini Red Bull Powertrains olarak değiştirerek motor geliştirmeyi Milton Keynes’teki merkeze çekti ve Honda’nın öncülüğünde motorunu geliştirmeye devam ediyor. İçinde olduğumuz 2022 sezonunda Red Bull ve Alpha Tauri bu güç ünitesini kullanıyor.