Formula 1, tarihi boyunca birçok kıtada birçok farklı ülkeye gitti. Bu sezon pandeminin etkilerinin azalması ile yeniden Avustralya’ya dönüldü. Amerika’da yapılan yarış sayısı her yıl artış gösteriyor. Yine pandeminin etkilerinin azalması ile Asya ülkelerine geri dönüşler de başlıyor. Güney Afrika ve Malezya yeniden takvime girmek istiyor. Fakat takvime girenler kadar çıkan veya çıkma ihtimali olan pistler de var. Bunlardan biri Formula 1 tarihinin en özel yerlerinden biri olan Monaco.
Monaco, takvimin her zaman en özel pistlerinden biri olarak yer almıştır. Yat limanından geçen manzarası, sınırları zorlayan dar yolları ve yeteneği öne çıkaran yapısı ile pilotların kazanmak için can attığı bir pist oldu. Hala bu isteklerini fazlasıyla gösteriyorlar.
Bu üstün pistte yarış kazanmak sadece bir yetenek gösterisi değil. Monaco aynı zamanda motor sporlarının üçlü tacı dediğimiz üç yarıştan biridir. Indianapolis 500, Le Mans 24 saat yarışı ve Monaco yarışı bu tacın üç halkasını temsil ediyor. Motor sporlarının prestiji en üst seviye kabul edilen bu üç yarışı kazanan tek isim ise Graham Hill.
Tacın Sahibi
1996 Formula 1 şampiyonu Damian Hill’in babası Graham, motor sporları tarihinin en başarılı isimleri arasında yer alıyor. 24 yaşına kadar araba bile kullanamayan Hill, ilk Formula 1 yarışına 1958 yılında Lotus ile Monaco yarışında çıktı. Kariyerinin ilk senelerinde Le Mans ve Formula 1 arasında mekik dokuyan Hill, ilk yıllarında başarılı olamasa da sadece kariyerinin dördüncü yılında Formula 1 şampiyonu olmayı başardı.
Graham’ın ilk Monaco galibiyeti ise bir sonraki sezonda geldi ve tacın ilk halkasını takmış oldu. 1963’de yarışı yine kazanmayı başardı. 1964 ve 1965’de de zafere uzanarak üst üste üç kez Monaco’yu fethetti. 1966 yılında ise Hill, tacın ikinci parçasını da kazandı. Lola-Ford ile Indianapolis 500’e katıldı ve zafere ulaştı.
Graham, 1968’de bir kez daha Monaco’yu kazanırken aynı yıl Formula 1 şampiyonluğunu da elde etti. 1969’da pistte bir kez daha kazandı ve “Mr. Monaco” lakabının sahibi oldu. Formula 1 kariyeri 70’lerin başında düşüşe geçince Graham, altı yıl sonra Le Mans’a geri döndü. 1972 yılında Equipe Matra-Simca Shell ile zafere ulaştı ve tacı taktı.
Bruce Mclaren, Jim Clark, Emerson Fittipaldi gibi efsaneler denese de bu üç yarışı kazanmayı başaramadı. Aktif olarak bu başarıya yakın iki isim var. Le Mans galibiyetine ihtiyacı olan Juan Pablo Montoya ve Indianapolis 500 galibiyetine ihtiyacı olan Fernando Alonso. İki isim de eksik yarışlarını kazanmak için şanslarını denediler fakat istedikleri sonuçlara ulaşamadılar.
Gelenek-Teknoloji Çatışması
Diğer iki yarışın yeri ve konumu şimdilik güvende gözüküyor. Fakat aynı şeyi Monaco için söylemek zor. Formula 1’in daha çok Amerikan ve Arap pazarına girdiği bu dönemde Monaco’nun yeri sarsılmaya başladı. Organizatörler pistin takvimde 3-5 yıl daha kalacağını söylüyor. Fakat Formula 1’in sahipleri Liberty Media veya Mclaren takım patronu Zak Brown gibi bazı kurum veya kişiler, Monaco’nun daha uzun süre takvimde kalması için bir şeyler yapması gerektiğine inanıyor.
