Tarihin en büyük yönetmenlerinden Krzysztof Kieślowski, 1994 yılında Üç Renk üçlemesini çektiğinde Lewis Hamilton henüz dokuz yaşında bir çocuktu. Kieślowski 1996 yılında öldüğünde ise Hamilton, karting kariyerindeki ilk yerel şampiyonluğunu kazanmıştı. Bu ikilinin hayatına, hayata bakış açılarına, kariyer yollarına, doğruları ve yanlışlarına baktığımızda kesişim kümesi barındırmıyor. Fakat Kieślowski’nin başyapıtı Üç Renk üçlemesinde kullandığı analoji, yani Fransız bayrağının renkleri ve bu renklerin anlamları, Hamilton’ın Formula 1 kariyerinde şampiyonluk mücadelesi verdiği rakipleriyle kurduğu ilişkiye benziyor desek yanlış olmaz.
GP2 yıllarından Mclaren ve Mercedes günlerine uzanan 15 yıllık devasa bir kariyer… Kimilerine göre tarihin en iyisi, kimilerine göre Mercedes hanedanlığının ekmeğini bolca yemiş bir pilot… Hareketli özel hayatından modaya olan düşkünlüğüne, ekolojik farkındalığından tutun da ırkçılığa karşı ön ayak olmuş olduğu We Race as One hareketi ve Black Lives Matter girişime verdiği desteğe kadar yaptığı her hareketle diğer pilotlardan kesinlikle farklı bir ‘hava’ya sahip olan Lewis Hamilton.
Volante Dergi olarak Hamilton’ın 100’üncü galibiyetini aldığı şu günlerde, tarihin istatistiksel olarak en büyük pilotunun kariyerindeki en ağır üç rekabete göz atıyoruz.
Mavi (Liberté)
Benim de içerisinde bulunduğum Formula 1’i Michael Schumacher ile sevenler için Fernando Alonso, 2010 yılında kadar bu dünyadaki en büyük “villain” idi. 2005 ve 2006 yılında hikayedeki ‘hero’yu yenilgiye uğratan ve tarih sahnesinden silinmesine bir nevi ön ayak olan Fernando Alonso, 2007 yılında sansasyonel bir karar alarak dönemin bir tık geride kalmış takımı olan Mclaren Mercedes’e Kimi Raikkonen’in yerine transfer olmuştu.
2006 yılı GP2 sezonunu efsanevi Nelson Piquet’in oğlu Jr.’ın önünde 14 puanla şampiyon bitiren Lewis Hamilton ise F1’de çaylak sezonuna Fernando Alonso’nun yanında ikinci pilot olarak başlayacaktı. İki kez dünya şampiyonu pilot ve çaylak bir ikinci pilot. Buraya kadar hiçbir sorun yok gibi görünüyordu. Fakat sezonun başlamasıyla birlikte çaylak Hamilton, El Nino lakaplı İspanyol kadar iyi performans göstermeye başlamıştı. İkilinin arasında kırılma anı ise 2007 Macaristan GP Sıralama Turları oldu. Hamilton’ın takım emirlerini dinlemeyip Alonso’ ya öncelik sağlamadığı ilk denemeler sonrasında Alonso’nun takım arkadaşının ikinci denemesini engellemesi ile ikili arasındaki ilişki o sezon için tamamen koptu. Lewis, sezonu iki kez dünya şampiyonu takım arkadaşının önünde bitirirken Kimi Raikkonen ise Mclaren Mercedes’ten ayrıldığı ilk sezonu Hamilton’ın bir puan önünde bitirerek yıllar süren şampiyonluk hasretine son verdi.
Fernando Alonso ise 2007 yılında Mclaren’den ayrıldı, evine Renault’ya döndü. Söylenen odur ki, 2007 yılında patlayan ve Mclaren Mercedes takımına 100 Milyon Euro’ya mal olan Spygate casusluk skandalının ortaya çıkışında rolü olanlardan biri de takımda ciddi problemler yaşayan Fernando Alonso’dan başkası değildi. İspanyol pilot, 2010 yılında ise gridin en çekici takımı olan Ferrari’ye transfer oldu. 2010 yılında, bu ikili bir kez daha şampiyonluk mücadelesinde karşı karşıya geldiler. Bu sefer yanlarında Red Bull pilotları Mark Webber ve Sebastian Vettel de vardı. Son yarışın son turuna kadar devam eden mücadelede ipi göğüsleyen genç Vettel olurken Alonso ve Hamilton’ a yeni bir rakip doğuyordu.
