Yıl 1994. Yer Autodromo Enzo e Dino Ferrari pisti. Bilinen ismiyle Imola, farklı isimleriyle San Marino veya Emilia-Romagna yarışı için buradaydık. Bilinmeyen şey ise bu hafta sonunun Formula 1 ve motor sporları tarihinin en karanlık hafta sonlarından biri olacağıydı. Önce cumartesi günü Roland Ratzenberger yaptığı kaza sonrası hayatını kaybetti. Pazar günü ise tarihin en efsanevi pilotlarından Aytron Senna, Tamburello’da yaptığı kaza sonrası aramızdan ayrıldı. O hafta ile ilgili gözden kaçan bir kaza daha var. Bir başka Brezilyalı pilot, cuma antrenmanları sırasında yaptığı kazada ölümden dönmüştü. Belki de tüm hafta sonu için bir uyarı kazasıydı. O kazayı yapan isim Rubens Barrichello’ydu.
Bayrak Teslimi
Günümüzde bunu çok görmesek de Brezilya Formula 1’e büyük yetenekler bağışladı. Yakın zamanda Felipe Massa ile buna tanıklık ettik. Emerson Fittipaldi 70’li yıllarda Brezilya’ya iki şampiyonluk getirdi. Nelson Piquet onu 80’li yıllarda üç şampiyonluk ile takip etti. Onların arkasından ise Aytron Senna geldi ve üç şampiyonluk kazandı. Adeta bayrağı birbirlerine teslim ediyorlardı. 1993 yılında Rubens Barrichello, Jordan ile şampiyonaya adım attığında sıradaki ismin de doğal olarak o olması bekleniyordu. 1993 yılında dayanıksız Jordan ile etkili sürüşler göstermeyi başarmış, Japonya’da ilk puanını almıştı. 94 sezonuna da kendi evinde dördüncü olarak muazzam bir sonuç alarak başladı. İkinci yarış olan Aida’da üçüncü oldu ve kariyerinin ilk podyumunu elde etti. Üçüncü yarış San Marino öncesi her şey iyi gidiyordu; puanlar, podyum ve şampiyona ikinciliği. Her şey yolundaydı…
Kaza
Rubens cuma günü yaptığı kazayı hatırlamıyor. 95 G kuvveti ile karşı karşıya geldiği ve aracının havalandığını hatırlamıyor. Bilinci kapanmıştı, dili nefes yolunu kapatıyordu. FIA çalışanı Sid Watkins olmasaydı, bu hikaye burada bitebilirdi. Sid, Rubens’in kurtulmasında büyük rol oynamıştı. Hatta Ratzenberger’in kazası sonrası farkında olmadan Senna’yı da kurtarabilirdi. Ona yarışı unutup balık tutmaya gitmeyi teklif etmişti. Senna ise beklenildiği gibi bunu kabul etmemişti. Motor sporları için karanlık bir hafta sonuydu. Rubens için de öyleydi. Ölümden dönmüştü fakat sadece iki gün sonra arkadaşının, idolünün ölümüne şahitlik etmişti.
Ayrton gittikten sonra birçok insan beni onun yerine koydu. Pek çok insan beğendi ama pek çok insan beğenmedi, bu yüzden kafa karışıklığının ortasındaydım. Rubens’i sadece seven yoktur: Rubens’i ya seversiniz ya da ondan nefret edersiniz.
-Rubens Barrichello
94 sezonunun geri kalanı Rubens için iniş çıkışlı oldu. Pistte kalabildiği her sürede yeteneğini sergilemeyi başardı. Fakat San Marino sonrası yapılan 13 yarışın yedisini bitiremedi. Belçika’da zayıf Jordan ile pole almayı başararak döneminin en genç pole pozisyonunu kazanan isim oldu. Sezonu altıncı sırada ve 19 puan ile bitirdi.
Dayanıklı Rubinho, Dayanıksız Araçlar
1995 sezonu Rubens’in yine yeteneklerini sergilediği fakat dayanıksız Jordan aracının onu yarı yolda bıraktığı bir sezon oldu. Kanada yarışında Jean Alesi kariyerinin ilk ve tek galibiyetini alırken Rubens ve takım arkadaşı Eddie Irvine onun arkasından podyumu tamamladı.
1996 yılı için Jordan’da ümitler daha yüksekti ama sezon ilerledikçe takımın performansı bir kez daha zayıf kaldı. Rubens’in takım patronu Eddie Jordan ile arası gittikçe açılmaya başlamış ve 96 sezonu sonunda kopma noktasına gelmişti. Takımın başarısız yılları ve Eddie Jordan’ın Irvine’a boşalan Ferrari koltuğunu alması için yardım etmesi en sonunda ayrılıkla sonuçlandı.
