Boston Celtics tarihindeki simge isimler arasında kendine hatrı sayılır bir yer edinmiş olan Paul Pierce’ın hayatı da kariyerindeki gibi oldukça önemli ve kritik “clutch” anlarıyla şekillenmiş dersek yanılmış olmayız. Geçtiğimiz ay basketbolun gelinebilecek en zirve noktası olarak kabul edilen Hall of Fame listesine de 2020 sınıfından giriş yapan Pierce’ın kariyer serüvenini de bu anlar üzerinden incelemek gerekiyor.
Takvim yaprakları 13 Ekim 1977’yi gösterdiğinde tam adıyla Paul Anthony Pierce, Oakland-Kaliforniya’da tüm dünyadaki basket severlerin iyisiyle ve kötüsüyle zihnine kazınacağı hayatına ilk adımını attı. Profesyonel basketbol kariyerinin en uzun dönemini geçirip adeta yaşayan bir efsane haline geleceği yerin Boston şehri olacağını galiba kendisi de hiçbir zaman hayal etmemiştir. Çünkü kolej kariyerinde Kansas Jayhawks takımına adım atana kadar hayatına Kaliforniya’da bir Lakers taraftarı olarak devam etmişti. Bu süreçte lise hayatını geçireceği Inglewood’a taşındı ve başarılı bir lise kariyeri sonrası Amerikan Kolej Basketbol Ligi’nin hatırı sayılır takımlarından Kansas Jayhawks formasını 1995-98 yılları arasında üç sene başarıyla terletti. Kolej kariyerindeki başarılı performansıyla elde ettiği etkiyle birlikte 1998 NBA Draftları’na katılan Paul Pierce’ın, aslında ilk beş sıra içinde seçilmesine garanti gözüyle bakılıyordu. Ancak belki de ilk sıra seçimlerinde kendine yer bulamamasının NBA Draftları’nda sıklıkla gözlemleyebileceğimiz ve diğer takımlar için oluşturduğu şaşkınlık veya çekingenlik ortamıyla birlikte Paul Pierce 10. sıradan Boston Celtics tarafından seçildi. Bu durum doğma büyüme Kaliforniyalı, idolü Magic Johnson olan ve o güne kadar yeşil renginden bile belki de nefret eden Pierce için kaderinin belki de en büyük cilvesiydi.
NBA’e Boston Celtics formasıyla adım attığı çaylak sezonunda yaşadığı sakatlık problemlerine rağmen sezonu 16,5 sayı, 6,5 ribaunt ve 1.7 top çalma ortalamalarıyla tamamladı ve Yılın Çaylağı sıralamasında kendine üçüncü sırada yer buldu. İkinci sezonunda ise ortalamalarını maç başına 19,5 sayı ve 2,1 top çalmaya yükselten Pierce, NBA’deki elit hücum oyuncularından biri olma serüveninin sağlam adımlarından birini attı. Hikayenin bu kısmına kadar bir NBA yıldızının tahmin edilebilir hayat serüveninin ve basketbol kariyerinde elde ettiği başarıları olağandışı bir gelişme olmadan anlatıldığının eminim ki siz de farkındasınızdır. Ancak bu nispeten “tahmin edilebilir” ilerleyiş, 25 Eylül 2000 günü yaşanan bir bıçaklı saldırıyla aslında oldukça trajik bir şekilde son bulmuş olabilirdi. O gün Paul Pierce belki de yaşanan bu olay sonrasında hayata ve basketbola olan inatçı bakışını daha da pekiştireceği, hayatın sınırlarını acı da olsa görmesine sebep olacak trajik bir olay yaşadı. Hayatı boyunca sokakların kirli tarafından, çetelerden ve kavgadan uzak durmasına rağmen o gün Boston’da bulunan Buzz isimli bir eğlence mekânında toplamda 11 kez olmak üzere yüzünden, boynundan ve sırtından bıçaklanıp ve kafasında bir şişe kırılmıştı. Vücudunda oluşan derin yaraların hayati tehlike yaratması sebebiyle saldırı sonrası mekâna birlikte gittiği takım arkadaşı Tony Battie ve onun kardeşi Derek Battie tarafından yakında bulunan New England Tufts Sağlık Merkezi’ne yetiştirilen Paul Pierce, bir de akciğer ameliyatı geçirmek zorunda kalmıştı. Hastanenin ismini özel olarak belirtme sebebim ise Pierce’ın, hayatını kurtaran bu hastaneye ve çalışanlarına minnettarlığını göstermek amacıyla 2003 yılında yaptığı 2,5 milyon dolarlık bağış. Paul Pierce abu olay hakkında: “Bu, ihtiyacım olduğunda yanımda olan hastaneye ve çalışanlarına gereken desteği geri verebilmem için bir fırsat.” diyerek yaşadığı bu büyük trajedinin hayatında bıraktığı fiziksel etkinin yanında mental etkisini de kanıtlayan cümleler kurmuştu.