Beyaz (Égalité)
Sırada takım içi rekabet denildiğinde birçok kişinin aklına ilk gelen ikili olan Nico Rosberg ve Lewis Hamilton ikilisi var. Çokça entrikaya sahne olan, takım içi gerginliğin had safhaya çıktığı bu rekabeti birçok kez canlı olarak izlemiş hatta defalarca okumuş olabilirsiniz. Bu sebepten, bu yazıda en kısa değinilmiş ikili de bu olacak.
Mercedes AMG Petronas F1 Takımı 2010 yılında F1’e adım attığında takım kadrosu yedi kez Dünya Şampiyonu Michael Schumacher ve kendini kanıtlamış ve hala genç sayılabilecek olan Nico Rosberg’den oluşuyordu. Takım 2013 yılına kadar nispeten başarılı ve başarısız denilebilecek üç sezon geçirdikten sonra, 2012 yılının sonunda Michael Schumacher Formula 1’den emekli olma kararını açıklayarak Mercedes’ten ayrıldı. Mercedes’in ne yapacağı herkes için merak konusuydu. Alman pilot-Alman takım uyumunu önemseyen üst yönetim o dönem Bebek Schumi olarak adlandırılan üç kez Dünya Şampiyonu Sebastian Vettel’e üstü kapalı teklif iletse de bu girişim için somut bir zemin oluşmadı.
Mercedes’in beyni Niki Lauda’nın ise farklı bir planı vardı. Deliliğe Övgü yazımda bahsi geçen bu plan, Lewis Hamilton’ı Mercedes’e gelmeye ikna etmekti. Eski bir dünya şampiyonu olan Keke Rosberg’in oğlu olan Nico, oldukça varlıklı bir ailede büyümüş ve motor sporlarının adeta içine doğmuştu. Lewis ise maddi olarak çok daha az imkana sahip ve ulaştığı noktaya deyim yerindeyse tırnaklarıyla kazıyarak ulaşmıştı. Aynı yaş grubunda olan ikili, karting yıllarından beri çok yakın arkadaşlardı. Bu büyük egoların arkadaşlığı ise 2014 yılında Formula 1’in yeni çağı olarak adlandırılan V6 Turbo Hibrit Çağı’nın başlamasıyla birlikte bozulmaya başladı.
Mercedes hanedanlığının başladığı 2014 ve 2015 sezonlarını Lewis Hamilton şampiyon tamamlarken 2016 yılında ikilinin arasındaki gerginlik had safhaya ulaştı. Daha önce podyum seremonisinde birbirlerine şapka fırlatan ikili, İspanya ve Avusturya GP’lerinde pist üstünde çarpıştı. Pist dışında hiç diyalog kurmaz hatta birbirlerine sürekli laf sokar hale geldiler. 2016 yılının son yarışı olan Abu Dhabi GP’sinde Hamilton şampiyonluğu kazanabilmek için takım arkadaşını Ferrari pilotu Sebastian Vettel’e yem etmeye çalışsa da, Nico Rosberg pozisyonunu korumayı başararak sezonu şampiyon olarak tamamladı. 2016 sezonunun ardından emekliliğini ilan eden Rosberg, 2010-20 arasındaki 10 yıllık dönemde Hamilton ve Vettel haricinde şampiyon olmayı başaran tek pilot oldu.
Kırmızı (Fraternité)
2010-2013 yılları arasında üst üste dört kez pilotlar şampiyonu olan Sebastian Vettel ve 2014 ile 2020 arasında yedi kere şampiyon olan Lewis Hamilton… Hiç takım arkadaşı olmamış olmalarına ve ikisinin de kullandığı araçların dominant olduğu dönemler tam manası ile denk gelmemesine rağmen, 2010-20 arasına damga vuran bu ikiliden bahsetmezsek bu yazı eksik olur.
