Ligimiz hakkında oyun kalitesinin düştüğüne yönelik eleştiriler gün geçtikçe artıyor. Bu genellikle doğru olsa da istisnalar elbette var. Bu yazımda da Süper Lig’de belirgin oyun tarzlarıyla başarılı olmuş altı teknik direktörden bahsedeceğim. Onları bu kadar farklı yapan, teknik direktör değişiminin en fazla yaşandığı liglerden birinde oyun tarzlarını kısa sürede ve güçlü bir şekilde oturtabilmiş olmaları. Hepsinin birbirinden farklı ve özel bir hikayesi var.
Francesco Farioli- Aytemiz Alanyaspor
İtalya’da alt seviyelerde antrenörlük yaptıktan sonra öncesinde Katar’da, ardından Roberto De Zerbi ile birlikte Benevento ve Sassuolo’da çalışan Farioli, kariyeri için bir sonraki adımını Alanyaspor’a attı. Geçtiğimiz sezona Çağdaş Atan’ın yanında yardımcı antrenör olarak başlayan Farioli, sezon ortasında Fatih Karagümrük’ten gelen teklifi kabul edip üst kademeye terfi etmişti. İnişli çıkışlı bir performans sergileyen Karagümrük takımına Farioli, kısa sürede oyununu kabul ettirerek bunu sürekli hale getirecekti.
Farioli’nin oyuncularından net bir şekilde talep ettiği en önemli iki şey şu: Oyunu geriden kısa paslarla kurmak ve topu kaybettikten sonra hemen baskı yapmak. O göreve geldikten sonra yapılan pas ve isabetli pas istatistiklerinde Karagümrük ligin en iyileri arasına girmişti. 4-2-3-1, 4-3-3 ve 4-1-4-1 dizilişlerini tercih eden Farioli; rakibin kendilerini karşılama şekillerine göre takımını çeşitli varyasyonlarla sahaya çıkarıyor. Takımları; rakip eğer derinde savunursa oyunu genişletip ceza sahasına atılacak paslarla pozisyon kovalarlarken, rakip önde baskı yaparsa daralan oyuna bağlı olarak daha dikine oynamaya çalışıyorlar. Karagümrük ile bu sezon oynadığı ilk maç olan ve 3-2 kazandıkları Gaziantep FK maçı ilk duruma, deplasmanda Beşiktaş’a kaybettiği 1-0’lık mücadele ise ikinci duruma daha yakındı. Alanyaspor’a birinci adam olarak döndükten sonra da bu oyun tarzını büyük ölçüde göstermeye devam ediyor. 1-1 berabere kaldıkları Galatasaray mücadelesinde oyunun büyük bir bölümüne hakim oynamışlardı. Tıpkı ilk cümlede vurguladığım gibi kısa paslarla oyunu üçüncü bölgeye taşıdılar ve karşı preslerle Galatasaray’ı oldukça zorladılar.
İtalyan teknik direktörün taktiksel bilgisi kadar yönetim becerisi de oldukça iyi. Oyun tarzını bu kadar kısa sürede kabul ettirebilmesi kesinlikle güçlü bir iletişim gerektiriyor. Aynı zamanda çalışkan, hırslı yapısıyla elit seviyedeki birçok teknik direktörde görebileceğimiz tarzda bir yaklaşıma sahip. Bu yaklaşımı ile ilgili şu cümleleri sarf etmiş:
‘’Futbol hiyerarşisinde en alttaki kısmı temsil ediyorum. Bu yüzden rahat olmayı, kendini vermek ve yoğunluk gibi konularda bir azalmayı kabul edemem. Diğerlerinden daha az çalışırsam benim onlarla rekabet etme şansım yok, çünkü daha az tecrübeliyim ve öncesinde bir kariyere sahip değilim. Bunu bir şekilde telâfi etmek zorundayım. Bu seviyede mücadele edebilmek için sıkı çalışmalı ve yeni fikirler getirebilmeliyim.’’[1]
Farioli, Karagümrük’te bir sezona yakın çalıştığı dönemde ve halihazırda çalıştırdığı Alanyaspor’da kendi tarzını oldukça başarılı bir şekilde gösteriyor. Bunun yanında da izlettiği oyun oldukça keyif verici. Henüz teknik direktörlük kariyerinin başında sayılabilir dolayısıyla ilerleyen zamanlarda daha üst seviyelerde de şans bulabileceğini düşünüyorum.