Eminim ki yazılanları okuyup olayı ilk kez öğrendiğinde birçok sporsever bu denli büyük çapta fiziksel saldırıya maruz kalmış bir basketbolcunun sahalardan uzunca bir süre uzak kaldığını hatta geri dönmekte oldukça zorlandığını düşünür. Ancak Paul Pierce kariyerinde çok defa olduğu gibi bu konuda da insanları hayrete düşürecek bir direnç göstererek, sadece beş gün sonra tedavi gördüğü hastaneden taburcu olmuştu. Devam eden birkaç gün içinde ise takımıyla yeni sezon hazırlıklarına başlamıştı bile. Yaşadığı fiziksel travmayı bu kadar hızlı atlatabilmesinde daha sonra oldukça cömert davrandığı hastanede geçirdiği başarılı medikal operasyonların etkisi elbette doğal olarak birincil sebep olarak görülebilir. Ancak hayatı boyunca suçtan ve şiddetten uzak durup hep basketbola odaklanmış 23 yaşındaki genç bir sporcunun neredeyse hayatına mal olabilecek böyle trajik bir olay sonrası mental anlamda gösterdiği direnç, Pierce’ın sahada mücadeleden asla yılmayan lider karakteriyle ön planda olduğu basketbol kariyerinin adeta bir özeti dersek sanıyorum ki yanılmış olmayız. Bu olayı takip eden 2000-01 sezonunda ise Pierce, Boston Celtics’in normal sezonda oynadığı tüm maçlarda ilk beşte başlayabilen tek oyuncu olmuş ve inanması güç gelse de maç başına 38 dakika sahada kalarak sezonu 25,3 sayı 6,4 ribaunt ortalamalarıyla tamamlamıştı. Kariyeri boyunca attığı sayısız kritik basket ve maç kazandıran sayılardan biri sonrası “I called game!” sözüyle aklımıza kazınan Pierce, bu mücadelesiyle aslında bir nevi tüm basketbol severlere “I called life!” diyerek seslenmiştir.
Kariyerinin devam eden sezonlarında gösterdiği performans ve her zaman sahaya koyduğu karakterle NBA’in belki de en tutkulu taraftar kitlesine sahip olan Boston şehrinde adeta yaşayan bir efsane haline gelen Paul Pierce’ın Celtics formasıyla basketbol kariyerinde başardıklarını tek bir yazıya sığdırabilmek gerçekten zor. Toplamda 15 yıl formasını giydiği Boston Celtics’i, 2008 yılında çocukluk ve gençlik yıllarında taraftarı olduğu Los Angeles Lakers’a karşı finaller MVP’si de olarak destansı bir şekilde şampiyonluğa taşımasına ise başta da söylediğim gibi gerçekten kaderin oldukça garip bir cilvesi denebilir. Kazanılan bu şampiyonlukta kadroda bulunan Kevin Garnett, Rajon Rondo ve Ray Allen gibi yıldız isimlerin de oldukça önemli katkıları bulunsa da Paul “The Truth” Pierce, play-offlar boyunca hem gösterdiği üst düzey performansla hem de bütün takımın performansına olumlu katkıda bulunan saha içi ve saha dışı liderliğiyle Celtics taraftarları ve diğer basketbol severlerin de takdirini kazanmıştı. Ayrıca bunlara ek olarak, Lakers’a karşı oynanan Final serisinin birinci maçında yaşadığı sakatlık nedeniyle tekerlekli sandalyeyle gittiği soyunma odasından koşarak sahaya dönüşü, NBA tarihinde yaşanmış en unutulmaz anlar arasında yerini almıştı.