Bence Monaco’daki yarış, diğer tüm yarışlarla aynı ticari şartlar altında gerçekleştirilmeli ve organizatörleri de muhtemelen pistlerini modern Formula 1’e nasıl uyarlayacaklarını düşünmeleri gerekiyor çünkü araçlarımız büyüdükçe yarışlar giderek zorlaşıyor. Elbette yarışın tarihsel önemini göz önünde bulundurmalıyız fakat ortaya çıkan gösterinin nasıl olduğunu da göz önünde bulundurmalıyız. -Zak Brown
Monaco ile ilgili en büyük problem pist üstü geçişin çok az hatta neredeyse hiç olmaması. Bu izlenebilirliği düşürmenin yanında tahmin edilebilirliği de fazlasıyla arttırıyor. Bundaki temel sebep ise araçların oldukça büyük olması.
Formula 1’de teknoloji ve araçlar geliştikçe araçların boyutları da benzer şekilde büyüdü. Araçlar hem daha ağır hem de daha büyük hale geldi. Bazı pistler bu değişimlere karşı adaptasyon geçirdi. Fakat Monaco bunlardan biri değil, bazı küçük değişiklikler dışında yapısını korudu. Monaco tarafından bakarsak ise burası bir sokak pisti. Yani buranın yapısını değiştirmek sadece pisti değil şehrin yapısını da değiştirmek anlamına geliyor. Bu da halihazırda küçük ve dar olan Monaco sokaklarında yapılmak istenen bir tercih değil.
Değişimin Başlangıcı
Monaco yarış zevki olarak uzun yıllardır büyük bir heyecan getirmese de farklı bir heyecan sağlıyor. Sezonun sadece bir haftasında ana odak pazar yerine cumartesi günü oluyor. Hızın yanında dayanıklılık ve risk odağı daha da önem kazanıyor. Takvimin kalanına baktığınızda çok daha farklı bir hafta sonu vaat etmeyi başarıyor.
Tabii ki tüm bu etkenlere rağmen hala daha Monaco herkese hitap etmiyor. Bu yüzden de bu ikonik yarışın takvimden ayrılma ihtimali daha güçlü seslendirilebiliyor. Kimi izlenebilirliğin düşük olmasından yakınarak takvimden çıkmasını istiyor. Kimi ise bu tarihi yerin özelliğini kabul edip devam etmesi taraftarı oluyor.
Bir diğer endişe konusu da sporun kaydığı pazar nedeniyle sadece Monaco’nun tehlike altında olmaması olabilir. Formula 1’in patronu Stefano Domenicalli yılda 30 yarış yapmak istediğini söylüyor fakat bunu çok mümkün görmüyorum. Halihazırda 23 yarış bile çok gözükürken tekrar takvime girmek isteyen Malezya, Güney Afrika, Türkiye’nin yanında gelecekte girmeye hazırlanan Las Vegas ve Katar’ı da düşünürsek bazı pistlere veda etmemiz olası gözüküyor. Kontratı yakında bitecek Spa pisti de bunlardan biri olabilir. Formula 1 tarihinin en ikonik pistlerinden ikisi olan Monaco ve Spa’yı kaybetmeyi göze alabilir mi?
Sporun Kaydığı Pazar
Yukarıda da bahsettiğim gibi spor daha çok Amerikan ve Arap pazarına kaymaya başladı. Fakat bu pazar, spor için ne kadar doğru hamle? Maddi anlamda düşünürseniz Formula 1 için ideal pazarlar. Almanya, Türkiye gibi ülkeler yarış yaptırmanın maddi koşullarını kaldırmaya fazla yanaşmıyor. Fakat Arabistan, Katar ve Amerika’da bir kaç farklı yer bunu rahatlıkla yapıyor. Lewis Hamilton’ın söylediği gibi: “Nakit, kraldır.”
Bu yüzden de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonucu Rusya yarışını iptal ettiler. Fakat Suudi Arabistan’da pistin yakınlarına bomba düşerken sessiz kalıp yarışa devam ettiler. Yine bu yüzden ikonik pistlerin yeri tartışılırken oldukça kötü veya tehlikeli şekilde tasarlanan Jeddah, Las Vegas gibi pistler tartışmasız şekilde Formula 1 takvimine adım atıyor. Ve yine bu yüzden Formula 1, takım çalışanlarını, ailelerini, maddi ve manevi yükleri düşünmeden bir takvim sezonunda 30 yarış yapmak istiyor. Formula 1 belki sportif anlamda getirdiği yeni düzenlemeler ile heyecanı arttırmış olabilir. Fakat idari anlamda gitmeyi tercih ettiği yönden memnun değilim. Bu yol oldukça tedirgin edici ve sporun doğasından oldukça uzakta.