Ömer Erdoğan- Hatayspor
Hatayspor, Süper Lig’e yükseldikten sonra Mehmet Altıparmak ile yollarını ayırmaya karar verdi. Bu ilginç bir karar olarak yorumlanabilirdi zira uzun süredir hasretini çektikleri lige çıkartan teknik direktörle devam etmemişlerdi. Onun yerine gelen Ömer Erdoğan ise kendisinden beklenenin ötesinde işler yapmaya ve adından söz ettirmeye devam ediyor.
Ömer Erdoğan, futbol oynarken bile menajer olmayı kafasına koymuştu aslında. Teknik direktörlerini gözlemleyip notlar aldığından bir röportajında bahsedecekti. Yıllar içinde kendisi resmen bu işe adım attı. Jürgen Klopp, Thomas Tuchel, Guus Hiddink, Lucien Favre ve Roger Schmidt gibi elit teknik direktörleri bizzat yerinde takip ediyordu. Bu isimlerden ne kadar çok şey kaptığını da ilerleyen cümlelerde dile getireceğim. Hatayspor’a gelmeden önce kısa bir süre Karagümrük’te çalışmıştı. Bu fırsat eline geçmeden önce nasıl bir futbol oynatacağını çok iyi biliyordu ve aynı zamanda ekibiyle dünyanın dört bir yanından oyuncu izlemekle meşgullerdi. Günlerce hatta aylarca yapılan bu çalışmalar Hatayspor’un hikayesini fazlasıyla etkiledi.
Ömer Erdoğan, 1.5 sezonu aşkın süredir takımına belli bir tarzda ve istikrarlı bir futbol oynatmakta. O da birçok modern teknik direktör gibi oyunu geriden kurma yoluna gitse de bu konuda biraz daha Alman meslektaşı Tuchel’in görüşlerine daha yakın. Yani geçiş oyununu ve baskıyı daha çok önemsiyor. Rakip analizine dikkat ederek aynı zamanda nerede ve nasıl baskı yapacağını da yine rakibe göre şekillendiriyor. Half-space koşuları da tahmin edebileceğiniz gibi bir geçiş oyunu takımı olan Hatayspor’daki en önemli hususlardan bir tanesi. Bu sistemi de büyük ölçüde kendisinin oturttuğu sistemle ve ekibiyle bulduğu oyuncularla yapması Ömer Erdoğan’ın kalitesini belli ediyor olsa gerek.
Son dönemlerde teknik direktörlükle ilgili bir şeyler okuyorsanız ya da izliyorsanız en sık duyduğunuz şey muhtemelen iletişim. Gerçekten de futbolun değişmesiyle birlikte teknik direktörlükte iletişim çok daha önemli bir unsur. Ömer Erdoğan da idolü Klopp başta olmak üzere bizzat gözlemlediği teknik direktörlerde iletişimlerinin güçlü olduğunu fark etti. Tam da bu sebepten kendisi de Hatayspor’da güçlü bir takım bağı oluşturmayı başardı. Bunu nasıl yaptığına yönelik bir soru üzerine Ömer Erdoğan şu cevabı vermiş:
‘’İlk haftadan itibaren oyuncularıma arkadaş gibi yanaştım. İhtiyaçlarına göre ağabey, arkadaş veya baba oldum. Zamanı geldiğinde de hoca olarak aramızdaki mesafeyi korudum. Oyuncularımız biliyor ki ‘Hocamız affedici, bize arkadaş gibi davranıyor, bazı rahatlıkları veriyor, dostane yaklaşıyor ama zamanı gelince de uyarılarda bulunuyor.’ Dediğim gibi oyuncularıma özgüven aşılamaya çalıştım. Her rakibe saygımız var ama kimseden korkmuyoruz. Bunu aşılamaya çalışıyorum. Kendilerinin ne kadar yetenekli ve karakterli oyuncular olduğunu hatırlatıyorum. Onlara verdiğimiz rahatlıkla beraber takım içindeki antrenman metotları olsun, seyahatlerdeki sıcak ortam olsun bu aile ortamını oluşturdu. Genelde oynamayan mutsuz olur ama bizim takımımızda herkes birlikte hareket ediyor. Herkes, hak edenin forma giyeceğini biliyor.’’ [2]
Hem saha içi hem saha dışında Ömer Erdoğan ve ekibi Hatayspor’da oldukça başarılı bir yönetim sergiliyor. Net bir oyun planı ve tam anlamıyla oturmuş bir takım olgusu söz konusu. Futbolda başarının kapılarını tam olarak bu açıyor aslında.