Şampiyonluğu kazanan kadronun baş kahramanı olan Paul Pierce, Danny Ainge’in yıllar içinde belki de kelebek etkisine sebep olan hamlesiyle 2013-14 sezonu öncesinde diğer takım arkadaşları Kevin Garnett ve Jason Terry ile Brooklyn Nets’e takaslanmıştı. Boston Celtics kariyeri sonrası basketbolu bırakana kadar sırasıyla Brookyn Nets (2013-14), Washington Wizards (2014-15) ve Los Angeles Clippers (2015-17) forması giyse de Boston şehrinde bıraktığı unutulmaz etkiyle “The Truth” daima bir Celtics olarak hatırlanacak. Kariyeri: 1x NBA şampiyonluğu (2008), 1x NBA Finaller MVP’si (2008), 10x NBA All Star (2002–2006, 2008–2012), NBA En İyi İkinci İlk Beş (2009), 3× NBA En İyi Üçüncü İlk Beş (2002, 2003, 2008), NBA En İyi Çaylak İlk Beşi (1999) ve 2010 yılında düzenlenen All Star Hafta Sonu etkinliklerinde bir Üç Sayı Yarışması şampiyonluğu gibi sayısız başarıyla dolu olan Paul Pierce’ın ayrıca 2017 yılında basketbolu bırakmasının ardından 11 Şubat 2018 yılında düzenlenen törenle 34 numaralı forması 15 yıl boyunca basketbol oynayıp efsaneleştiği Boston Celtics tarafından emekli edilmişti.
Paul Pierce ile ilgili yazılan bir yazıda, kariyerinde başından geçen kilometre taşı sayılabilecek olayları anlatırken zaman zaman isminden bile önce akıllara gelen “The Truth” lakabının ortaya çıkış hikayesini atlamak büyük eksiklik olurdu. Paul Pierce’ın ünlü takma adı “The Truth”, 13 Mart 2001’de 19’da 13 saha isabetiyle 42 sayı atıp sahada yıldızlaştığı ve Celtics’in Lakers’a karşı aldığı 112-107’lik galibiyetin ardından daha sonra takım arkadaşı da olacak süper star pivot Shaquille O’Neal tarafından kendisine ikonik bir şekilde verilmişti. Maç sonrası O’Neal, Boston Herald muhabiri Steve Bulpett’i kenara çekip not defterine işaret eder ve muhabir Bulpett’a bu söyleyeceklerimi mutlaka not et der. “Benim adım Shaquille O’Neal ve Paul Pierce lanet olası bir gerçek. Benden alıntı yap ve söylediğim hiçbir şeyi çıkarma. Onun bu oyunu oynayabildiğini biliyordum ama böyle bir seviyede oynayabileceğini bilmiyordum. Paul Pierce Gerçektir.” İşte yaşanan bu olay sonrasında tüm basketbol camiası kendisiyle ve basketbol kariyeriyle birlikte akıllara kazınacak “The Truth” takma adını Paul Pierce için kullanmaya başlar. Hayatta karşılaştığı tüm zorluklara ve hatta ölümün kıyısından dönmüşken her şeye rağmen azimli duruşuyla basketbol sahasında bıraktığı iz ise daima hayattan daha “gerçek” olarak anılacaktır. Yazımı 1992 yapımı A Few Good Men isimli filmdeki, Tom Cruise ve Jack Nicholson arasında geçen ve sinema severler arasında sembolleşmiş bir diyalog ile bitirmek istiyorum:
Col. Nathan R. Jessep (Jack Nicholson): I’ll answer to the question. You want answers? (Soruna cevap vereceğim. Cevapları istiyor musun?)
Lt. Daniel Kaffee (Tom Cruise): I want the truth! (Gerçeği istiyorum!)
Col. Nathan R. Jessep (Jack Nicholson): You can’t handle the truth! (“Gerçeği” asla tutamazsın!)