Gerçek hikayelerin buz üstü filmleri: Kış Olimpiyatları

Yazar: Merve Elibirlik
24.Kış Olimpiyat Oyunları Çin’in başkenti Pekin’de 4 Şubat – 20 Şubat 2022 tarihlerinde düzenlenecek. Oyunlara sayılı günler kala olimpiyat ruhunu yeniden ateşlemek, gerçek hikayelere dayanan filmlerle oyunları hatırlamak, sporun masalsı tarafıyla buluşmak için işte 4 film.

I, Tonya

Buzlar Kraliçesi

Sporcu sadece rakiplerine karşı yarışmıyor. Önce kendisine, ruh sağlığına, ailesine, içinde yaşadığı topluma, ait olduğu kültüre ve onu hırslandıran güce karşı da yarışıyor. 1990’ların skandallara imza atan buz kraliçesi Tonya Harding gibi.

I, Tonya 2018 yapımı buz patenci Tonya Harding’in hayatını, zor kazandığı yükselişini ve felaket düşüşünü anlatan biyografik bir film.

Popüler hayal gücümüz kadın buz pateni sporcularını zarif, kıvrak vücutlu, parlak saçlı, peri kostümlü, iyi yetiştirilmiş, uysal görünümlü olmaya itiyor. Oysa Tonya Harding işçi sınıfı ailesiyle, ev yapımı kostümleri, kabarık saç ve kakülleri, iri vücudu, hakemlere kafa tutan iletişimi ile tamamen farklı bir figürdü. Dünyanın en iyisi olduğunu iddia ederken yarışmalarda düşük puanlar aldı. O zamanın spor dünyası, belki de hala, Tonya gibi homurdanan sporcular değil, uçan prensesler istiyorlardı.

Buz pateninde üçlü aks atlayışını yapan ilk Amerikalı kadın olmak da dahil benzersiz atletik yeteneklere sahip ve oldukça hırslı bir sporcu olan Tonya Harding’in asla memnun edemediği annesi Lavona ve eşi Jeff Gillooly ile yaşadığı dengesiz ilişkileriyle sürdürmeye çalıştığı kariyerini anlatıyor film.  Tonya iki kez olimpiyat ve iki defa da Skate America Champion ödülünü kazanıyor.

1994 Amerika Şampiyonası öncesinde aynı dalda yarıştığı sporcu Nancy Kerrigan’ın dizine yüzünü görmediği bir saldırgan demirle saldırıyor ve yarışmadan çekilmesine neden oluyor. Bu saldırganın Tonya Harding’in eski kocası Jeff Gillooly çıkmasıyla birlikte, Nancy paten dünyasının külkedisi olurken, Tonya çirkin üvey kız kardeşi oluveriyor. Tonya kendisini ne annesine ne de Amerikan toplumuna sevdirebiliyor; buz pistinden men edilip, boks ringlerine geçiş yapıyor.

Tonya Harding’in gerçek hikayesi için link.

Eddie the Eagle

Sporda Becketizm

Olimpiyat oyunlarının Don Kişot’u. “Hep denedin, hep yenildin. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil” diyen Samuel Beckett’i tekrar haklı çıkaracak bir hikâye Eddie the Eagle.

Kayakla atlama sporcusu İngiliz Michael “Eddie” Edwards’ın gerçek hayatından esinlenen film, başarısızlığın şaşırtıcı bir şekilde iyi hissettirdiği 1988 Calgary Kış Olimpiyatları’nın sert zeminine yumuşak bir iniş yaptırıyor.

En büyük hayali olimpiyata katılmak olan Micheal “Eddie” Edwards çok da yetenekli olduğu söylenemeyecek bir kayakçıdır ve tüm çabalarına rağmen İngiliz olimpiyat takımına giremez. Bu kaybediş onu İngiliz olimpiyat tarihinin en heyecan verici, olimpiyat rüyasını sürdürmek için de belki en iyi yolculuğa çıkarır: Hiçbir İngiliz kayakçının o güne kadar yarışmadığı kayakla atlama. 1988 yılında olimpiyatlara katılan Edwards, hayranlarının kendisine taktığı ‘kartal’ lakabıyla anılmaya başlar ve o yıl yarışlarda sonuncu olsa da kayakla atlamada İngiliz olimpiyat rekorunu kırar.

Modern olimpiyatların kurucusu Baron Pierre de Coubertin’in “Olimpiyatlarda en önemli şey kazanmak değil, katılmaktır; hayattaki en önemli şey yenmek değil, iyi mücadele etmektir” sözünün hatırlatıldığı filmde de insan kendine sormadan edemiyor: Sporun yenilgi ya da başarısızlık olarak gördüğü bu sonucu Eddie ve tüm dünya nasıl coşkuyla karşıladı?

Çünkü Eddie, üst düzey yetenekte eksik olan şeyi kararlılıkla telafi etti. Bu azim ve istek olimpiyat komitesi hariç tüm dünyada karşılık buldu. En popüler ve gösterişli kış oyunlarından birinde kendisine kişisel en iyi ve bir İngiliz rekorunu kazandırdı.