Rubens’in, hepimizin Eddie’nin tarafında olduğunu düşünmeye başladığı zor bir dönem vardı. Eddie Jordan, Irvine ve benim, İrlandalı ve Ian Phillips’in (reklam yönetmeni) Irvine’in arkadaşı olmasıyla, Rubens kendini biraz sayıca az hissetmeye başladı ve sebepsiz yere yolunu kaybetmeye başladı.
-Dönemin Jordan araç tasarımcısı Gary Anderson
Hayaller Ferrari, Gerçekler Stewart
1997 yılında ise Barrichello yeni kurulan Stewart takımı ile anlaştı. Takım arkadaşı ise Kevin Magnussen’in babası Jan Magnussen oldu. İkili adına korkunç bir sezondu. Aracın yarış bitirmesi adeta mucize gibiydi. Jan beş yarış bitirebilirken Rubens ise sadece üç yarış bitirdi. Yine de bu korkunç sezondan Rubens bir gümüş bulabildi. Monaco’da gelen ikincilik takımın hem ilk puanı hem de ilk podyumu oldu. Monaco’da podyumu gelecek takım arkadaşı Michael Schumacher ve eski takım arkadaşı Eddie Irvine ile paylaştı.
1998 sezonu Stewart için pek farklı değildi. Takım yarış bitmekte zorlanıyordu ve Jan Magnussen’in kötü performansı da yardımcı olmuyordu. Stewart, Jan’ın zayıf performansına daha fazla dayanamadı ve onun yerine Max’in babası Jos Verstappen’i getirdi. Jos da tıpkı Jan gibi Rubens için dişli bir rakip olamadı.
1999 ise Stewart için muazzam bir sezon oldu. Rubens’in yeni takım arkadaşı olan Johnny Herbert, Nürburgring’de takımın ilk galibiyetini alırken Rubens de üçüncü olarak takıma çifte podyum yaşattı. Brezilya, San Marino ve Fransa’da birer podyum daha elde ettiği sezonda Herbert’i altı puan ile geride bırakmayı başardı. Fransa’da almayı başardığı pole ise pastanın üzerindeki krema oldu.
Kırmızı Koltuk
Ferrari, sporun en ilgi çekici ve başarılı takımlarından biri olsa da 80’lerin ortasından itibaren başarıya aç kalmaya başlamıştı. 1996’da Schumacher geldiğinde bu durumu tersine çevirmek istiyorlardı. 97 yılında çok yaklaşmış fakat son yarışta rakibi Jacques Villeneuve’e bilerek çarpmıştı. Bu hem yarış dışı kalmasına hem de şampiyonadan diskalifiye edilmesine neden olmuştu. 98’de Hakkinen sezonu domine ederken 99 ise artık Michael’ın senesi olması gerekiyordu.
Fakat Britanya’da işler başka yöne döndü. Schumacher’in aracı ‘Stowe’ virajında frenlemede bir arıza yaşadı ve Michael doğrudan bariyerlere çarptı. Kaza sonucunda Michael’ın bacağı kırıldı ve onun şampiyonluk umutlarını bitirdi. Fakat bir ihtimal daha vardı. O da başarılı performansları sonrası Jordan takımından gelen Rub… EDDIE IRVINE
Eddie’nin hakkını vermek gerek. Son yarışa kadar şampiyonluk savaşının içinde kalmayı başardı. Fakat kimine göre şampiyonluk için doğru isim değildi. Hatta 16 yıl sonra Ferrari’yi şampiyon yapacak isim de değildi. Görevi de bu değildi fakat eline bir şans gelmişti. Mika’nın yaptığı hatalar da ona yardımcı olmuştu. O koltukta Rubens olsaydı Ferrari’nin şampiyonluk hasretini bitirebilir miydi? Bu cevabını asla öğrenemeyeceğimiz bir soru. Cevabını bildiğimiz soru ise Rubens’in o kırmızı koltukta neler yapabileceğiydi.
İki Numara
Dönemin Ferrari genel menajeri Jean Todt, Barrichello’nun performansını oldukça beğeniyordu. 99 sezonu sonunda Irvine takımdan ayrılıp Jaguar’a gidince yerini Rubens ile doldurdu. Fakat o koltuğa oturmak ne kadar güzel olsa da yanında çok büyük bir zorluğu da beraberinde getiriyordu. Rubens kariyeri boyunca birinci adam rolünü üstlenmişti. Tıpkı kendisinden önceki vatandaşları gibi bu rolü de gayet iyi yapıyordu. Tek farkı bunu şampiyonluk aracında yapmamasıydı.
