Kendini Zaferlerle Sınırlandırmayanlar

Yazar: Samet Öter
“Her sürücünün kendini geliştirmesi lazım. Her sürücünün bir sınırı vardır, sanırım benim sınırım diğerlerinden biraz fazla
Ayrton Senna

Motor sporlarını diğer sporlardan ayıran en önemli farklardan biri; günün birinde bitecek hayatın, pistler üzerinde herkesin gözü önünde bir anda bitmesi ve bu yüzden birçok ölümsüz pilotun yıllar geçtikçe hüzünle bile hatırlansa akıllarda payidar kalmasıdır. Lewis Hamilton’un 100’üncü galibiyeti sonrası yazılar kaleme alırken Ayrton Senna’dan bahsetmeden olmazdı. Ayrton Senna’yı İtalya’da Autodromo Enzo e Dino Ferrari pistinde 1 Mayıs 1994’te beton bariyerlere çarptıktan sonra talihsiz bir şekilde kaybettiğimizde Lewis Hamilton daha dokuz yaşındaydı ama katıldığı go-kart yarışı sonrası babasından ölüm haberini alınca tüm akşam boyunca ağlayacak ve bu hüzünlü haberi diğer yarışlarında kendi sürüşlerine yansıtacak kadar Senna’ya yakın hissetmeye başlamıştı. Hamilton, “My Story” kitabında da o anları şöyle anlatıyor; “Haberi alınca sadece ağladım, çünkü onu bir süper kahraman olarak görüyordum, çocukluğumda yarışmam için neredeyse tüm ilhamı veren adam bir anda gitmişti.”

Miguel SCHINCARIOL / AFP

Elbette Hamilton’ın çocukluğundan itibaren Senna’yı kahraman olarak görmesi, aralarında birçok benzerliğin de çıkmasına sebep olacaktı. Zaten Hamilton’ın da önceden dediği gibi çocukken bile araba sürerken Senna’yı bir parçası gibi hissetmeye çoktan başlamıştı. Hamilton, Senna’ya benzer şekilde karting serilerinde ve Future Series şampiyonalarında sürekli zaferler getiriyor ve GP2 şampiyonluğu sonrasında 2007 yılında kahramanı Senna’nın bütünleştiği McLaren’in yolunu tutuyordu. Kim bilir? Hamilton’un çocukken sürekli izledim dediği Senna’nın “Racing is My Blood” belgeseli belki de bu kararını biraz(!) etkilemiştir.*

Mclaren ile beraber Hamilton’ın eline Senna’nın mirasını sürdürmek için önemli bir fırsat geçmişti. 2007 yılında, Hamilton’ın daha çaylak yılında F1 efsanesi Kimi Raikkonen’e son yarış olan Brezilya Interlagos’ta sadece bir puan farkla şampiyonluğu kaybetmesi aslında Senna potansiyelinin tam da karşıda durduğunu gösteriyordu, zaten o potansiyelin çıkması da uzun sürmeyecekti. Hamilton, ertesi yıl yine Interlagos’ta, Senna’nın evi Brezilya’da bir puan farkla Felipe Massa’ya karşı ilk F1 şampiyonluğunu kazanacaktı. Senna’nın misyonunu yüklendiğini ve uzun bir geleceğe sahip olacağını artık herkese göstermişti.

Lewis Hamilton, Formula 1’de büyük bir efsane olma yolunda ilerlerken Senna’dan ilham aldığını ve içsel olarak ona bağlandığını hiçbir zaman gizlemedi. Tam da bu sebeple uzun bir dönem Senna’nın anısına sarı kaskını takmaya devam etti ve Monaco’da sıralama turlarına Senna’nın videolarıyla hazırlandığını belirtti. Hatta 2015 yılında Senna’nın yarış galibiyet rekorunu geçtikten ve kendisi ile şampiyonluk sayılarını eşitledikten sonra Hamilton, kahramanı ile galibiyet sayılarını eşitlediğini ifade ederek bunun artık nereye kadar gideceği ile ilgilenmediğini belirtiyordu. Ancak, büyük pilotlar kendi hikayelerini duruma göre şekillendirme yeteneğine sahiptir. Bu pilotları zaferlerle sınırlandıramayız, onlar için yetecek bir son da yoktur. Sadece pole pozisyonundan pole pozisyonuna ya da bir yarış galibiyetinden bir diğer yarış galibiyetine odaklanmak onlar için en kolay eylemlerdir.