Bugün sporcuların verdiği mesajlar, yansıttıkları kişilikler milyonlarca kişide karşılık buluyor. Pozitif mesajlar, yarış ahlakı, centilmenlik ve karşılık bulan gülümsemeler sadece filmde olduğu gibi değil, sporda da sporcuyu öne çıkarıyor.

Eddie Edwards’ın gerçek hikayesi için link.

Cool Runnings

Ritmi Hisset

Okyanusun ortasında rengarenk ve dört mevsim yaz yaşayan Jamaika, nasıl oldu da kış olimpiyatlarının zemininde kar, buz ve beyazda buluştu?

Kış oyunlarından bobsled belki de herkesin Jamaika ile ilişkilendireceği ilk şey değil, evet. Ama Cool Runnings her yaştan seyirciyi tatlı huylu, yüksek ruhlu bir komediyle bobsled ile buluşturuyor. Dahası, bugünün her alanına ve dakikasına nüfuz eden “kazanmak her şeydir” felsefesi karşısında sadece oyuna, oyunu oynamaya vurgu yaparak gerçek spor ahlakını da kutluyor.

Jamaika’nın ilk dörtlü erkek bobsled takımının gerçek hikayesine dayansa da çokça kurgu içeren film, her kış olimpiyatında severek anlatılan ve sıklıkla atıf yapılan azim ve başarı hikayelerinin başında geliyor. Film, Jamaika’nın bobsled sporuyla tanışması, takımı oluştururken olimpiyat hazırlıklarında karşılaştıkları komik ve zor anları, takım olma ruhu ve Jamaika milliyetçiliğiyle izletiyor. Jamaika’nın ilk bobsled takımı 1988 Cargary, Kanada Kış Olimpiyatları’nda yerini aldı.

Gerçek hayatta 1988 Kış Olimpiyatları’nı izlerken dünyayı büyüleyen Jamaikalı bobsled takımının belki de imkansızlığından ilham alan bu rüyayı hayal etmeye cesaret etmenin iç ısıtan hikayesi, olimpiyatlar başlamadan izlenmesi gereken film listesinde yer alıyor. Üstelik Beijing olimpiyatlarında 24 yıllık aradan sonra Jamaika bobsled takımı yeniden yerini alıyor.

Jamaika’nın ilk bobsled takımının gerçek hikayesi için link

Miracle

Buzüstü Milliyetçilik

Spor, zamanının politik ve sosyal ortamından ayrı düşünülemez. Tarihte sporu tamamen aşan sayısız oyun ve sporcu örneği var. 1936 ve 1972 yaz olimpiyatları, Tommie Smith ile John Carlos, Sarah Attar, Vudjan Ali Seraj Abdülrahim Şahrahani, ping-pong maçları, Jackie Robinson, Yugoslavya futbol milli takımının dünya kupasından men edilmesi gibi.

Soğuk savaş Amerikası ve Sovyet Rusyası da dönemin spor müsabakalarını şekillendirmişti. Bu soğuk savaşta izlediğimiz Rocky’nin Drago’ya salladığı yumruklar ne kadar metaforikse, ringlerden buz üstüne kayan gerçek hikâye buz hokeyinde yaşandı. İran’la rehine krizi, ambargolar, Afganistan işgali, benzin istasyonlarında uzun kuyruklar, faiz oranları ve geleceğe dair belirsiz ve güvensizlik içinde boğuşan Amerika’da, Amerikalıların inanacak bir şeye ihtiyacı vardı. Amerikan Buz Hokey takımı, 1980 Kış Olimpiyatlarında ülkeyi ayağa kaldırıp tezahürat etmek için bir neden yarattı.

Miracle, Amerikan spor tarihinin en unutulmaz buz hokeyi maçını konu alıyor. Sovyet Rusya’nın buz hokeyinde 1964’ten 1980’e kadar altın madalya kazanmış, buz üstünde yenilmezliğini kanıtladığı kabul edilirken; Amerikan takımı amatör kolej öğrencilerinden yeni oluşturulmuştu. Takımın başına 1964 ve 1968 Kış Olimpiyat Oyunları’nda Amerika Milli Buz Hokeyi Takımı’nın kadrosunda yer almış tecrübeli bir oyuncu olan Herb Brooks gelmişti ve olimpiyatlara yedi ay kala takım çalışmaya başlamıştı. Bu maçta sadece Sovyet Rusya ve Amerika değil; uzak ihtimaller, sporun içinde saklı tuttuğu “her an her şey olabilir” düşüncesi de yarıştı.

Spikerin maç sonunda sorduğu soruyu biz de sormadan bitirmeyelim: Mucizelere inanır mısınız? Yanıtınız evetse nefes kesen bir mücadele için, hayırsa inanmaya başlamanız için fırsat olabilecek bir film Miracle.

Amerikan buz hokey takımının gerçek hikayesi için link

Bu yazılar da hoşunuza gidebilir

Yorum Yap