Barrichello doğal olarak Schumacher arkasında ikinci adam rolünde görev almaya başladı ve bunu olabilecek en iyi şekilde yaptı. 2000–2004 arası Ferrari ve Schumacher baskınlığında geçerken önemli bir rol oynadı. Altı yıllık Ferrari kariyerine dokuz galibiyet, 11 pole ve 55 podyum sığdırdı. İkişer kez şampiyonayı ikinci ve dördüncü, bir kez üçüncü ve bir kez de sekizinci bitirdi. Ferrari bu dönemde beş kez hem pilotlar hem de takımlar şampiyonluğunu İtalya’ya götürdü. Fakat her şeyin bir sonu olduğu gibi 2006 sezonu sonunda Ferrari kariyeri de sona erdi.
Kendimi Michael’a karşı koyarsam, 70–30’luk bir bölünme olduğunu düşünüyorum, şöyle söyleyelim, o benden daha iyiydi. Daha eksiksizdi ve Michael kötü günler geçirmedi, ne zaman kötü bir gün geçirse ya da savunmasız olsa, etrafındaki ekip onu geri dönmeye hazırladı. Onu nasıl olumlu etkileyeceklerini biliyorlardı. Ancak doğrudan yönetilseydi, herkes için aynı strateji ile, en az bir şampiyonluk kazanmış olabilirdim… en az bir tane. Artık bir fark yaratmıyor, geçmişin bir parçası. Yapmadım ve bundan memnunum çünkü denedim.
-Rubens Barrichello
Yetenekli Fakat Kısıtlı
Dediğim gibi Rubens o koltuğa birinci adam olmak için oturmamıştı. 2002 sezonunun altıncı yarışı olan Avusturya’da liderliği son turda bırakması istendiğinde de bunu yerine getirmiş ve Ferrari’de rolünü ne kadar benimsediğini göstermişti. Kariyerinin ilk galibiyetini ve belki de en iyi sürüşünü ise yine Ferrari tulumları içerisinde elde etmeyi başardı. 2000 sezonu Almanya yarışında Rubens, 18. sırada başladığı yarışı ikinci sıradaki Hakkinen’e 7.5 saniye fark atarak kazandı. Yağmur, kaza, piste giren bir insan ve kaosun dolu olduğu yarışta Rubens sakinliğini korumayı başarmıştı ve damalı bayrağa ilk ulaşan isim olmuştu. İdolü ve dostu Aytron Senna’nın 1993 yılında kazandığı Avustralya yarışından beri ilk kez ülkesi Brezilya’ya zafer armağan etmişti. Podyumun üst basamağına çıktığında ise hisleri göz yaşlarına dönüşmüştü.
Bu galibiyet uzun zamanda geldi. 1984’ten beri hayatımda bana çok yardımcı olan Ayrton Senna’ya ithaf ediyorum. Şampiyonluğu düşünmek istemiyorum, sadece bu galibiyeti kutlamak istiyorum. (İlk galibiyeti sonrası röportajı)
Son Bir Şans
Formula 1 tarihinde Brawn GP ve 2009 sezonu gibi bir örnek yok. Bir takım spora girdi, şampiyon oldu ve gitti. Formula 1 tarihinde %100 kazanma oranına sahip tek takım oldular. Honda ile yıllarca sorunlu sezonlar geçiren Jenson Button ve Rubens Barrichello, Mercedes motorlu, çift difüzörlü BGP 001 aracı ile kendilerini bir anda gridin en önünde bulmayı başardılar.
Rubens için ise hiç beklenmedik bir şampiyonluk şansı doğmuş oldu. Schumacher gibi dominant bir güç yoktu, takım rakipsiz gözüküyordu ve önü açıktı. Fakat işler Rubens yerine takım arkadaşı Button için daha iyi gitti. Button sezonun ilk yedi yarışında altı galibiyet aldı ve erkenden kapanması zor bir fark yarattı. Sezonun ikinci yarısında Red Bull’un gücünü arttırması ve galibiyetlere ortak olmasıyla Rubens sezonu iki galibiyet ve 77 puan ile üçüncü sırada kapattı. Bir kez daha takımlar şampiyonu olan takımın parçası olmuştu fakat bireysel başarıya yine uzanamadı.
İkon
Rubens Barrichello üst düzey bir yetenekti. Şampiyonluk kumaşı vardı fakat hiçbir zaman doğru zamanda doğru yerde olamadı. 99 yılında Irvine yerinde olsa belki Ferrari’nin yıllar sonra ilk şampiyonluğunu alabilirdi. Brawn GP hikayesi daha formunda olduğu bir dönemde yaşansa belki de Button’ı mağlup edecekti. Fakat şampiyon olamasa da çok başarılı ve dolu dolu bir kariyere imza atmayı başardı. Kendi evi Brezilya’da hiç şansı yaver gitmedi. Aksilikler veya kötü performanslar peşini bırakmadı. Kariyerine geri dönüp baktığımızda belki de tek eksiği, o çok istediği Brezilya galibiyeti oldu.