Associated Press

Diğer taraftan, Senna ve Hamilton’un pist üzerindeki benzerliklerini incelemek için bu yazı yeterli olmayabilir. Her türlü durumda zihinsel olarak çok güçlü olmaları, hava koşullarından etkilenmemeleri, ıslak zemindeki yetenekleri, tek turda her ikisinin de tarihin en hızlı pilotları olarak gösterilmeleri örneklerinden her biri için üstüne onlarca yazı yazılabilir. En önemlisi de keskin görüş yetenekleri ve her ikisinin de arkalarında sensörler varmış gibi arabalarına sıkı sıkıya bağlı olmaları, iki pilot arasındaki benzerliklerin bu kadar göz önünde olmasına sebep olmuştur. Pist üzerindeki benzerliklerden bahsederken bu pilotların kazanma arzularından ve bu doğrultuda takım arkadaşlarına karşı ezici bir üstünlük sağlamalarından bahsetmeden bu yazı biraz eksik kalır. Tabii bu durum pist dışında Senna’nın Alain Prost, Hamilton’un Fernando Alonso ve Nico Rosberg ile sorunlu ilişkilerinin doğmasına sebep olsa da takım arkadaşları tarafından hoş karşılanmayan kişiler olmak, bu ‘anlaşması zor insanlar’ için çok da şaşırılacak bir durum olarak gözükmüyor.

Aynı şekilde, pist üzerindeki başarılarını sadece altlarındaki en iyi arabalara bağlayan eleştiriler de bu iki pilota yapılacak en büyük haksızlık olacaktır. İki pilotun da en iyi arabada en iyi motora en iyi zamanda denk gelmeleri sadece bir tesadüf müdür? En iyi takım patronlarına sahip olmaları küçük bir rastlantı mıdır? En iyi motora ya da en iyi diğer faktörlere sahip olmanın pilotların aleyhine sayılacak bir durum olarak kabul edilmesi en büyük yanılgılardan biri olacaktır. Hele önümüzde Fernando Alonso veya Kimi Raikkonen kalibresinde pilotlar varken ve onlarca yıldır tek ya da iki şampiyonlukta kalmışlarken…

Bu yazıyı hangisi daha iyi pilot saçmalığına girmeden bitirmenin tatmin edici olduğuna inanarak, bu iki pilotu karşılaştıran varsayımsal çalışmalara 1990-92 yılları arasında McLaren’de Senna ile takım arkadaşı olan Gerhard Berger’in “İkisi de aynı seviyede, bu iki pilotun zaferleri pist üzerindekilerle sınırlı değildi.” sözleriyle cevap vermenin değerli olduğuna inanıyorum. Bu iki pilot arasında daha iyisini seçmek adına yapılan beyhude girişimleri bir kenara bırakarak daha geniş düşünürsek; bu büyük pilotlar için toplumsal ayrımcılığa veya hakim sisteme karşı kazanılmış bir zafer pist üzerindeki bir şampiyonluktan çok daha değerliydi ve onlar kendi yaşam tarzlarına daha uygun şekilde çok daha büyük bir amaca hizmet ettiler.

Son olarak, Lewis Hamilton’ın 2009 yılında Ayrton Senna’nın Sao Paulo’daki mezarının başında söylediği sözlerini son yıllarda gerçekleştiğini de rahatlıkla söyleyerek yazıyı sonlandırabiliriz…

 “Kimsenin başka bir Ayrton Senna olabileceğine inanmıyorum. O eşsiz birisiydi. Ama onu gururlandırmayı ve bir gün onun olduğu kadar iyi olmayı hedefliyorum .”

*Bu konu hakkında daha detaylı bilgiye erişmek isterseniz Hamilton’un My Story kitabında 10 yaşında McLaren patronu Ron Dennis ile ilk görüşmesini de inceleyebilirsiniz. Hamilton daha 10 yaşında iken McLaren patronu Ron Dennis’e dokuz yıl sonra McLaren’de buluşacaklarını söylüyor ve biraz gecikmeli olsa da 12 yıl sonra 2007 yılında McLaren ile sözleşme imzalıyor.

Bu yazılar da hoşunuza gidebilir

1 yorum

ıbrahim 15 Ekim 2021 - 12:05

huzur içinde yatsın, çok guzel bir yazı olmuş.

Cevap

Yorum Yap