Nestor El Maestro- Göztepe
“Hayat, derinde savunma yapmak için çok kısa.’’
Göztepe’nin Beşiktaş’a deplasmanda 2-1 kaybettiği maçın ardından yaptığı basın toplantısında bu cümleyi sarf eden Nestor El Maestro’nun bu sözü tarih kitaplarında yerini aldı bile. Bazılarının alaya aldığı bazılarının da bayıldığı bu futbol sözü, kendisi hakkında çok şey anlatıyor aslında.
Nestor El Maestro, antrenörlüğe çok genç bir yaştan başladı. Futbola olan yüksek ilgisiyle de birlikte, o dönem İngiltere’de yaşarken henüz 17 yaşında yarı zamanlı bir şekilde West Ham United’da iş bulabildi. Geçen zaman içinde Schalke, Valencia, Hannover ve Hamburg’da antrenörlük yaptı. Birinci adam olarak ilk şansını Slovakya’da Spartak Trnava ile buldu. İlk sezonunda görkemli bir şampiyonluk kazandılar. Daha sonrasında Sturm Graz, CSKA Sofia ve kısa bir Al-Taawon macerası oldu. Bütün bunları belirtme sebebim bir teknik direktöre göre genç bir yaşa sahip olmasına rağmen ne kadar tecrübeli ve istekli olduğu. Ünal Karaman ile yollar ayrıldıktan sonra Göztepe kendisini göreve getirdi.
Göztepe, El Maestro göreve geldikten sonra özellikle pres gücü anlamında çok ileri gitti. Pres aksiyonlarına yönelik istatistiklerde zirve pozisyonlarda yer alıyorlar. Üçüncü bölgede ligin en fazla pozisyon top kazanan takımı olmaları bunu örneklendirebileceğimiz bir veri. Anlaşılabileceği üzere topsuz oyuna odaklanan bir tarzı daha çok benimseyen Nestor El Maestro, Göztepe’de daha direkt bir oyun anlayışı oturttu. Takım, o geldiğinden beri çok daha fazla uzun pas deniyor. Bu çalışmalar sonuç da vermiş gözüküyor. Yine de zorlu bir dönemden geçtikleri bir gerçek. Ligde kalmak istiyorlarsa daha fazla kazanmak zorundalar.
Onun hayat hikayesi teknik direktörlüğü kadar benzersiz. Aslında bunun için ayrı bir yazı bile yazılabilir ama onun hakkında bazı şeyleri belirtmekle yetinmeliyim. Öncelikle kendisi Nestor El Maestro isminden önce iki defa ismini değiştirmiş. Nestor Jevtic ismiyle dünyaya geldi. 18 yaşındayken önce kendisinin tabiriyle “John Smith” gibi klasik bir İngiliz ismi aldığını sonrasında ise kardeşi Nikon’un (Nikon El Maestro gelecek vadeden bir futbolcuydu fakat kariyeri istediği gibi gitmedi. Şimdilerde kardeşinin yardımcı antrenörlüğünü yapıyor) o dönemki lakabı El Maestro’yu soyadı yapmaya karar veriyor. Bununla birlikte Göztepe döneminden önce saha kenarında duygularını daha fazla belli eden bir tavır sergilermiş. CSKA Sofia’nın başındayken hakeme daha fazla uzatma vermesi için diz çöküp hakemin karşısında eğildiği bir anı var. Basın toplantılarında da oldukça dürüst ve sözünü esirgemeyen biri olduğunu görmekteyiz. Sadece bu kısmın ilk cümlesinden bile bunu anlayabilirsiniz aslında. Zaman içinde bu tavrını değiştirip daha sakin bir teknik direktör olsa da o yanını fırsat oldukça görebiliyoruz. Göztepe bu sezon ligde kalır mı kalamaz mı, bunu zaman gösterecek ama Nestor El Maestro yaptığı her şeyle ülkemizde de bir iz bırakmış gibi görünüyor.