Turbo hibrit çağına hiç de iyi başlayamayan Red Bull’dan ayrılan Seb, idolü Schumi’nin evine, Ferrari’ye, Michael’a ait rekorları kırmak için transfer olduğunda herkes çok heyecanlanmıştı. Ferrari uzun yıllardır şampiyonluk kazanamamış ve iddialı bir takım görüntüsünden oldukça uzaktı. Mercedes cephesinde ise işler Turbo hibrit çağında çok iyi başlamıştı. 2014 yılını domine eden takım Hamilton ile pilotlar şampiyonu da olmuştu.
2015 ve 2016 yıllarında Mercedes dominasyonu ağır bir şekilde devam etti. 2017 yılına gelindiğinde ise F1 severlerin uzun süredir görmeyi istediği Ferrari-Mercedes mücadelesi ilk yarıştan sezonun sonuna kadar devam ederek bize özlediğimiz, beklediğimiz görüntüleri izletti. Bu mücadelenin başrolünde olanlar dört kez Dünya Şampiyonu Sebastian Vettel ve üç kez Dünya Şampiyonu Lewis Hamilton’dan başkası değildi. Mücadelede kırılma anı ise 2017 Singapur GP’si idi. Pol pozisyonunu alan Vettel yarışa birinci sırada, rakibi Hamilton ise beşinci sırada başlayacaktı.
Ne oldu ise startta oldu: Max Verstappen ile çarpışan Kimi Raikkoken, kontrolü kaybedip takım arkadaşı Vettel’e çarptı ve bu üçlü ilk turda yarış dışı kaldı. Lewis Hamilton kendini bir anda lider pozisyonda buldu. Yarışı kazanan Hamilton rakibiyle arasındaki puan farkını 38’e çıkardı ve büyük bir avantaj sağladı. Sezonun son kısmında mekanik problemler yaşayan Ferrari’nin de yardımıyla Hamilton sezonu şampiyon olarak tamamladı.
2018 sezonuna gelindiğinde iki pilotun da dört şampiyonluğu vardı. Sezon başlangıcında Ferrari SF71 ve Mercedes W09 tamamen eşit hatta Ferrari aracı bir miktar daha avantajlı görünmekteydi. Lewis’in görüşü ise Ferrari’nin oldukça önde olduğu yönündeydi. Geçtiğimiz sezon bir kaza ile psikolojik olarak geri düşen Ferrari’nin bu sezon yaşayacağı çöküşün ve takımın dağılmasına kadar gidecek sürecin başlangıcı 2018 Almanya GP’si oldu. Yarışa ilk sırada başlayan ev sahibi kahraman Vettel, oldukça rahat bir şekilde yarış kazanacak gibi duruyordu. Lewis ise sıralamalarda mekanik bir arıza yaşamış ve yarışa 14’üncü sıradan başlamıştı.
Yarışın ortasında bastıran yağmurun, bu havalarda griddeki en iyi pilot olan Hamilton için bir fırsat oluşturacağını beklerken, asla beklenmeyecek başka bir olay gerçekleşti. Yarış lideri Seb, aracın bir su birikintisine teması sonucu oldukça erken fren yapmasına rağmen aracın kontrolünü yitirmiş ve yarış dışı kalmıştı. Lewis ise yarışı 14’üncü sıradan başlayıp kazandı. Sezonun geri kalan kısmında bu yarışta elde ettiği ivmeyi kullanan Mercedes aracı daha çok geliştirdi ve sezonu önde göğüsledi. Böylece iki pilottan biri beşinci şampiyonluğa ulaşarak Juan Manuel Fangio’yu yakaladı.
Çok süre gridde beraber yarışmış bu ikili, bir tarafın net üstünlüğü elde etmesinin ardından rakip olmaktan çok, yakın arkadaş olarak ilişkilerine devam etmekte ve bize de onları izleyip ne kadar olgun olduklarını takdir etmekten başka bir seçenek bırakmamaktalar.