Emre Belözoğlu-Başakşehir
Geçen sezona Fenerbahçe’de sportif direktör olarak başlayan Emre Belözoğlu, ligin son dönemi için kulübeye inmişti. Fenerbahçe çaba göstererek sonuçlar aldı ama şampiyonluk gelmedi. Sonrasında kulüpten ayrılsa da kulübeden çok ayrı kalmadı, kariyerinin sonlarına doğru formasını terlettiği Başakşehir’e teknik direktör olarak döndü. Şampiyon olduktan sonra pek de başarılı sonuçlar alamayan Başakşehir, o geldiğinden beri yeniden üst seviyelere oynamakta.
Başakşehir, o gelmeden önce de topa sahip olmak isteyen ve pozisyon bulan da bir takımdı aslında fakat bu pozisyonları gole çevirmekte çok zorlanıyorlardı. Emre Belözoğlu’nun oynatmak istediği oyun da topa sahip olmaya dayanıyor. Artı olarak bu listede gördüğünüz ve göreceğiniz diğer isimler gibi o da karşı presi oldukça önemser. Tam da bahsettiğim sebepten dolayı, Başakşehir o göreve geldikten sonra topa sahip olmayı daha da çok önemsedi. Hücumda çok daha verimli olmaya başlamışlardı. Doğru pozisyon alan, sabırla pozisyon arayan Belözoğlu’nun ekibi durumu bu sayede hızlıca toplamayı başardı. Başakşehir an itibariyle ligin en fazla isabetli pas yapan takımı konumunda. Bu veri takımın oynadığı oyunun başarısını ortaya koyuyor. İlk maçı Beşiktaş mücadelesinin ardından yardımcısı Erdinç Sözer, Emre Belözoğlu’nun oyun tarzına yönelik bu cümleleri kuracaktı:
‘’Takım tüm beklentilerimizi karşılamaya çalıştı ve sahada gösterdi. Başakşehir ruhunu taşıyoruz ve bunu sahada göstermek istiyoruz. Dominant bir oyun oynamak istiyoruz, topa sahip olmak, set oyunu oynamak istiyoruz. Bunu da bugün karşılamaya çalıştık.’’[3]
Başakşehir, taktiksel sorunlar kadar mental sorunlarla da uğraşıyordu. Oyuncu gruplarını yeniden bir hedefe odaklamak kolay bir iş olmayacaktı. Emre Belözoğlu ve ekibinin bu konuda da hakkını vermemiz gerek. Çok kısa bir sürede takıma her anlamda pozitif bir ivme kazandırdılar. Pizzi, Trezeguet transferleriyle de çok daha güçlü ve istediklerini daha fazla yapabilen bir takım gibi gözüküyorlar.
Emre Belözoğlu, tutkulu ve hırslı yapısıyla tanınan bir futbolcuydu. Nitekim bu yönünü teknik direktörlüğünde de görebiliyoruz. Henüz üst seviyede çok fazla maç yönetmese de bu kısa sürede başarılı işler yaptığı bir gerçek. Hem Fenerbahçe hem de Başakşehir’de baskı çok yüksekken görev aldı ve gidişatı büyük ölçüde değiştirdi. Yaklaşımının da elit meslektaşlarına benzediğini anlamak zor değil. Bir gün Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi teknik direktörlerden biri olmak istediğini her röportajda belirtiyor kendisi. Böyle devam ederse bu hedefini gerçekleştirememesi için herhangi bir sebep yok.
Vincenzo Montella- Adana Demirspor
Vincenzo Montella döneminin klas oyuncularındandı. Efsanesi olduğu Roma, Catania, Fiorentina, Milan ve Sevilla gibi takımlarda çalışmış birinden bahsediyoruz. Yönettiği takımlardan maksimum performans almayı başardığı son derece ortada. Fiorentina’daki ilk döneminde fazlasıyla rekabetçiydi, Milan’ı 64 maçlık döneminde nispeten kısıtlı bir kadroyla tekrar Avrupa kupalarına taşıdı. Gelişmek isteyen ve istekli yönünü Adana Demirspor’a da çok net bir biçimde yansıtacaktı.
Adana Demirspor, sükseli bir transfer dönemi ve büyük beklentilerin gölgesinde sezona giriş yapıyordu. Samet Aybaba ile yollar ayrıldıktan sonra Vincenzo Montella göreve getirilmişti. Kariyerinin en büyük meydan okumalarından biri için Adana’ya gelen Montella, Adana Demirspor’u ligin en iyi oynayan takımlarından birine dönüştürdü.
Montella, yakın zamanda TRT Spor’a verdiği röportajda kendi oyun tarzını bu cümlelerle açıklamış: “Ben genelde bütün futbolcularımızın takımı ileri taşıyan bir ana fikri paylaştıkları oyun kurgusunu tercih ediyorum.’’ Belki bu cümle size biraz anlamsız gelmiş olabilir ama aslında kendisi takımın kompaktlığına ve geçiş oyunlarına daha fazla önem atfettiğini anlatmaya çalışıyor. Topa sahip olmak birinci önceliği değil fakat takım oyunu üçüncü bölgeye taşıdığında ne yapacağını çok iyi biliyor. Yunus Akgün, Balotelli, Assombalonga, Vargas gibi etkili hücum kozlarını etkili bir sistem içinde çok iyi kullanan Montella; orta sahadaki oyuncularının da ceza sahası koşularıyla üçüncü bölgede fazla sayıda opsiyon yakalamayı başarıyor. Savunma yerleşimini de başarılı kurmasıyla oyunun her iki yönü iyi işlemeye başladı. Verimli hücum aksiyonları olan, iyi işleyen bir savunma kurgusuna sahip ve iyi pozisyon alan bir takım Adana Demirspor. Bu da tam anlamıyla futbolda başarının kapılarını aralamak demek.
Her zaman olduğu gibi işin taktiksel kısmı kadar mental kısmına da bakmak gerek. Adana Demirspor, bu kısmın başında bahsettiğim gibi büyük beklentilerle sezona giriş yaptı fakat ilk üç maçta alınan iki beraberlik ve bir mağlubiyet takımda olumsuz bir hava yarattı. En göze çarpan transfer Balotelli’nin de bazı anlaşmazlıklar yaşadığını gözlemledik. Burada kastettiğim şey Balotelli üzerine bir sistem kurulması değil elbette ama eğer takımınızda onun gibi yıldız bir isme sahipseniz onu da yönetebilmeniz gerek. Montella geldikten sonra takım adım adım gelişme kaydederek bugünkü oyununa ulaşmayı başardı. Balotelli Nice döneminden sonra ilk kez çift haneli gol sayılarına ulaştı ve mutlu gözüküyor. Yunus Akgün oyununu çok başka bir noktaya çıkardı ve Süper Lig’in en öne çıkan oyuncularından biri. Daha birçok olumlu yön sayabilirim ve bunların hepsi büyük ölçüde Montella’nın eseri. Takımı nasıl bir durumdan aldığını ve nereye taşıdığını yine hikayenin kahramanından dinlemeliyiz:
‘’Öncelikle herkeste yeniden başlama isteğini gördüm. Takım olarak gelişebileceğimizi anladım. Yönetimin ve kulübün bu isteği de ortadaydı. Kulüp ve oyuncular olarak hep birlikte gelişmek, büyümek istiyoruz. Bu anlamda yaklaşım ve metotların işe yaraması beni gururlandırır. Buradaki temel görevim, sürekli gelişimi sağlamak ve daha iyisini yapabilecek mantaliteyi kazandırabilmek.”[4]
Lige yeni yükselen Adana Demirspor, şu anda Avrupa potasında yer alıyor. Takımın sezonu nerede bitireceğini elbette bilemeyiz ama oynadıkları oyun ve mantalitesi itibariyle daha çok dikkat çekecekler gibi.
İlhan Palut-Konyaspor
‘’Değerli ekibim; Konyaspor’a geldiğimiz günden itibarenki çalışmalarınız, özveriniz ve desteğiniz için çok teşekkür ederim. Süreçten alnımızın akı ile çıkmak ile beraber çok daha iyisini yapabileceğimiz noktasında hiçbir tereddüttüm yoktur. 2021-2022 sezonu bizim için an itibariyle başlamış bulunuyor. Önümüzdeki sezonu kariyerimiz adına bir fark oluşturma yılı olarak idrak etmeliyiz. Bu amaç uğrunda tüm enerjimizi, konsantrasyonumuzu, özverimizi futbola adamalıyız. Yeteri kadar çalışmalı ama çok üretmeliyiz. ‘’[5]
2021 Mayıs’ında İlhan Palut Konyaspor çatısı altındaki herkese WhatsApp’tan bu mesajı yolladı. Kulübün tarihinin en iyi sezonlarından birini yaşadığı düşünüldüğünde, bu mesaj çok daha büyük bir anlam kazanıyor. Hatayspor ve Göztepe ile dikkat çeken İlhan Palut, 2020-21 sezonunun ortalarında Konyaspor’a katılsa da ilk tam sezonunda özel şeyler yaptı ve muhtemelen yapmaya devam edecek. Başarının sırrı, mesajdaki detaylardan anlaşılabileceği üzere her anlamda iyi bir takım yönetiminde yatmakta.
Konyaspor, İlhan Palut döneminden önce savunmada çok fazla sorun yaşamayan ama rakip kaleye gitmekte oldukça zorlanan bir takım profili çiziyordu. Bu yüzden o ve ekibi ilk etapta bunu değiştirmeye odaklandı. Gelinen noktada Konyaspor oyunun her iki yönünde de oldukça başarılı. Ağırlıklı olarak 4-2-3-1 dizilişiyle sahaya çıkan Konyaspor, başarısını çok temel prensipleri üst düzey uygulamasına borçlu: Kaleciden kısa paslarla oyunu üçüncü bölgeye taşımak, ceza sahasında mümkün olduğunca fazla oyuncuyla bulunmak, geçiş oyununu iyi oynamak ve topu kaybettikten sonra mümkün olan en kısa sürede karşı presle geri kazanmak.
Aynı zamanda oyunu daha çok kanatlardan kurduklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle sezonun ilk yarısında Serdar Gürler ve Zymer Bytyqi ile bu plan başarılı bir şekilde işledi. Bekler Guilherme ve Skubic’in de hücuma verdiği katkı yadsınamaz elbette. Konyaspor’un bu oyununu en üst seviyede gördüğümüz maç bence ligin ilk yarısında Trabzonspor ile 2-2 berabere kaldıkları maçtı. Süper Lig’de bir takımın hücum anlamında bu kadar dominant oynadığı bir maç pek izlemedim. Trabzonspor erken on kişi kalsa da Konyaspor daralan Trabzonspor savunmasını kanatlardan genişleyerek açmayı başardı. Aklınıza gelebilecek her hücum tarzını denediler. Maç 2-2 bitti ama tabii ki maçın kendisiyle okunması gereken bir durum. Benim odağım oynadıkları futbol.
Diğer teknik direktörlerde vurguladığım gibi İlhan Palut da takımı bu taktiğe ikna etmekte fazlasıyla başarılı oldu. Doğru bir analiz ve güçlü bir takım olgusunun oturtulmasıyla Konyaspor ligin dikkat çekici ekiplerinden biri haline geldi. Kadro oldukça yetenekli isimlere sahip ve herkes bu sistemde kendisinin yüzde yüzünü gösteriyor. Abdülkerim Bardakçı artık milli takım seviyesinde bir stoper. Endri Çekici, Soner Dikmen, Amar Rahmanovic gibi isimler de oyununu geliştirmiş durumda.
Son dönemlerde kulüpte yaşanan bazı sorunlar Konyaspor’un sonuçlarını etkilese de hala ikinci sıradalar ve Avrupa kupalarına katılma konusunda ciddi bir adaylar. Her ne olursa olsun onlar bu sezona damga vuran ekiplerden. İlhan Palut da futbol felsefesiyle gelecek vadediyor.